Haberde Bursa

Mumcu’yu Anıyoruz…

24.01.2021

Türkiye basın tarihinin önde gelen isimlerinden biri olan Uğur Mumcu bir hasta ziyareti için çıktığı Ankara’daki evinin önündeki otomobiline konan bombayla 28 yıl önce 24 Ocak 1993’te öldürüldü. Suikast organizasyonunda yer alan isimlerin bazıları yakalandı, yargılandı, mahkûm edildi, ancak cinayetin arkasında hangi güçlerin bulunduğu bugüne kadar aydınlatılamadı.

28 yıl önce, 24 Ocak 1993 Pazar günü 51 yaşındayken katledilen Uğur Mumcu, Türkiye’nin basın tarihinde önemli izler bırakan çalışmalar yaptı, dosyalar hazırladı, kitaplar yayımladı. Türkiye basın tarihinin en üretken isimlerinden olan Mumcu, ölümünden yaklaşık üç yıl sonra patlayan ve devlet görevlisi-siyasetçi-mafya bağlantılarını su yüzüne çıkaran Susurluk skandalındaki karanlık ilişkileri yıllar önce yazdığı yazılar ve kitaplarda ortaya koymuştu.

24 Ocak 1993 Pazar günü 51 yaşındayken katledilen Uğur Mumcu, Türkiye’nin basın tarihinde önemli izler bırakan çalışmalar yaptı, dosyalar hazırladı, kitaplar yayımladı. Türkiye basın tarihinin en üretken isimlerinden olan Mumcu, ölümünden yaklaşık üç yıl sonra patlayan ve devlet görevlisi-siyasetçi-mafya bağlantılarını su yüzüne çıkaran Susurluk skandalındaki karanlık ilişkileri yıllar önce yazdığı yazılar ve kitaplarda ortaya koymuştu.

SESLENİŞ

“Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.Vurulduk ey halkım, unutma bizi…Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi…

Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. İnsanlık sustu.Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi…Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşında kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da, paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutama bizi…Bağımsızlık Mustafa Kemal’den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular. Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi…Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler. Vurulduk ey halkım, unutma bizi… Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, prangalar vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.Asıldık ey halkım, unutma bizi…Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile, karşısındakilere bağırmamış insanların önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi…Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi… Bir gün sesimiz hepimizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi…Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi…”

UĞUR MUMCU KİMDİR?

1942 22 Ağustos’ta Kırşehir’de doğdu. Tapu kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey ile Nadire Hanım’ın dört çocuğunun üçüncüsü.

1949 – 54 Ankara Ulus’taki Devrim İlkokulunda başladığı ilköğrenimini Bahçelievler’deki Ulubatlı Hasan İlkokulu’nda tamamladı.

1957- 61 Ankara Cumhuriyet Ortaokulu’nu ve Ankara Deneme Lisesi’ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi.

1962 Yazmaya öğrencilik yıllarında başladı. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Türk Sosyalizmi”  başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülünü aldı.

1963 Fakültede Öğrenci Derneği Başkanı seçildi.

1965 Hukuk Fakültesini bitirdi ve Cemal Reşit Eyüpoğlu’nun yanında bir süre avukatlık yaptı.

1965-66 18 Haziran 1965’te “Biz Anayasayı Savunuyoruz. Ya Siz?”  başlıklı makalesiyle Yön dergisinde yazmaya başladı. Doğan Avcıoğlu‘nun yönetimindeki Yön dergisinde yazdığı makalelerde “Atatürk  devrimleri ve tam bağımsız Türkiye” fikrini savundu.

1967 30 Haziran’da “Kitap Toplatmak Anayasaya Aykırıdır”  başlıklı yazısıyla Kim dergisinde yazmaya başladı.18 Ağustos’ta “Anayasaya Saygı”  başlıklı yazısıyla Akşam gazetesinde incelemeleri yayımlanmaya başladı.

1968Dil öğrenmek için İngiltere’ye gitti. Yazılarına oradan devam etti. 25 Şubat’ta Akşam gazetesindeki inceleme yazılarının sonuncusu yayımlandı.1 Mart’ta Kim dergisindeki son yazısı, Londra’dan yolladığı “Yeter Artık Beyler”  oldu. 25 Mart’tan itibaren aralıklarla Türk Solu dergisinde yazmaya başladı.

