Ahmet Koçak yazdı; CUMHURİYETİMİZİN YÜZ YILI-1
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
Bazen Atatürk’ün vatanımızı kurtarmadığında, çağdaş, laik ve demokratik Cumhuriyetimizi kurmadığında neler olacağını hayal ederim. İtilaf Devletleri belki acıyıp Sevr Antlaşmasıyla sınırı çizilen bölgeyi Osmanlı’ya verirdi. Denize sınırı olmayan, İç Anadolu’da sıkışmış, astığı astık, kestiği kestik padişahlık düzeninin sürdüğü mini Osmanlı Devleti’nde yaşardık. Bu günkü Körfez ülkeleri; İran, Afganistan benzeri şeriatla yönetilen bir devlet olurdu büyük olasılıkla. Yoksul ve güçsüz olduğundan sefere çıkıp ganimet, cariye ve köle elde edemezdi. Genç erkekler savaşta kırılmayınca kadın erkek sayısı eşit olacağından dört kadın bulamayıp, ellerinin altında cariyeleri de olamayacağından bir kadınla evlenmek durumunda kalırlardı. Hastalar ocaklarda; muska, tükürük, üfürük, dua ve cinci hocalarla iyi edilmeye çalışılır; hiçbir faydası olmaz, halk hastalıklarla perişan olurdu. Cin gibi cinci hocalar, cin çıkarılırken arada bir namus elden giderdi erkek kadın fark etmeden. Eğitim, imamlar tarafından verilir; sadece Kuran ve hadis ezberi, Cennetten çıkma olduğuna inandıkları dayakla yapılırdı. Ezbere koşullanmış beyinler yeni icatlar çıkaramaz, öğretim de ”başımıza icat çıkarma!” tembihi ile yapılırdı. Srgulama yeteneği körelir, İnsanlar tarla, cami ev arasında ömrünü tamamlardı. Gâvur icadı; radyo, televizyon, telefon, motorlu araçlar kullanılmazdı. Bizim de hiçbir icadımız olamayacağından yokluk, yoksulluk, bağnazlık içinde, per perişan yaşam mücadelesi veriyor olurduk. Güzel sanatlar; müzik, resim, yazın, mimarlık, yontu, tiyatro, sinema, spor benzeri aktiviteler yasak olacağı için dünyanın en geri ülkeleri arasında olurduk.
Sonra Büyük önderimizin şu sözü aklıma gelir; “Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz!”
Gerçekleşmemiş hayalimden sıyrılır;” iyi ki gerçekleşmemiş.” derim.
Atatürk vatanı kurtarmasa, devrimler yapmasa neler olmazdı;
*On beş yılda kırk altı fabrika kurulmaz, Onuncu Yıl Marşı yazılmaz, ana yurt demir ağlarla örülmezdi dört baştan.
*Elmalılı Hamdi Yazır’a Kuran Türkçeye çevirttirilmez; ne yazdığını anlayamaz; ehliyetsiz alimlerin(!) vaazlarıyla anlamaya çalışılırdı.
*Aziz Sancar Nobel Kimya ödülünü alamaz; “bu madalyayı buraya vermekle, Atatürk’e ve Atatürk’ün silah arkadaşlarına, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlara vefa borcumu ödedim.” diyerek ödülünü Anıtkabir’e armağan edemezdi.
* Orhan pamuk Nobel Edebiyat ödülünü alamazdı.
Edebiyat
*Türk edebiyatı olmaz; cumhuriyetten önceki yazarları, cumhuriyet dönemi yazarlarını, dünya klasiklerini okuyamazdık. Yaşar Kemal’in İnce Mehmet’i ağalara kafa tutamaz, Aziz Nesin boyundan büyük kitaplar yazamazdı. Öğretmenler olmayacağı için öğretmen yazarlar da olmazdı. Fakir Baykurt Yılanların Öcü’nü yazamaz ve Fatma Girik, Kadir İnanır filminde oynayamazdı. Rıfat Ilgaz Ha Babam Sınıfı’nı yazamaz, gülerek izlediğimiz dizi filmleri de yapılamazdı. Nazım Hikmet Kurtuluş Savaşı Destanı’nda Anadolu’yu kısrak başına benzetmez ; ‘ …Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovasına atılacaktı…’ dizelerini yazamazdı. Orhan Veli İstanbul’u gözleri kapalı dinleyemez, onu güzel havalar mahvedemez, böyle havalarda eve ekmek, tuz almayı unutmazdı. Yahya Kemal Beyatlı’nın Sessiz Gemi’si meçhule kalkamazdı bu limandan. Atilla İlhan sevdiğine mecbur kalmaz, adını mıh gibi aklında tutamazdı…
Zülfü Livaneli ne müzik yapabilir ne de birbirinden güzel kitaplar yazamazdı.
Yayınevleri günde iki yüz kitap basamaz, kitap ve yazılarıyla bizleri eğiten, duygudan duyguya sürükleyen binlerce yazar, ozan olamazdı.
Televizyon;
Televizyonlarla sinemalar evlerimize giremezdi. Kıdemli gazeteci Uğur Dündar, uğursuzların üzerine gidemez; İşte Hayat, Forum, Arena ve Halk Arenaları ve yazılarıyla bizleri aydınlatamazdı.
Sakıncalı Piyade Uğur Mumcu Ayda Bir, Yüksek Tansiyon programlarına katılıp; olanları ve gelecekte olacakları anlatamazdı.
Mehmet Ali Birant 32. Gün’ünde güncel olayları, Ali Kırca Siyaset Meydanı’nda siyaseti işleyemezdi. Televizyon, radyo eğlence programlarında Orhan Boran’ın ‘Haftanın Neşesi’ ni, Halit Kıvanç’ın ‘Hadi Anlat Bakalım’ ını, Erkan Yolaç’ın ‘Evet Hayır’ını, Cenk Koray’ın ‘Tele Kutu’ sunu Güner Ümit’in ‘Turnike’sini, Mehmet Ali Erbil’in ‘Çarkıfelek’ini izleyemezdik.
Eurovision yarışmalarının efsane sunucusu Bülent Özveren’i, Nuran Devres, Aytaç Kardüz, Zafer Cilasun, Jülide Gülizar, Tuna Huş, Mesut Mertcan gibi spikerlerden; Cumhurbaşkanımız Sayın Cevdet Sunay, Cumhurbaşkanımız Sayın Fahri Korutürk… diye başlayan akşam haberlerini izleyemezdik.
Siyah beyaz ekranlardan “5 Dakika” programı oyuncalarla halk, Susam Sokağı ile çocuklar eğitilemezdi.
Yılbaşı gecelerinde piyango biletleri elimizde 3, 2, 1 diye geriye doğru sayarak zenginlik hayalleri kuramaz, gece yarısından sonra çıkan; Nesrin Topkapı, Hülya Işıl, Prenses Banu ve Burçin Orhon gibi dansözleri izleyemezdik.
Zeki Müren bizi görmeden biz onun suretini ekranlarda göremez, kadife sesini duyamazdık. Pazar sabahları kovboy filmleri izleyemez, akşamları Dallas, Uzay Yolu, Kaçak, Kaynanalar, Aşk-ı Memnu, Kiralık Konak, Kartallar Yüksek Uçar Bizimkiler… gibi dizileri göremezdik.
‘Huysuz Show’larda Huysuz Virjin’in şakadan huysuzlanmasına tanık olamaz, gülmekten kırılmazdık.
CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI KUTLU OLSUN! NİCE YÜZ YILLARA…
(Devamı haftaya)
ahmet.kocak16@hotmail.com