Haberde Bursa

PARTİ İÇİ TARTIŞMALARA, İLKESİZ EKİP VE GRUPLARA AMİGO OLMAYIN…

03.12.2024

Geçmiş dönem PM Üyesi Güler Buğday makalesinde;

Belki şık olmayan bir başlıkla yazıma başlamak zorunda kaldığım için üzgünüm ancak, ülkedeki perişanlık ve çürüme yetmezmiş gibi parti içindeki kargaşa ve kaos sorumsuzca devam ediyor.
Her ne kadar resmi ağızlardan bu durum inkâr edilip yok sayılsa da; tüm çıkarcılığı ile kışkırtılıyor ve en duyarlı olan ve solda mücadele edenlerde ne yazık ki bu kaosun figüranları oluyorlar.
Uzun uzun CHP içinde neler olduğunu, kimler ne istiyor ve ne bekliyorlar burada tekrar ederek yazmayacağım.
Yıllardır tüm gerçekleri ve CHP’de yapılan hatalara ve haksızlıklara göz yummadan nasırlara basarak yazdım ve tarihe not düştüm.
Objektif olmak hiç kimseye veya ekibe haksızlık yapmamak için çok uğraştım.
Ancak uzun süre makam ve mevki sahibi olunca halktan yana olan ve solda mücadele eden insanlarda bile güç zehirlenmesi oluyor.
Siyasi güçten vazgeçmemek için fanatizm ve ego en umulmayan insanlarda bile baş gösteriyor ve hatalar kaçınılmaz oluyor.
Bu nedenlerle bir kez daha parti içindeki her kesimi uyarmak gerçeklerle yüzleşmeyi sağlamak şart oldu.
Sorunun temelinde CHP’nin ne yazık ki sol/sosyal demokrat bir parti olmayı çok uzun yıllardan itibaren başaramaması sebep oluyor.
Ülkede şaibeli seçimlerle 23 yıllık sağcı, İslamcı ve çıkarcı, hatta soygun düzeninin parçası olan rüşveti, yolsuzlukları aklayan ve liyakatsiz kadrolarla tüm kurumları dejenere eden AKP ve yancılarının kirlettiği atmosferden CHP’de olumsuz etkilenmiştir.
Partideki en ciddi sorunlar ve olumsuz gelişmeler Deniz Baykal döneminde yaşanmıştır.
Deniz Baykal, verdiği bireysel bir kararla İslamcı, istismarcı ve egosu çok yüksek olan ancak kompleksli Tayyip Erdoğan’a iktidar yolunu açmıştır.
O günleri ve CHP’de yaşanan başarısızlıkları ve sağa benzeme uygulamalarını yeniden yazmayacağım.
Deniz Baykal’la ilgili sonuç çok üzücü olmuştur.
Utanmamızı sağlayan bir özel ilişkiye siyasette makam verilmesi ve u birlikteliğin ulusal medyaya servis edilmesi nedeniyle istifayla sonuçlanmıştı.
Bu olayın arkasından yapılan o kurultayda adeta sol/sosyal demokratlar yönetime geliyor duygusu ve heyecanı ile Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan olmuştu.
Kılıçdaroğlu, dürüst, devlet adamı, mütevazı yaşamı, sırtında kamburu olmayan, kalabalık bir ailenin ve ana dolunun zor bir coğrafyasından okuyup bu saygın makama gelmesi oldukça destek bulmuştu.
Ancak geride bırakılan ve çoğunluğu başarısız olan 13 yılı hep birlikte yaşadık ve gördük.
Kılıçdaroğlu, tüm dürüstlüğüne ve saygın konumuna karşın CHP’yi kendi seçtiği kadrolarıyla ne yazık ki başarıya taşıyamamıştır.
Son yıllarda ise ısrarla sağcı kadrolara hak etmedikleri görevler vermiştir.