196931 Ocak’ta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta‘nın asistanı oldu. 15 Temmuz’dan sonra incelemeleri, Milliyet Gazetesinde yayımlanmaya başladı. Asistan olduktan sonra, 13 Kasım’da Ankara Barosu Levhasından kaydını sildirerek avukatlığı bıraktı.

1969-71 Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi’nde yazıları yayımlandı.

1970 Ant dergisi ile Cumhuriyet gazetesinde makale ve incelemeleri yayımlandı. 24 Mart’tan itibaren Devrim dergisinde yazmaya başladı.

1971 12 Mart’ta gerçekleşen darbenin aydınlara yönelik baskıcı tutumundan o da payına düşeni aldı. 17 Mayıs’ta gözaltına alındı. Bir ay sonra serbest bırakıldı.12 Temmuz’da Ortam’da yazıları yayımlanmaya başladı. Dergi, 29 Kasım’da çıkan sayısından sonra kanun dışı baskıları protesto etmek amacıyla yayın hayatına son verdi. 27 Ekim’de Devrim dergisine son kez yazdı.Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, orduya hakaret etme savıyla tutuklandı. Pek çok aydınla birlikte, Mamak Askeri Cezaevi’nde bir yıla yakın kalan Uğur Mumcu, açılan davada 7 yıl hapse mahkûm edildi, ancak kararın Yargıtay’ca bozulmasının ardından serbest bırakıldı.

1972 10 Ekim’de serbest bırakılmasının ardından hemen askere alındı.

1973 Tuzla Piyade Okulu’nda 10 Ocak’a kadar süren üç aylık eğitimden sonra, okul yönetimi tarafından “kötü hâl ve düşünce sahibi” diye suçlanarak “er” çıkarıldı ve Patnos’a yollandı.

1974 31 Ocak’ta askerliğini “sakıncalı piyade eri” olarak, Ağrı’nın Patnos ilçesinde tamamladı. Bu yaşadıklarını “Evet, evet ne olursa olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem” diyerek, yedek subaylık hakkı ve aylıkları için sadece maddi tazminat isteğiyle açtığı davayı kazandı ve yedek subaylık hakkını elde etti. Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrıldı ve gazeteciliğe profesyonel olarak, 25 Şubat’ta Yeni Ortam gazetesinde “Anarşist!..”  başlıklı yazısıyla başladı. Yazılarında, hem sorunları dile getirdi hem de hukuka aykırı ve yasadışı uygulamaların üstüne gitti. “Tek bir tahrikçi ajan adı veremezsiniz” diyen Süleyman Demirel‘e “Bir Hikâyemiz Var”  başlıklı yazısında, onlarca provokatörün adını belgeleriyle açıklayarak, tartışılan antidemokratik oluşumları uygulamalarıyla belgeledi.

1975 12 Mart’ta “Ayrılırken”  başlıklı yazısıyla Yeni Ortam gazetesinden ayrıldı.18 Mart’ta “Denklem”  yazısıyla Cumhuriyet gazetesindeki “Gözlem” başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda da Anka Ajansı’nda çalışmaktaydı.Nisan ayında 12 Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler kitabı yayımlandı.Ekim ayında, Anka Ajansı’nda çalışırken Altan Öymen‘le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in hayali mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası  adlı kitap yayımlandı. Böylece “hayali ihracat” kavramı kamuoyunun gündemine girmiş oldu.

1976 Mayıs ayında, halen CHP İzmir Milletvekili olan TBMM Başkanvekilliği görevini sürdüren Güldal Homan ile nişanlandı. 19 Temmuz’da evlendiler.

1977 Anka Ajansı’ndan ayrılarak Cumhuriyet gazetesinin kadrolu yazarı oldu.Terörün toplumu korkuya, karamsarlığa ittiği günlerde, kalemiyle teröre karşı durdu. Taksim’deki 1 Mayıs katliamının ardından, bu olayı ve bu tür olayları irdeleyen yazılar yazdı. Mayıs ayında oğlu Özgür dünyaya geldi.Sakıncalı Piyade  ve Bir Pulsuz Dilekçe  kitapları yayımlandı.

