Bursa’da Çevrecilerden Uluabat İçin Çağrı!
2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde Nilüfer Kent Konseyi, EKODER ve DOĞADER, Uluabat Gölü kenarında ortak basın açıklaması düzenledi. DOĞADER Başkanı ibrahim Tugay Ateş ve Yöneticilerinin tam kadro katıldığı eylemde Uluabat için son çağrı yapıldı. Türkiye Ramsar Sözleşmesi’ne taraf olan 145 ülkeden biri oldu. Türkiye’de 135 sulak alan belirlenmiş olmasına rağmen, bunlardan 1 milyon hektarlık sahayı içeren 53’ü ulusal, 9’u mahalli, 14’ü uluslararası (Ramsar Alanı) öneme sahip toplam 76’sı Ramsar kriterlerine göre sulak alan olarak tescil edildi.
Sözleşmeye göre ‘Ramsar Alanı’ olarak tescil edilen 14 sulak alan ise şöyle: Kayseri’de Sultansazlığı, Balıkesir’de Manyas Gölü, Kırşehir’de Seyfe Gölü, Mersin’de Göksu Deltası, Burdur Gölü, Samsun’da Kızılırmak Deltası, Bursa’da Uluabat Gölü, İzmir’de Gediz Deltası, Adana’da Akyatan ve Yumurtalık lagünleri, Konya’da Meke Maarı ve Kızören Obruğu, Kars’ta Kuyucuk Gölü, Bitlis’te Nemrut Kalderası.
Doğanın miras bıraktığı ve sahip olduğu biyolojik çeşitlilik değerleri ile Uluslararası Yaşayan Göller Ağı`na üye olan ülkemizdeki ilk göl Uluabat Gölü`nü gelecek nesillere taşımak, farkındalık yaratmak için Nilüfer Kent Konseyi, EKODER ve DOĞADER ortak basın açıklaması düzenledi.
Nilüfer Kent Konseyi Genel Sekreteri Emre Karagöz`ün okuduğu basın açıklaması şöyle:
“Pandeminin hepimize bir kez daha sağlığın ve doğanın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlattığı bir dönemden geçiyoruz. Toprağımızın, suyumuzun, yaşam alanlarımızın kar hırsı ile tahribi tüm canlıların yaşamsal devamlılığını olumsuz etkileyen bir durum olduğu artık çok net bir gerçektir. Kuraklığı en çok konuştuğumuz ve en net gördüğümüz bir kışı yaşıyoruz. Su kaynaklarımız için acil ve köklü tedbirler alınmazsa gelecekte su ile alakalı daha büyük problemler yaşayacağız. Bu yüzden bugün, Uluabat Gölü kenarında, Gölyazı`da, 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Gününde, Uluabat Gölü Yaşasın demek için buradayız!
Tarihsel süreç incelendiğinde, ilk insan yerleşimlerinin deltalar, taşkın ovaları, göl ve akarsu kıyıları gibi sulak alanlar olarak tanımlanan yerlerde yoğunlaştığı görülmektedir. Su kaynaklarımızın başında sulak alanlar gelmektedir. Sulak alanlar, dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 6`sını kaplamakta ve tropik ormanlardan sonra biyolojik üretimin en yüksek olduğu ekosistemlerdir.
Sulak alanlar ekolojik oluşumları açısından önemli fonksiyonlara ve çevrelerinde yaşayan tüm canlı türleri için yaşamsal öneme sahiptirler. Su kuşlarına barınma, üreme, beslenme, konaklama ve kışlama ortamı olması yanında; su akışının düzenlenmesi, sulak ortamların beslenmesi, besin zincirinin kontrolü, biyolojik çeşitliliğin korunması gibi çok yönlü fonksiyonlara sahip olan sulak alanlar; kirlenme, aşırı ve plansız kullanım nedenleriyle en çok tehdit altında olan doğal sistemlerdir. Bu özellikleri itibari ile bulundukları bölgenin ve ülkenin doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilmekte ve mutlak korunması gereken ekosistemlerin başında gelmektedirler.
Dünyadaki karbonun yüzde 40`ını sulak alanlar muhafaza etmektedir. Sulak alanlar karbon depolayarak iklim değişikliği kontrolünde ciddi şekilde rol oynamaktadırlar.
