Ahmet Koçak yazdı; HALKIN NABZI (1)
Köşe yazarımız Ahmet Koçak kaleme aldığı makalede; “Yanlı televizyon kanallarında on yıllardır aynı kişileri izleyerek, sosyal medya ve gazeteleri okuyarak halkın nabzını tutmak olası değil. Perşembe sabahı kendimi sokağa attım, akşama kadar dolaştım; duyduklarımı, gördüklerimi yazdım. Bu yazıda gerçek kamuoyu yoklaması okuyacaksınız. Kimseden para da almayınca tarafsızlığıma da gölge düşmemiş oldu; yemeyen ağız utanmaz misali.
İlk berberime gittim. İçeri girdiğim sırda berber tanımadığım birine desteli parasından saydı saydı para uzattı. Bu manzarayı görünce:
“Dediler ki, berber para dağıtıyormuş. Ben de koşa koşa geldim.” dedim. Bunu duyan berber elindeki desteyi hızla cebine soktu. Gülümsedim. Aldığı parayı cebine koyan tanımadığım adam bir deste paranın verdiği öz güvenle:
“Benim bu apartmanda bir dairem var. Tamir ettirip oturacağım. Üst kattaki komşum dairesini satılık etmiş. Kaç lira istiyor biliyor musun?” diye berbere sordu. Berber:
“Bu civardaki daireler iki milyondan başlıyor” diye yanıtladı. Para alamadım diye susamazdım:
“Bu binalar en az kırk yıllık. O kadar para eder mi?” diye sordum. Tanımadığım vatandaş:
“Buranın zemini sağlam” dedi, berberden çıktı.
Ense tıraşım bittikten sonra yürüyeyim de ense tıraşımı görsünler diye otobüse binip şehir merkezine gittim. Konuşan iki kişinin yanına oturdum. Konuşmalarının ortalarına rastlamışım. Onlara kulak misafiri oldum;
A Kişisi: “Deprem olunca yardıma iki gün hiçbir kimse gitmemiş. Asker de yardıma gitmemiş. İnsanlar bağıra bağıra, soğuktan donarak ölmüşler. Çok yazık!”
B Kişisi: “ Sen hangi kanalları izliyorsun? Candaş kanalları mı? Gitmişler. Bakanlar oradaymış?
A Kişisi: “Sen de yandaşları izliyorsun görünüşe göre. Hükümet yetkilileri de gidilemediğini itiraf etti “Allah bizi affetsin. Geç kaldık. “dediler ya. Bakanlar ne yapacak enkazdan insan mı kurtaracak? Onlar nasıl gittilerse kurtarma ekipleri de, askerler de aynı yoldan gitseydi.”
B Kişisi: “Kızılay yemek dağıtmış işte daha ne yapsınlar?”
A Kişisi: “Kızılay başkanı da üç gün sandalyeyi Kızılay’ın önüne atmış; peşin satanlar gibi oturup, müşteri beklemiş çadır, konserve satmak için. İstifa da etmedi.”
B Kişisi: “Adam ne yapsın? Çadırlar Kızılay’a bağlı bir şirketinmiş. Hem kanunu da değiştirmişler. Ondan olmuş.”
B Kişisi: “Ahbap’a yardım ettim. Biriken para çoğalınca; “Onlarda bir milyar lirayı yönetecek kapasite yok.” demeye başladılar. Paraya el koyarlar da depremzedelere ulaşmaz diye korktum. Kızılay’dan çadır satın alıp bizim paraları peşin satanlara verince; hatta toplanan paraların bir kısmını da AFAD’a verince çoğu insan gibi ben de yardım etmeyi kestim. Yazık olacak depremzedelere.”
A Kişisi: “Hükümet yüz on beş milyar lira para topladı. Tüm yaraları sarar inşallah.”
B Kişisi: “Sarmaz. O kadar para topladılar da niye “deprem bölgesinde çay şeker gereksinimi var” dediler o zaman? O parayı da seçim için harcamasınlar sonra?”
A Kişisi: “Yok canım daha neler?” dedikten sonra pantolonunu çeke çeke gitti. Ardından öbürü de gitti.
Diğer yanımdaki bankta bir anne kız oturuyordu. Kulak misafirliğimi o tarafa yönlendirdim. Anne kız suratları asık oturuyorlardı. Bir süre sonra:
“Seçim de geldi çattı. Oyumu kime versem acaba? “diye soru sordum. Anne bir süre le havle çeker gibi başını sağa sola salladı. Benim kafası karışık saf biri olduğumu düşünen genç kız:
“Amca Millet İttifakına ver oyunu” dedi. Annesi:
“Sen ona bakma amcası o daha cahil. HDP ile işbirliği yapanlara hiç oy mu verilir? Cumhur İttifakı’na ver.” Onlarla diyaloga bu kadar kolay girebileceğimi tahmin etmemiştim. Genç kız:
“HDP ile sizinkiler iş birliği yapınca iyi, Millet İttifakı’na destek verince kötü öyle mi? Hem yasal olarak kurulmuş bir partiyi şeytanlaştırmak doğru değil. Bu hükümet memleketi mahvetti. Üniversite bitirdim. İşsizim. Ayağıma şöyle giyilebilir bir markalı ayakkabı alamadım.” (Annesi ile aralarının limoni olmasının sebebi ayakkabı imiş.) Annesi:
“Gidip bin beş yüz liralık ayakkabı alacağına sekiz yüz liralık ayakkabı isteseydin alırdım. Hem sen benimle nasıl konuşuyorsun elin adamının yanında?” deyince ‘elin adamı’ şeklinde nitelendirilmeme içerledim, küstüm bir daha konuşmadım. Bir de anne ile kızın arasının daha fazla açılmasına gönlüm razı olmadığından, “iyi günler “ diyerek yanlarından ayrıldım. Yayıncımın yanına gitmek için yola düştüm…(Devam edecek)
ahmet.kocak16@hotmail.com