En son olarak tüm sağ partilerle kurduğu altılı masada ısrarla kendi adaylığını dayatması ve oyu olmayan kan uyuşmazlığı olan siyasi partilere otuzun üzerine seçilecek yerden vekillik vermesi örgütte tepki oluşturmuştur.
İlk günden itibaren Kılıçdaroğlu’na ayak direyen sağcı ve güven vermeyen İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in ihaneti soncu meydana gelen başarısızlık halklarda ve örgütte çok büyük hayal kırıklığı yaratmıştır.
Çok umutlanılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri ne yazık ki başarısızlıkla sonuçlanınca ısrarla “Değişim…” taleplerine yönetim muhatap olmuştur.
Yapılan kurultayda Grup Başkan Vekili Özgür Özel, İBB Başkanı olan Ekrem İmamoğlu’nun desteği ile yeni Genel Başkan olmuştur.
Özgür Özel, ilk oylamada çok az oy farkı ile önde bitirmiş yapılan ikinci turda ise ciddi bir oy farkı ile seçilerek kurultay sonuçlanmıştır.
Ancak Kılıçdaroğlu ve yanındakiler sonuçları bir türlü içlerine sindirememiş ve ilk günden itibaren ayrı bir parti gibi davranmaya başlamışlardır.
Kılıçdaroğlu’nun yanında uzun süreli atanmış vekillerin ısrarlı olarak yeniden yönetimlerde olma arzuları sonucu kurultay talepleri partiyi içe dönük tartışmalı birkonuma sokmuştur.
Bu arada Özgür Özeli’nde hatalı söylemleri, bireysel kararları ve ülkeyi karanlığa gömmüş otoriter Tayyip Erdoğan’a el uzatması sonucu CHP umut olmaktan uzaklaşmaya başlamıştır.
Özgür Özel, inat ve ısrarla “yumuşama ve normalleşme” diye diretirken seçim ve güven kaybeden Tek Adam Tayyip Erdoğan’a adeta can simidi olmuştur.
Bu koşullarda her ne kadar CHP birinci parti olsa da en büyük parti kararsızlar olarak devam etmektedir.
CHP ve AKP, yaşanan olaylara göre burun farkı ile aralarında yarışmaktadırlar.
Bu durum asla gerçek bir başarı değildir.
Özgür Özel’in parti yönetimine kurultayda kendisini desteklemeyen ancak parti ve ülke için çok yararlı olan Milletvekillerini yok sayması da partideki krize hatta bölünmeye sebep olmuştur.
CHP’de 13 yıl Genel Başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu kurultay sonucunu kabul etmeyerek yanındaki vekiller ve bazı belediye başkanları ile adeta paralel bir yönetim gibi Özgür Özel’i zorda bırakacak tarzda muhalefet yapmaya başlaması ciddi sorunlar yaşanmasına sebep olmuştur.
Bizde atasözleri önemlidir:
Derler ki “Kör ölür badem gözlü olur” aynen öyle olmuştur!..
Yeniden Kılıçdaroğlu’nu umut diye örgüte dayatmak veya onun yanında yer alarak kendilerine yer bulmak isteyenlerle başarı ve başarısızlıkta Kılıçdaroğlu’nun yanında yer almış olan Özgür Özel ve ekibinde belli edilmese de bir iç savaşa dönüşmüştür.
Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan olduğu süreçte birçok saldırıya uğrayan, ölümle burun buruna gelen ancak dik duruşundan ödün vermeyen bir lider olmuştur.
Bu konudaki hakkını yemek insafsızlık olur.
CHP’de Özgür Özel Genel Başkanlığında yapılan yerel seçimlerde CHP birinci parti olmuş ve ülkenin tüm büyükşehirlerinde de belediye başkanlıklarını kazanmıştır.
Ancak bu başarıda Kemal Kılçdaroğlu’nun da ciddi payı olmuştur.
Bu durum Tek Adam ve Cumhur ittifakında şoka sebep oldu çünkü ülkenin tüm olanaklarını ve devletin gücünü haksız olarak kendi lehlerinde kullanmışlardı.