Sanayileşme, hızlı ve çarpık kentleşme ile birlikte sulak alanlar gerek sanayinin gerekse yerleşim alanlarının kanalizasyon atıklarının deşarj edildiği atık depolama havuzları haline getirilmiştir. Ayrıca, tarımda kimyasal gübrelerin ve tarımsal mücadele ilaçlarının kullanımının yaygınlaşmasına, bu maddelerin tedbirsizce kullanımı da eklenince kirlilik sulak alanları tehdit eden en önemli sorun olarak gündeme gelmiştir. Aşırı kirlenme nedeniyle, pek çok sulak alanda doğal denge bozulmuştur.
Su kuşları yaşama ortamı olarak uluslararası öneme sahip sulak alanların korunması hakkında sözleşme; 1971 yılında İran`ın Ramsar şehrinde birçok ülke tarafından imzalanmış, ülkemiz ise 1994 yılında sözleşmeyi imzalayarak taraf olmuştur. Sözleşme ilk Ramsar`da imzalandığı için Ramsar Sözleşmesi olarak anılmaktadır.
1998 yılında, Uluslararası Ramsar Sözleşmesi uyarınca korunacak sulak alanlar listesine dahil edilen Uluabat Gölü, küresel ölçekte nesli tehlike altındaki küçük karabatak, tepeli pelikan, bıyıklı sumru ve su samuruna ev sahipliği yapar ve ülkemizin en geniş nilüfer yataklarına sahiptir.
“ULUABAT GÖLÜ AVRUPA VE ORTADOĞU’NUN EN ÖNEMLİ SULAK ALANLARINDAN BİRİ”
2001 yılından itibaren “Yaşayan Göller“ ağına dahil edilen Uluabat Gölü, Anadolu`ya kuzey batıdan giren kuş göç yolu üzerinde yer alır. Sadece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu`nun en önemli sulak alanlarından biridir.
Bir kez daha özellikle vurgulamak istiyoruz; Uluabat Gölü, dünyada nesli tehlike altında olan küçük karabatak, tepeli pelikan, bıyıklı sumru, pasbaş patka, alaca balıkçıl ve kaşıkçı gibi kuş türlerine ev sahipliği yapmaktadır. Göl, bu kuşlar için önemli bir üreme alanıdır. Bunların yanı sıra gölde, turna, sazan, kızılkanat, kerevit gibi 21 balık türü yaşamaktadır.
Fakat bugün görüyoruz ki Bursa`da büyüyen kentleşme baskısı, endüstrinin su tüketimi, izinli ve ya izinsiz avcılık, göç yolları üzerine yapılan rüzgar tribünleri ve göle su taşıyan havzadaki taş-maden ocakları gölün yaşamasının karşısında en büyük engeli oluşturmaktadır. Göl çevresinde izin verilmeyen yapılaşmaya ve sanayileşmeye maalesef göle hayat katan ve devamlılığını sağlayacak havzada göz yumuluyor. Yer altı sularını çekerek kullanan ve kirleten sanayi alanları Uluabat Gölü`nün sonunu hazırlıyor.
Bizler doğasını, suyunu, toprağını savunanlar olarak bugün burada bir kez daha hep bir ağızdan tüm önlemler alınsın, Uluabat Gölü Yaşasın demek için buradayız! Türkiye`nin en önemli canlı çeşitliliğini barındıran bu alan nesiller boyu bu güzelliğini korusun! Bu tüm canlılara karşı olan sorumluluğumuzdur!”
DOĞADER Kurucu Üyesi Murat Demir ise şöyle konuştu:
“Üzerinde durduğumuz ve arkamda gördüğünüz göl Uluabat Gölü. Bursa için ve dünya sulak alanları için en önemli göllerden bir tanesi. Çünkü Uluabat Gölü, yaşayan göller ağına dahil olan tek göl. Uluslararası Ramsar sözleşmesi ile koruma altında olan gölümüz bir çok hayvan ve bitki çeşitliliğine ev sahipliği yapmaktadır. Uluabat Gölü ve dünya sulak alanlarının önemini vurgulamak, farkındalık yaratmak ve dikkat çekip kötü yönetim şeklini yöneten karar vericiler hakkında baskı unsuru oluşturabilmek için buradayız.”
UÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ertuğrul Aksoy da şunları kaydetti:
“Bu göl Uludağ üniversitesi tarafından en çok üzerinde çalışan göllerden sadece bir tanesi. Tek çıkışı olan doğal göllerde fiziksel olarak dolan göllerin küçülmesi doğal bir süreç aslında. Ama kontrol edilmediğinde denetlenmediğinde sedimantasyona neden olan çalışmalar yürütüldüğünde gölün ekonomik ömrü yada var olma sürecini kısalttığımızı söyleyebiliriz.”