Ahmet Koçak yazdı; İNTERNET DOLANDIRICISI-2
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
Çaresiz en yakın bankamatiğe gidecektim. En yakını on beş dakika yürüme mesafesinde. Yolda giderken kuruntularımla birlikte yol aldım. Kuruntularım:
“He ben de inandım; o şebekedensin bal gibi. Ben kaçın kurasıyım? Bu markete yirmi yıldır giderim ilk kez sabahın köründe kepçe çalıştığını görüyorum. Kesin şebekeden. Adamı gözünden anlarım. Paraları alıp üleşeceksiniz. Param helal paradır. Umarım yiyemeden ölürsünüz! Benim ufacık emekli maaşım için koca kepçeyi, koca kamyonu getirmiş olamazlar. Belki de evimi üzerlerine geçirmek için bu tezgâhı kurmuş olabilirler. Yahu şu arabayı satmasaydım çabucak giderdim. Zaten sattıktan sonra araba fiyatları iki katına çıktı araba alamadım. Parasını da yedim bitirdim. Ne yapayım maaş yetmiyor. Gerçi bir bakıma iyi ki de satıp yemişim; şimdi onu da üzerlerine geçirirlerdi bu hain adamlar. Şu memleket ne berbat bir yerdir; baştan ayağa hırsız dolu. Bankadaki paramız bile güvende değil. Biz kendimizi bu kötü insanlardan nasıl koruyacağız? Enflasyon bir yandan, hırsızlar bir yandan bizi soyup soğana çeviriyor, elimizden bir şey gelmiyor. Kahrolası çalar!”
Bankamatik karşıdan görününce kuruntularım sustu. O da nesi? Bankamatikte kuyruk bekleyen en az on kişi var. Onlar da mı şebekeden acaba? Olur olur. “O adam gelmeden gidin sıraya girin. İşimizin bitmesine çok kısa süre kaldı.” demiş olabilirler. Sıra beklerken homurtular yine başladı: “Bu nedir başıma gelen? Bankamatiğe giren oyalanıp duruyor. Para çekiyor; çekip gideceği yerde yeniden para yatırıyor. Makine bazı paraları iade ediyor. Adam başka para koyuyor onu da iade ediyor. Allah’ım sen sabır ver. Bu kadar strese kalbim iyi dayanıyor? Zaman aleyhime işliyor. Geçen her dakikada yeni yeni işlemler yapıp sevinç naraları atıyorlardır şimdi. Belki de beni uydudan izliyorlardır. Halime bakıp kıs kıs gülüyorlardır.”
Sıranın bana geldiğini homurtuların kesilmesinden anladım. Kartı sabırsızlıkla yuvasına yerleştirdim. Makine sesler, çıtırtılar çıkardı. Kartı iade etti. Ekranda çıkan yazıyı okudum: “Sayın müşterimiz kartınızda veya makinemizde manyetik alan sorunu vardır. İşleminizi gerçekleştiremiyoruz. Özür dileriz!” Yeni takılan makinelerde bu sorun hep oluyor. Hayda! En yakındaki bankamatik aylık aldığım bankanın önündekiler. Otobüsle gitmem gerekiyor. Durağa geldim. Bekliyorum bekliyorum otobüs gelmiyor. İşim acele olduğunda otobüs az önce gitmiş olur. Bu da öyle olmalı. Yine homurtular başlıyor içimde:
“İşim çok acele taksi mi tutsam? Cebimde para az. Zaten benim ne zaman param çok oldu ki? Kartla ödesem olmaz mı? Ya tüm parayı çektilerse? Bu kadar sorunun arasında bir de taksiciyle uğraşamam. En iyisi otobüs beklemektir. Otobüs şoförü de şebekeden olmasın. Belki de onu da tembihlemişlerdir “geç git” diye. Koskoca kamyonu kepçeyi ayarlayan otobüsü mü geciktiremeyecek? Kepçeci, kamyoncu, bankamatik sırasındaki on kişi, otobüs şoförü ile bilgisayar korsanı toplam on dört kişi ediyor. Aylığım on iki bin liradır. Geçen aydan yüz lira artırmıştım. Aylıkla tüm birikimim de gidecek. Üleşseler adam başı bin lira bile düşmüyor. Aylık için o kadar insan bir araya gelmez. Kepçenin, kamyonun mazotuna yetmez. Evimi üstlerine geçirirlerse uğraştıklarına değer. Evim bir buçuk milyon eder; adam başı yüz binden fazla düşer. O zaman uğraştıklarını değer. Kesin evim gitti.”