Seçimden sonra iyice hukuksuzluğu yol edinen Tek Adam ve yancısı Devlet Bahçeli, iftira ve karalamalarla gözden düşürmek ve Erdoğan’a hakaret etti diye siyasi yasaklı konumuna sokmak istemişlerdir.
Ankara’da yapılan mahkemede Kılıçdaroğlu çıkarıldığı mahkemede savunma yapmamıştır.
Kendisine CHP örgütlerince ve yönetim tarafından yeterli ilginin ve desteğin esirgendiği ve sorumsuzluğa karşın sevenlerinin ve destekleyenlerinin yanında olduğu mahkemede Kılıçdaroğlu hesap sormuştur.
Kılıçdaroğlu 23 yılda yaşatılan tüm haksız- hukuksuz uygulamalara, yolsuzluklara, istismarlara ve soygun düzeninin mahkemede hesabını sormuştur.
Bu tavır ve hesap sorma çok kıymetli ve değerlidir.
Ancak herkesin takdirini kazanan mahkemedeki Kılıçdaroğlu’nun dik duruşu ve hesap soran yürekli tavrı yine yanındaki vekil eskilerini ve haksızlığa uğrayan bazı siyasileri yeniden harekete geçirmiştir.
Daha önce Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Kılıçdaroğlu’nun birlikte hareket ederek Özgür Özel’i indirmeyi düşünen ekip Ekrem İmamoğlu’nun vazgeçmesi veya istememesi nedeniyle inkitaya uğramıştı.
Kılıçdaroğlu’nun mahkemedeki beğenilen, takdir toplayan tavrı, yanındaki vekil eskilerini umutlandırsa da istedikleri desteği bulamayınca hırçınlaşmalarına ve objektif değerlendirme yapanlara haksızlık hatta saygısızlık yapmalarına sebep olmaktadır.
İşte bunun için bu yazıyı yazma ve hem olumlu hemde olumsuzlukları bir arada paylaşma ihtiyacı duydum.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun13 yıl sürecinde yaptığı kabul edilemez hatalarını yazan, benim dostum ve bir süre birlikte sol kanat ve yenilikçi kanatta siyaset yaptığımız Yakup Kepenek Hoca Birgün Gazetesinde yazarak yaptığı hataları açıklamıştır:
Yakup Kepenek
Kılıçdaroğlu’na açık mektup!
Ülkenin AKP-MHP iktidarı elinde nasıl bir çöküntüye sürüklendiği her gün değişik biçimleriyle yaşanıyor.
Yönetim biçiminin kökten değişmesinde ve bu noktaya gelinmesinde CHP’yi 13 yıl 170 gün yöneten Genel Başkan K.Kılıçdaroğlu’nun “çok büyük” sorumluluğu var.
O sorumluluğun 22 Kasım Cuma günü yargıç karşısında söylediklerinden gidilerek kayda geçirilmesi, özellikle, CHP’nin bundan sonra aynı yanlışları yapmaması için, gerekiyor.
Kılıçdaroğlu, kendinizi “tarih önünde” aklama çabalarına girerken ilk yapmanız gereken CHP’de 22. Dönemin 30 milletvekili ile birlikte başlattığımız “İktidara Yürüyüş Hareketini” gerek ilkeleri, gerekse kişileri ile “neden ve nasıl” yok saydığınızı açıklamanız gerekirdi.
Genel başkan seçildikten hemen sonra gittiğiniz Almanya’da “Türkiye’de laiklik tehlikede değildir” dediniz. AYM’nin 2007’de AKP’nin “laikliğe aykırı eylemlerin odağı” olduğu kararını da AİHM’in aynı doğrultuda kararlarını da hiçe saydınız.
Devam ettiniz. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı yaptınız; çok demokratik bir tutumla (!) “tıpış tıpış” gidip oy vereceksiniz dediniz; ancak, o adaylık olayının “iç yüzünü” de kamuoyuna açıklama gereği duymadınız.
Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasında, tam bir yıkıcı tutumla “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” dediniz ve böylelikle ülkede “hukukun yıkılmasına” çok büyük katkı yaptınız.
Halkın kalan tek siyaseti etkileme olanağı bulduğu “sandığı hiçe sayan mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasına” karşı çıkmadınız; tersine “itiraz etmeyin” diye örgüte SMS attırdınız.
Ülke eğitiminin dinselleşmesine ve ülkenin Cumhuriyet’in en büyük değeri olan “bilimsel bilgiden uzaklaşmasına” yalnız göz yummakla kalmadınız; Diyanet Akademisi kurulmasında CHP milletvekillerine evet oyu verdirttiniz.
2016’da orta öğretim ders kitaplarından Evrim Kuramı çıkarıldı, tınmadınız. Bildiğim kadarıyla İslam dininde kadın din insanı kavramı yoktur; siz “vaizeler” ile basına kapalı toplantılar yaptınız.
Kamuda görev yaptığınızdan övünçle söz ediyorsunuz, ama kamu yönetiminin tarikat ve cemaat yapılarıyla sarılıp sarmalanmasına aldırış etmediniz.
Ayrıca, ülkenin siyaset kültürüne “helalleşme, dilsiz şeytan, kul hakkı” gibi tümüyle dinsel terimleri sürekli tekrarlayarak yerleştirdiniz.
“Biz 1930’ların partisi değiliz” diyerek partinin altın yıllarını suçladınız. Cumhuriyet düşmanlarının övgülerini almaya, yönetiminiz ve adayları onlardan seçmeye onlarla birlikte çalışmaya ayrı bir özen gösterdiniz.
Parti içi demokrasiyi yok ettiniz. Grup İç Yönetmeliğini değiştirerek, seçimle iş başına gelen Grup Başkan Vekili, Meclis Başkan Vekili, İdare Amiri ve Divan Katip üyelerinin tespitinde atama yöntemini getirdiniz.
Milletvekili ve belediye başkanı adaylarının saptanmasında asla katılımcı, demokratik bir tutum sergilemediniz, Bu konuda iki örnek yeterli olacaktır: AKP’nin dört kurucusundan birini Konya’dan CHP milletvekili yaptınız; bu kişi 2023 seçimlerinde size oy vermediğini açıkladı. Aliağa’da 2014 yerel seçimlerinde Hakkı Ülkü’nün MYK’da onaylanmış adaylığını bir “gece yarısı” işlemiyle yok saydınız.
Bitmedi, Zafer Partisi Genel Başkanı ile Mayıs 2023 seçimlerinden hemen önce yaptığınız “pazarlık” anlaşmasını, yönetiminizden ve Masa ortaklarınızdan bile “gizli” tuttunuz. Şimdi de ortaklarınızı suçluyorsunuz.
Çok önemli bir nokta daha var:
Cumhuriyet’imizin 100.yılında yapılan o gerçekten her bakımdan yaşamsal Mayıs 2023 Seçimlerinde Cumhurbaşkanlığına adaylığınız tamamıyla yanlıştı. Üstelik o tarihi seçimi kazanacak, bu köşede “benim adayım neden İmamoğlu” diye hem de iki kez “gerekçeleriyle” yazdığım bir aday vardı. Siz tam bir duyarsızlıkla adaylığınızda ısrar ettiniz ve ülkeyi en olmaması gereken bir dönemde Siyasal İslam’a bir kez daha teslim ettiniz.
Bu ülkede 1945’ten buyana ABD Merkezi Haberalma Örgütü-CIA at koşturuyor. Ülke yönetimine askeriyenin 27 Mayıs’ta üstü kapalı, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 çok açıkça el koymasını yaptıran ABD’dir.
Özellikle 12 Mart ve 12 Eylül “solcuları ezmek için” yapıldı. Bu konudaki belgelerini bugün bile tam olarak açıklamayan CIA 1990’a kadar, sağcıları saldırtarak “solcuları kırdırdı”. Komünizm ile Mücadele Dernekleri ve benzeri kanlı örgütleri; Kanlı Pazar’ı, Kayseri’yi Çorum’u,K. Maraş’ı Madımak’ı ve onlarca tümüyle siyasi cinayetleri “görmezlikten” geliyorsunuz.