1978 12 Mart döneminde yaşadıkları, gülmece ustaları için bulunmaz bir malzemeydi. Mumcu da yazı ve konuşmalarında mizahı sık sık kullanırdı. Bu dönemi anlattığı Sakıncalı Piyade adlı yapıtını, Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Sakıncalı Piyade ilk olarak Ankara Sanat Tiyatrosu’nca (AST) sahneye kondu ve büyük bir ilgi görerek 700 kez sahnelendi. Aralık’ta, siyasal yaşamda adı duyulan, belli dönemlere damgasını vurmuş birçok ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz  yayımlandı.

1979 Terörün yeniden tırmandığı, gençlerin sokak ortasında kurşunlandığı, kahvelere, evlere bombaların atıldığı bir ortamda, tarihin boş yere tekrar etmesini önlemek ve ders alınmasını sağlamak amacıyla, 12 Mart öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak Temmuz ayında yayımlandı.

1980 1980’li yıllar başlarken 70’li ve 60’lı yılları da incelediği, “yenilmeyen gücün, halkın örgütlü gücü olduğunu” anlattığı yazıları Tüfek İcat Oldu  başlığı altında Şubat ayında yayımlandı.12 Eylül darbesi oldu. 12 Eylül’ü gerçekleştiren generaller tarafından partilerin, birçok kitle örgütünün kapatılması gibi sorunların yaşandığı bu dönemi ve uygulamalarını eleştirdi.

1981 Kendi deyişiyle, “..terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak…” için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör  adlı inceleme kitabı Mart ayında yayımlandı.13 Mayıs’ta, Abdi İpekçi‘nin katili Mehmet Ali Ağca, Papa’yı öldürme girişiminde bulundu. 1979 yılında İpekçi’nin katili olarak yakalanan Ağca üzerine çalışma ve araştırmalar yapmıştı, Papa olayı sonrasında irdemelerini yoğunlaştırdı. Haziran ayında kızı Özge doğdu.”Bu kitap ile yalnızca, parlamento çalışmalarını engelleyen, kürsülerde yurt ve dünya sorunlarının özgürce konuşulmasını engelleyen sorumsuz bir azınlığın sergilediği çirkinlikler eleştiri konusu yapılmıştır” dediği Söz Meclis’ten İçeri‘nin ilk baskısı Ekim ayında yapıldı.

1982 Ağca Dosyası  kitabının ardından Kasım’da Terörsüz Özgürlük  adlı makale derlemesi yayımlandı.Barış Derneği kapatıldı. Yöneticileri ve üyeleri Türk Ceza Kanunu’nun 141. ve 142. maddelerinden suçlanarak tutuklandı. Barış Derneği Davası, 12 Eylül döneminde, Türkiye aydınlarına karşı topluma göz dağı vermek için açılmış bir davaydı. Mumcu pek çok yazısında bu konuyu ele aldı.

1983 12 Eylül darbesi sonrası ilk genel seçimler yapıldı. Birçok politikacının yasaklı olduğu bu dönemde, ekonomik ve toplumsal çarpıklıkları, hukuk dışı uygulamaları gözönüne seren araştırmalar yaptı.  Şubat’ta Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. Bu röportajın NBC’de yayımlanmasını isteyen NBC yöneticilerine, hazırladığı röportajı o sırada kapalı olan gazetesi Cumhuriyet’ten başka bir yerde yayımlamayı düşünmediğini söyledi.

1984 Mart ayında, ülkedeki olumsuzlukların dile getirildiği, yazar Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığı’na sunulan, ancak Kenan Evren‘in imzalayanları “vatan hainliği” ile suçlayarak dava açtığı “Aydınlar dilekçesi”nin hazırlanmasına katıldı. Sakıncasız adlı oyunu yazdı. Basındaki yozlaşmanın sergilendiği, 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkencelerin anlatıldığı oyun, 3 Nisan-7 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Hodri Meydan Kültür Merkezi’nde ve 10 – 27 Mayıs tarihleri arasında da Ankara Sanat Evi’nde sahnelendi.Uzun ve yorucu bir araştırmanın ürünü olan Papa-Mafya-Ağca kitabı Haziran ayında yayımlandı.

