Ahmet Koçak yazdı; TAKSİCİ
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
Filmlerde izlerdim; film kahramanının canı sıkkındır, canı eve gitmek, sarımsaklı yoğurtlu makarna yemek, monoton yaşantıya girmek istemez ya, aynı ruh halindeydim. Büyük bir kentte yaşayınca seçenek çoktur. Hanıma:
“Bu gece arkadaşlarla yemek yiyeceğiz beni yemeğe beklemeyin,” dedim. Her zaman otobüsle önünden geçtiğim müzikli bir gazinoya gitmeye, felekten bir gece çalmaya karar verdim.
Gazinoya girerken kapıda bekleyen adama her gün geliyormuş, alışkınmışım gibi görüntü vermeye çalışırken adamın bıyık altından gülüşünü görmezden gelip boş bir masaya oturdum. Etrafımda mini etekli birbirinden güzel kızlar hayal ederken kirli sakallı iri yarı bir garson geldi. Onun tepeden bakan kara gözlerinden kurtulmak için bira ile çerez istedim. Çerezlerden atıştırırken sahnede vazifesini yapıp bir an önce evine gitmek ister tavrıyla; güzel mi, güzelleşmiş mi olduğuna karar veremediğim kadın sanatçının söylediği türküleri dinledim. Yakında tek başına içen bir adamı masama davet ettim. Adam da “biri beni masasına davet etse de muhabbet etsem; daha doğrusu ben anlatsam o dinlese” düşünceleri içinde olduğunu sonradan anlasam da çok geçti, davet ağızdan bir kere çıkmıştı. Adam masama geldi.
“Merhaba arkadaş adın nedir? Ne iş yaparsın?” diye sordum.
“Adım Samet, taksiciyim. Taksiciyim dedimse birinin taksisinde şoförlük yaparım.” diyerek kendini tanıttı.
“Taksicisin öyle mi? Çok güzel sende çok ilginç yaşanmışlıklar vardır. Anlatırsan severek dinlerim,” dedim. Tam da hiç bir şeyi gizlemeden anlatma kıvamına gelmiş, anlatmazsa çatlayıp ölecekmiş durumuna gelmiş adam başladı anlatmaya:
“Şimdi, bir gece taksiye çıktım. Yıl 1978. Bursa Çekirge Caddesi’nde müşteri kapmaya uğraşıyordum. Kaldırımda yürüyen ördeklere uzun mu baktım ne birden önde giden lüks bir cipe, “paat!” diye arkadan vurmamla afalladım. Takside şok halinde beklerken öndeki cipten inen şık giyimli, dünyalar güzeli, iri yarı bir kadın beni aşağı sürükleyerek indirip başladı vurmaya. Neye uğradığımı şaşırdım. Gerçi içimden; “vur vur senin vurduğun yerde gül biter” diye düşünürken kadın değil bir erkekten dayak yiyormuşum gibi acı çekmeye başladım. ,
“ Cankurtaran yok mu!” diye bağırmaya başladım. Etraftan gelenler araya girdi de kadının elinden beni kurtardılar. Ardından o güzel kadın;
“Bekle alçak herif!” deyip, bir iş yerine girdi telefon etti. Biraz sonra polis ekibi geldi beni yaka paça karakola götürdüler. Polis aracında dövmeye başladıklarına göre, dayağın alası karakolda olacaktı besbelli.
Karakolda beni nezarethaneye referans yaparak alan polis başladı dövmeye. Bildiği tüm teknikleri bedenimde deneyerek iki dakikada haşat etti. Yüzümdeki kanları yıkamam için lavaboya götürdüler. Yıkandım temizlendim. Bu kez başka bir deneyimli polis yanında getirdiği yeni başlamış polislere staj amaçlı dövdürdü. Sigarasını yakıp izledi. Demek ki eli yüzü kan içinde olanları dövmek, ellerini kirletmek istemiyorlardı. Beni döverken öldürücü yerlerime vurmamalarını üzerimde gösterip, “gerisi serbest” diyerek çekildi. O genç polislerin kollarındaki acı kuvveti bedenimin her yerinde hissettim. Ben oraya gelen gidenin döveceği biri olarak getirilmişim gibi hissettim.
“Ben ne yaptım? Adam mı öldürdüm? Neden dövüyorsunuz?“ diye feryat ediyordum.
“Sen arabasına arkadan vurduğun kadının kim olduğunu biliyor musun? “dedikçe vuruyorlar…
Cezam bitmiş, hatırlı kadın tatmin olmuş olmalı ki beni bıraktılar. Elimi yüzümü yıkamama izin verdiler çıkarken sağ olsunlar. Topallayarak, yalpalayarak karakolun merdivenlerinden inerken nöbetçi polis kollarımdan tutup beni aşağı kadar indirdi. Cebime bir kâğıt koydu ve “bu numarayı ara.” dedi. Dünya bu iyi insanların yüzü gözü hürmetine ayakta duruyor.
Eve geldim baygın gibi uyudum. Kim bilir belki bayıldım da uyuyorum sandım. Sabah olunca ilk işim o numarayı aramak oldu. Taksi kullanılmaz duruma geldi. Patrona ne derim sonra? Aradım;
“Abi iyi günler bu telefonunuzu bir polis memuru verdi. Başıma bir iş geldi. O neden…”
“Kes lan uzatma! Ne istiyorsun onu söyle?”
“Abi taksi şoförüyüm. Akşam bir lüks cipe arkadan…” Yine sözümü kesip;
“Git falan Tofaş bayisine sana aynısından sıfır bir araba versinler.” deyip telefonu kapattı.
Olan bitene inanamadım. Ümitsizce o bayiye gittim. Adamın adını da soramamıştım. “Bir adam, telefonda bu bayiye gitmemi söyledi,” dedim. Haberlilermiş. Bana sahip çıktılar Hemen araç kapının önüne çıkarıldı.
“Bu araba senindir.” dediler.
“Kaç lira ödeyeceğim?” diye sordum.
“Para ödemeyeceksin. Seni bayimize gönderen adam ödedi.” dediler. İmzaları attık. “Hayırlı olsun!” deyip yolladılar. Ben şaşkınım. Arabayı patronun adına yaptırdım tabii. Evine yeni arabasıyla gittim. Beni karşısında gören patron akşamdan beri biriktirdiği öfke ile;
“Ulan şerefsiz! Arabayı haşat etmişsin. Yüz sene çalışsan ödeyemezsin’” diye bağırarak üzerime yürüdü.
“Abi yeni araban hayırlı olsun. Plakayı bu araca takacağız.” dediğimde birden öfkesi geçti, gülmeye başladı. (kim gülmez?)
“Madem öyle çarptığın aracı da sana vereyim tamir ettir, bin.” dedi.
Yani anlayacağın abi biz o kadar dayağı çarpık bir arabaya sahip olmak için. O kadın kimdi? Telefondaki o tok sesli adam kimdi hâlâ bilmiyorum. Doğrusu tekrar telefon edip teşekkür etmek istedim ama cesaret edemedim. Hakikaten arkadaş o kadın, o adam kimdi?” dedi. Benim de yanıtını bilemeyeceğim sorusu ile gecemiz sona erdi. Gazinodan ayrıldım.
Hakikaten o taksi şoförü kimdi? Anlattıkları doğru muydu?
ahmet.kocak16@hotmail.com