Dahası solcuları acımasızca öldüren sağcıların “kalıntılarını” baş tacı etiniz. Şimdi de hiç sıkılmadan bu ülkenin bağımsızlığı için yaşamlarını gözünü kırpmadan veren solcu 68 Kuşağı gençlerinden söz edebiliyorsunuz.
1990 sonrasında da aynı CIA Türkiye’ye Ilımlı Siyasal İslam’ın Ortadoğu coğrafyasının “örnek ülkesi” olma görevini verdi (Bkz. CIA’ci G. Fuller’in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” ve benim ” Türkiye’nin Değişimi”,(2024, Remzi) adlı çalışmam).
Siz CHP’yi o büyük oyunun bir parçası yaptınız; AKP iktidarının “ideolojik kimliğini” tümüyle göz ardı ettiniz, iktidarın Cumhuriyet’in değerlerini silerek ülkeyi İslamlaştırmasına katkı yaptınız.
“Yapmakta olduğunuz” çok zararlı bir iş daha var; Kurultayda kaybettiğinizi kabullenemiyor; CHP’yi “parti içi” tartışmalara çekiyor ve Siyasal İslamcı iktidara hizmet ediyorsunuz. Hiç olmazsa, parti için de, ülke için de daha fazla yıkım olacak bu kötülüğü yapmayın!
KILIÇDAROĞLU ANKARA ADLİYESİNDE HESAP SORUYOR.
Kemal Kılıçdaroğlu, kendisini itibarsızlaştırmak amaçlı maksatlı ve güdümlü yargı karşısında hesap vermedi hesap sordu.
İnanılmaz bir diklikte ve yüreklilikte ülkedeki tüm haksızlıklara, yolsuzluklara ve halkların hakkının nasıl yok edildiğinin ve peşkeş çekildiğinin hesabını sorarak tarihe not düşmüştür.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun mahkemedeki hesap soruşu:
“Sayın Yargıç,
Konuşmama başlamadan önce iki hususa dikkat çekmek istiyorum.
Birincisi:
Ben buraya işlediğim bir suçtan ötürü kendimi savunmak için değil, işlenen suçları kayıtlara geçirmek, hesabını sormak ve tarihe not düşmek için geldim.
İkincisi:
Maruz bırakıldığım bu hukuksuzluğun öznesi ve sebebi olmadığınızı biliyorum.
Söyleyeceklerimin hiçbirisinin şahsınızla bir ilgisi yoktur.
Ancak bilmenizi isterim ki sizinle ortak bir noktada buluştuk.
Tarih, bana gerçekleri söyleme görevi verdiği gibi size de bu gerçekleri kayıt altına alma fırsatı sunmuştur.
Sanırım, açılan davaların ve mahkemeye çıkmamın nedeni;
Erdoğan’a “Başçalan, Hırsız ve Başhırsız” demiş olmamdır.
Öncelikle ispatlarla sabit olan bu gerçekleri dile getirdiğim için hiçbir pişmanlığımın olmadığını söylemek isterim.
Ne mutlu ki bana, mahkeme karşısına, “Rüşvet suçundan” çıkmadım.
Ne mutlu ki bana, “yetim hakkı yiyen zimmet suçlusu bir hırsız” olarak karşınıza çıkmadım.
Ve yine ne mutlu ki bana Sayın Yargıç, karşınıza “Vatana ihanetten” de çıkmadım.
Karşınıza Sayın Yargıç, “Hırsıza Hırsız” dediğim için çıktım.
Sizlerin ve aziz milletimin huzurunda ve tarih önünde tekrar söylüyorum;
“Oğlum evdeki paraları sıfırladın mı” diyen adam HIRSIZDIR.
