Ahmet Koçak yazdı; KARABASANLARIM
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
Sokak lambaları sokakları, ampuller evlerimizi aydınlatmadan önce geceleri karşımıza çıkan; hortlaklar, cinler, şeytanlar, cadılar, gulyabaniler kayboldu. Elektrik geceleri aydınlatsa da conguluslar, kepiseler karabasanlarımızda görülmeye devam ediyorlar. Elinin ortası delik congulusun, kepisenin altında ter dökmeyenimiz yoktur. Elinin ortasının delik olması bizi öldürmek için değil süründürmek içindir. Daha önce paylaştığım ‘Rüyalarım Karabasanlarım’ yazı dizisinde Karabasanlarla yiyecekler arasında bir ilgi olduğunu yazmıştım. Yeni birkaç karabasan daha gördüm. Onları yazarak seriye devam edeyim;
Öğle yemeğinde etli çiğ köfte yiyip şekerlemeye yatmış isem; yerken de aslanların çiğ et yerken nasıl tat aldıklarını düşünmüşsem; karabasanımın da aslanlar üzerine olacağını anlarım. Ermişler istihare uykusuna yatarken ben karabasan uykusuna yatarım.
Karabasanımda dolar milyarderi oldum. Geniş arazi içindeki villamdan dışarı bakarken pistte dura dura çürümeye başlayan kargo uçağımı görürdüm. Sen o kadar varsıl biri ol ve villandan dışarı çıkma olacak iş midir? Hemen safari cipimi uçağa yükleyip kokpitte yerimi aldım. Uçak havalanıp Afrika’ya doğru burnunu çevirdi. Tanzanya- Serengeti’de buldum kendimi. Safari cipimle giderken bir aslan sürüsüne rastlayıp mutlu oldum.
Aslan sürüsü bir bufaloyu kovalıyor. Bufalo o panikle benin cipin üzerinden uçarcasına atlıyor. Ardından aslanlar geçiyor. Ne güzel bir manzara derken aslanlar bufaloyu kaçırıyorlar. Avda başarısız olan aslanlar cipin etrafını sarıyor. Bana yiyecekmiş gibi bakıyorlar. Yirmiye yakın çoğunluğu erkek aslanın arasında kalıyorum. Belgesellerde aslanlar cipte olanlara ilişmiyorlardı. Başladılar cipe atlayıp bana saldırmaya. Kıpırdamazsam köpekler ısırmaz diye bildiğimden kıpırdamadan beklemeye başlıyorum. On santimlik köpek dişleri arasında kalıyorum birden. Çok sıkıntı içindeyim ve villamda usandığım günleri arar durumdayım. Cipin çalışır durumda olduğu geliyor aklıma. İyi ki tam otomatikmiş diye düşünerek birden gaza yükleniyorum. Yirmi aslanın on beşi yere düşüyor o hızda. Kalan beş aslanı da düşürmek için sağ sol yapmaya başlıyorum engebeli arazide. Yan koltuktaki erkek aslan hariç hepsini düşürüyorum. Yandaki aslan bir fırsatını bulup boynuma geçiriyor dişlerini. O boğazımı sıktıkça ben basıyorum gaza. Başım yanda ve aracın nereye gittiğinden habersizim. “Sen o kadar zengin ol, tut bir aslana yem ol” diye düşünceler içindeyken araç devrilip taklalar ata ata yuvarlanmaya başlıyor. Aslan boğazıma yapışmış benimle yuvarlanıyor bir türlü bırakmıyor. İkimiz de araçtan dışarı atılınca temelli savunmasız kalıyorum. Yere düştüğümüzde aslan yavaş yavaş boğazımı sıkmayı bırakıyor biraz nefes alabiliyorum. (Karabasanım başrol oyuncusunu öldürmüyor. Öldürse film bitecek.) Gözlerimi açtığımda etrafımı düşen aslanların sardığını görüyorum. Bir aslan bacağımı ısırıp silkeliyor. Sağ bacağım ağzında kalıyor. Bacağım koparken öyle bir acı duyuyorum ki gözlemim fal taşı gibi açılıyor. Uyanınca ilk sağ bacağıma bakıyorum yerinde mi diye. Yerinde de bakalım can var mı? Hareket ettiriyorum hiçbir hareket olmadığını anlayınca sol bacağımı hareket ettiriyorum o hareket ediyor. “Eyvah!” diyorum. Biraz masaj yapınca o da canlanıyor.
Şekerlemeden önce çiğ köfte yememeye karar veriyorum.
…
Çağa ayak uydurduğum için uyumadan önce cep telefonundan sosyal medyaya girerim. O gün de girdim. Tiktok’ta güzel bir kadın memelerini bir gösterip bir kapatıyor. Bir başkası arkasını dönüp yürüyor; bıngıl bıngıl kalçalarını sergiliyor. Bir başkası yüz güzelliğini sergiliyor… Bakarken dalmış gitmişim.
Karabasan başladı. Etrafımı yaşlı, dişleri dökülmüş; kimisi mor, kimisi siyah seyrek dişleri olan, dudaklarına iğreti kırmızı ruj sürmüş kadınlar sarmasın mı? Hemen kaçmaya başladım. Peşimden koşup yere yatırdılar öpmeye başladılar.
“Bırakın! Ben namuslu bir adamım. Kirletmeyin beni!” diye bağırıyorum, dinlemiyorlar. Şeytan elinde tırpanı, siyah kapüşonunun altından konuşuyor: “genç ve güzel olsalardı hoşuna giderdi değil mi? O Tiktoklara bakmayacaktın.” diyor; “haklısın” diye yanıtlıyorum. Karabasan esnasında şeytana bile hak veriyor insan. Kadınların tecavüzü devam ediyor. Bağırıyorum, çağırıyorum beni duyan yok. Şeytan: “Tecavüz kaçınılmaz görünüyor. Zevk almaya bak” diye tavsiyede bulunuyor. “Ne zevk alması midem bulandı. Kusacağım” diye yanıtlıyorum. Halime bakıp kahkahalarla gülüyor. İnsanları güldürdüğüm yetmiyormuş gibi şeytanı bile güldürüyorum. Kırmızı rujlu, buruşuk dudaklar dolaşıyor vücudumda. Kaçarken on beşinci kattaki dairenin balkonundan aşağı düşüyor, yere çarpıyorum. O şiddetle gözlerim açılıyor. Birkaç saniye daha etrafımda dolaşıyor cadılar. Sonunda kayboluyorlar.
Şekerlemeden önce sosyal medyaya girmeme kararı alıyorum.
Sokak lambaları, evlerimizi aydınlatan ampuller karabasanları da yok etse tatlı rüyalar görsek
ne güzel olurdu değil mi?
Yaşamayı seven karabasanına katlanır.
ahmet.kocak@hotmail.com