1985 Haziran’da Liberal Çiftlik  ve Devrimci Demokrat  adlı kitapları yayımlandı.Roma’ya gitti. Papa davasında uzman tanık olarak bilgisine başvuruldu.

1986 Mehmet Ali Aybar‘la Türkiye İşçi Partisi (TİP) olgusu ve Marksizm üzerine yaptığı mülakatı içeren Aybar ile Söyleşi  kitabı Temmuz ayında yayımlandı.

1987 Şubat’ta, yakın tarihimize ışık tutacağını düşünerek, 27 Mayıs’çılardan Osman Köksal‘ın anı ve mektuplarına yer verdiği kitabı İnkılap Mektupları  yayımlandı.Milliyet Gazetesinden Örsan Öymen ile birlikte, Federal Almanya’da, eski Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan ile cemaati önünde görüştü. Bu görüşme, 10 Şubat’ta Cumhuriyet gazetesinde yayımlandı.Mayıs ayında araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve Kasım’da da 12 Eylül Adaleti adlı kitapları yayımlandı.

1988 Ağustos ayında Eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) Başkanı Behice Boran‘la yaptığı söyleşiyi içeren Bir Uzun Yürüyüş kitabı  yayımlandı. Yine Ağustos ayında,belgeler eşliğindeki yazılarından derlediği Tarikat-Siyaset-Ticaret  adlı kitabı yayımlandı.

1989 Özal hükümeti döneminde Milli Savunma Bakanlığı’na getirilen Ercan Vuralhan, Dışişleri Bakanlığı İdari ve Mali İşler Daire Başkan Yardımcısı iken, diplomatlar ve dış görevdeki personelin güvenliğini sağlamak için aldırılan zırhlı araçlar konusundaki yolsuzluklar üzerine yazılar yazdı.

1990 “Yakın tarihimizin pek aydınlanmayan bir bölümünü oluşturuyor..” diye düşündüğü 40’lı yılların siyasal çerçevesini çizmek ve koşullarını yansıtmak amacıyla yaptığı araştırma çalışmalarını 40’ların Cadı Kazanı  adlı kitabında topladı. Ağustos’ta da diğer bir kitabı Kâzım Karabekir Anlatıyor  yayımlandı.

1991 Temmuz ayında araştırma kitaplarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925  yayımlandı.6 Kasım’da onaylamadığı gelişmeler üzerine, İlhan Selçuk‘un da aralarında bulunduğu 80 arkadaşı ile birlikte, Cumhuriyet gazetesinden ayrıldı.

1992 1 Şubat – 3 Mayıs tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazdı. Buradaki yazılarında Kürt sorununu sıklıkla gündeme getirirken yurt dışındaki PKK yayınlarını yakından izledi. 3 Mayıs’ta Milliyet gazetesindeki son yazısının başlığı “Gazeteci”ydi.Şubat ayında, ilk kez yayımlanan belgelerin yer aldığı Gazi Paşa’ya Suikast adlı kitabı basıldı.7 Mayıs’ta Cumhuriyet gazetesinde yapılan yönetim değişikliği üzerine yeniden gazetesine döndü.Hizbullah, PKK ve kontrgerilla konularını irdeleyen makaleler yazdı

1993 Öldürülmeden önceki son dönemde, PKK ile Kürt sorunu birbirinden ayırdığı bir bakış açısıyla, konu üzerinde çalışmalar yapmaktaydı. Bu çalışmalar, suikastin ardından Kürt Dosyası adıyla kitaplaştı.Şubat ayında, ilk kez yayımlanan belgelerin yer aldığı Gazi Paşa’ya Suikast adlı kitabı basıldı.Cumhuriyet’teki son yazısının başlığı “Zeyilname” oldu. 24 Ocak 1993 Pazar günü, hasta ziyaretine gitmek için çalıştırdığı evinin önündeki Renault 12 model otomobiline yerleştirilen bomba ile öldürüldü.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>