“Bir tek yüzüğüm var, zengin olursam bilin ki çalmışımdır” diyen adam zengin olmuş ise
Sayın Yargıç, buradan tekrar söylüyorum BAŞÇALANDIR – HIRSIZDIR.
Sayın Yargıç;
Ben Kemal Kılıçdaroğlu..!
Maliye Bakanlığında hesap uzmanlığı,
Gelir İdaresi Başkanlığında Daire Başkanlığı ve Genel Müdür Yardımcılığı yaptım.
Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar Kurumunda Genel Müdürlük ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında Müsteşar yardımcılığı yaptım.
Siyaset arenasına girmeden önce Üniversitede ders verdim.
Milletvekilliği ve Grup Başkan Vekilliği yaptım.
Daha sonra üyesi olmaktan her zaman gurur duyduğum Cumhuriyet Halk Partisinde Genel Başkanlık görevini 13 yıl boyunca yerine getirdim.
Sayın Yargıç,
Bütün görevlerim süresince çok büyük bütçeler yönettim.
10 binlerce memura amirlik yaptım.
Ne beytül malın bir kuruşuna el uzattım, ne de bir kişiye müsaade ettim.
Çeteler, baronlar ve mafyalar hep karşımda olmuştur.
Tarih kadar uzun bir yolculuktan geldim Sayın Yargıç.
68 Kuşağında Denizlere, Mahirlere ve Hüseyinlere yoldaşlık ettim.
İdamlara tanıklık ettim.
Daha sonraları anladım ki,
Sağdan ve soldan idam edilenlerin aslında aynı hedefte yürüyen kardeşler olduğunu.
Düşmanlarımızın ise tek olduğunu.
Aslında, bu ülkeyi bölmek ve bizleri kendilerine köle yapmak için amansızca çalışan Emperyalistlerdi bizim tek düşmanımız.
O kara günler geçtikten sonra, darbeler ve idamlar sürecini çok düşündüm ve tek bir şeye İnandım…
“Biz; sağcı-solcu, seküler-dindar, Alevi-Sünni, Türk-Kürt- ” değildik.
Biz, Dünyanın en güzel toprakları olan bu vatanda, barış, kardeşlik, huzur ve bereket İçerisinde yaşama mücadelesi veren, ama işgalci güçler ve onların içimizdeki işbirlikçileri eliyle birbirini öldüren…
Gençlerini uyuşturucu baronlarının eline terk etmiş,
Çocuklarının eğitim-sağlık ve beslenme ihtiyaçlarını karşılayamayan,
Gelişmiş dünyanın çoktan unuttuğu saçma konular yüzünden kutuplaşmış,
Emeklisi aç,
Hastası tedavi edilemeyen,
Sınırları korunamayan,
Emeği sömürülen,
İnsanlık onuruna yakışan bir hayattan çok uzaklaşmış,
Ağız dolusu gülmeyi unutmuş,
85 milyon ve tek millet olan kardeşler olduğumuza inandım.
Anlatacağım Sayın Yargıç, Sizde bunu aziz millet adına ve tarih önünde kayıtlara geçirin.
Herkes iyi dinlesin! Bu sözlerime kulak versin!
Sayın Yargıç bu anlatacaklarımın dava konusu ile ne alakası var demeyin!
Bakın yolsuzluk ve hırsızlık, ülkenin başına ne işler açıyor!
Yaptığı hırsızlık, yolsuzluk nedeniyle mal varlığının hesabını veremeyenler, egemen güçler tarafından teslim alınırlar.
Ve bu sonuçta o ülke için felaketlerin kapısını aralar.
Bakınız, Büyük Ortadoğu Projesinin 2. Fazına geçildi!
Emperyalistlerin, İşgalcilerin ve Vatanımızda-Çocuklarımızda-Geleceğimizde ve Canımızda gözü olan düşman cephesinin kurduğu planın ilk aşaması tamamlandı.