Öyle dalmışım ki homurtularıma otobüs gelmiş, insanlar binmiş şoför ön kapıyı kapatırken aklım başıma geldi. Hemen kapıya vurdum. Şoför açtı bindim. Şoföre sert sert baktım: “ seni gidi hain seni beni almadan gidecektin. Paralarım, evim size haram olsun.” dedim içimden.
Otobüs boş sayılır. Ayakta yolculuk yapıyorum. Büyük sorunlar yaşarken öyle koltuğa yayılıp oturamam. ‘Ayakta gidersem otobüs çabuk gider,’ diye bir düşüncem vardır. Homurtularım yine başladı:
“Ev giderse yandım. Kira vermediğim için idare edebiliyordum. Bu dolandırıcı kapıya dayanıp tapusunu gösterirse ne yaparım? Kiraya çıksam ev kiraları aylığımdan fazladır. Ne yer ne içerim? Makarna yiyerek besleniyordum şimdi onu da bulamayacağım. Mahallede bodrum katta bir evi arkadaş için sormuştum; kirası dokuz bindi. Peşin kira ve iki kira bedeli depozito istiyordu. Şu sorun bir neticelensin hemen o eve gidip pazarlık edeceğim.” Banka şubesi gözükünce kuruntum bile sevindi konuşmayı kesti. Bana dönüp: “hadi hadi acele et. Kuruntunun sırası değil.” dedi.
Baktım şube önündeki bankamatikler de yenilerden. Onlarla uğraşmadan direkt gişeye gitmeliydim. Sıra numarası aldım. Bütün bankolarda işler uzun sürüyor. Yoksa bu müşterilerde mi şebekeden. Belki de işleri her zamanki sürede bitiyor da bana öyle geliyordur. Sıra bana geldi. En sevdiğim zaman! Kartımı kadın memura uzattım:
“Hesabıma bakar mısınız kaç lira var?”
“Beyefendi bankamatiklerden bakın lütfen.”
“Bankamatikler manyetik alan arızası gösteriyor. Siz bakın lütfen.”
“Olmaz beyefendi. Çok sıra bekleyen var. Siz kartınızı kullanın eğer arıza verirse sıra beklemeden bana gelin. O zaman bakarım.” Canım sıkkın bankamatiklere gittim. İkisine de soktum manyetik alan arızası verdi. İlk kez işimin yapılmamasına sevindim.
Görevli birinin işini yapıyordu. Onu bitirince ses etmeden kartı uzattım. Aldı bilgisayarda işleme başladı. Bekleyen müşteriler bağrışmaya başlamasın mı?
“Sıra dışından insanların işini yapamazsınız. Bu ne terbiyesizlik! Sizi şikâyet edeceğim.” diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Memur, işimi bırakıp müşterilere durumu anlattı da sustular. O tuşları tıkırdatıyor ben merakla bekliyorum.
“Beyefendi kimliğiniz lütfen.” Hemen uzattım ve telaşla;
“ Hesabımda kaç lira var?” diye sordum.
“Hesabınızda tamı tamına on iki bin yüz almış lira var.” demesin mi? Paramı çaldıklarına kendimi o kadar inandırmıştım ki inanamadım bir daha sordum:
“Kaç lira var?”
“Dedim ya; on iki bin küsur lira var. Hepsini mi istiyorsunuz?
“Evet”
Her ay aylığım yatıyor, harcıyordum. İlk kez bu aylığımı kazanarak hak etmişim gibi hissettim. Ceketin iç cebindeki paraları iki kolumu birleştirerek kucakladım tapu dairesinin yolunu tuttum.
ahmet.kocak16@hotmail.com