Şimdi ikinci aşaması uygulamaya kondu…
85 milyon vatandaşımıza sesleniyorum;
Büyük Ortadoğu Projesinin İlk aşaması şudur;
Rüşvet ve yolsuzluk yoluyla zenginleştirdikleri,
Teröre ve uluslararası suç teşkil edecek işlere girmesini sağladıkları,
Ülkeyi toprak tavizleri vermek zorunda bırakacak kadar borçlandıracak Tek Adam rejimi kurmaktı.
Ve en önemlisi;
Ülkedeki bütün güçleri “TESLİM ALABİLECEKLERİ” bir tek adamda birleştirmekti.
İlk faz tamamlandı.
Teslim aldıkları ve bütün güçleri üzerinde birleştirdikleri “TEK ADAM ve SARAY REJİMİ”ni kurdular.
Hatırlayın! Çıkarlarımız gereği kabul etmediğimiz ilk tekliflerinde
Trump , Erdoğan’a ne dedi ?
“Mal varlığını araştırırım”,
Teslim alınmış ve bütün yetkileri elinde bulunduran saray ne yaptı?
İstediklerini derhal yerine getirdi.
Hatırlayın Sayın Yargıç!
“Bu can bu bedende olduğu sürece o papazı vermem” diyen Erdoğan, ne oldu da bir anda
çark etti?
Henüz mahkeme saati dahi gelmemişken, Rahip Brunson’ı götürecek uçağı kapımıza
yollamışlardı bile…
Sayın Yargıç,
Erdoğan ailesinin mal varlığı dolayısıyla dönemin ve şimdinin ABD başkanı Trump tarafından tehdit edildiğini ve Erdoğan’ın bu tehdide hemen boyun eğdiğini sadece biz değil bütün dünya biliyor.
Egemen güçler tarafından teslim alınan bir devlet başkanı ülkesine hizmet edemez.
Bu da tarihin önümüze koyduğu bir başka gerçektir.
İŞİD terör örgütü ile petrol alışverişi yapan damadına ait TIR konvoyunun uydu görüntüleri ve ticaret yaptıkları belgelerde bir başka devlet tarafından kullanılarak tavizler alınıyor.
Damadı üzerinden Putin’in, çocukları üzerinden Trump’ın, çeteleri yüzünden İsrail’in teslim aldığı bir Erdoğan ve ilk aşaması tamamlanmış bir B.O.P var karşımızda.
Hiç kimse unutmasın ki;
Yolsuzluklarla, devleti soyanlara suskun kalanlar onurlarını kaybederler. Biz onurlu insanlarız. Yolsuzluklar karşısında suskun kalamayız. Beni en iyi devleti soyanlar tanır. Çünkü onlar beni susturmak için yedi sülalemi araştırdılar…
Sayın Yargıç;
Siyaset kurumu devleti soymanın bir aracı değildir.
Siyaset halka hizmet etmektir.
Sayın Yargıç,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bölme ve parçalama projesinin 2. aşaması başlıyor.
Bakınız, BOP’un 2. Aşaması sürecinde Türkiye alenen bir sığınmacı deposu haline getirilmiştir? Ne acıdır ki para uğruna Türkiye’ye “Geri Kabul Anlaşması” imzalatılmıştır.
Sayın Yargıç Unutmayın, bir ülkeyi bölmek için önce o ülkeyi sığınmacı nüfus olarak büyütüp, ekonomik olarak küçültürseniz, yani yoksulluğu yaygınlaştırırsanız emperyal güçlerin ekmeğine yağ sürer ve emellerine hizmet etmiş olursunuz.
Açıkça söylüyorum bugün için yapılan budur.
Bakınız bugün
Devletimiz borçlandığı her 100 lira karşılığında 135 lira faiz ödüyor.
Bakınız! Lütfen dikkat ediniz, Bunu herkesin duyması ve bilmesi gerekiyor!
Her 100 lira için 135 lira faiz ödüyoruz.
Çok değil daha bir kaç yıl önce, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından 128 Milyar dolar buharlaştırıldı.
Sayın Yargıç, tekrar ediyorum.
Millete ait 128 Milyar Dolar para, yandaşa ve 5’li Çetelere arka kapıdan satılarak yok edildi.
Bir vatansever için ne kadar acı bir tablo değil mi?
Borçlanıyor ve borcumuzu ödeyemez hale geliyoruz.
Bunun ekonomi bilimindeki
en basit karşılığı şudur ; “Para alan, emir alır.”
Ödeyecek paranız yoksa elinizdeki toprakları vermek zorunda kalırsınız.
Kısa, öz ve direk söylüyorum!
Erdoğan, Kıbrıs ve Ege de taviz ve toprak verecek.
Kendisi daha ilk yıllarında dahi bu amacını dile şöyle dile getirmişti!
Hatırlayın !!
“Gerekirse Kıbrıs’tan bir kısım toprakta verilebilir” Diyen Erdoğan,
“Emir komuta merkezim isterse Papaz elbisesi giyerim” diyen Erdoğan,
“Hem laik hem Müslüman olunmaz” diyen Erdoğan,
“Valilere çukurlar eşilirken, dokunmayın talimatını ben verdim” diyen Erdoğan,
“Ne istediler de vermedik, bitsin bu hasret dön gel” diyen Erdoğan,
Kurucu irademiz ve liderlerimize, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “Ayyaş” diyen Erdoğan, dolayısıyla Erdoğan; Ülkemiz, devletimiz, birliğimiz ve geleceğimiz için bir tehdit ve tehlikedir.
BOP’un 2. Aşaması Kıbrıs ve Ege’den toprak ve taviz vererek tamamlanmayacak Sayın Yargıç!
Ülkemize sokulan ve sayısı belli olmayan ama on milyonlarla ifade edilen, geri kalmış dünyanın hemen her tarafından yurdumuza gelen, eğitimsiz, kayıtsız, geçmişi bilinmeyen ve içerisinde çok sayıda cihatçı olduğu tahmin edilen, milyonlarca sığınmacı, emperyalistlerin Erdoğan eliyle ülkemiz üzerinde kurduğu korkunç tablo bir beka sorunudur.
Sayın Yargıç, lütfen söylediklerimi dikkatlice kayıt altına alın!
İç karışıklı dış müdahale zemini oluşturur. Bu yakın tarihte her zaman böyle olmuştur.
Ekonomisi zayıflamış hatta çökmüş, sınırlarını koruyamayan, adalet sistemi tek adama bağlanmış, denetleme mekanizması yok edilmiş, şeffaflık ve hesap sorabilirliği olmayan, liyakat ve ehliyete göre değil, biat ve itaat edenlerin devlet kademelerine geldiği bir sistem
sürdürülebilir değildir.
Irak’ın işgalini hatırlayın lütfen!
O dönem ülkemizde başkanlık sistemi denen ucube saray rejimi henüz yoktu.
Amerikan askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’ı işgal etme talebi Türkiye Büyük Millet
Meclisimiz tarafından reddedilmiş, Amerikan askerlerinin ülkemize girişi engellenmişti.
O dönem güçler ayrılığı vardı ve tek adam rejimi yoktu.
Peki, o dönem şu anki Başkanlık rejimi olsa ve Erdoğan Başkan olsaydı,
Sizlere, vicdanlarınıza ve kamuoyuna soruyorum,
Erdoğan bu tezkereye “Hayır” diyebilir miydi?
Tabii ki hayır.
Tekrar hatırlayın beyefendi o dönem “Amerikan askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ediyordu”
Güçler ayrılığı olmayan ve Teslim Alınabilecek – Tekrar ediyorum- yasadışı malvarlığı dolayısıyla teslim alınabilecek tek bir kişi üzerine inşa edilen bu ucube sistem ülkemiz için beka sorunudur.
Ben Kemal Kılıçdaroğlu !
75 yaşındayım.
Hayatım boyunca alnımın teriyle kazandım,
Çocuklarımı helal lokma ile büyüttüm,
Maaşımdan biriktirdiklerimle satın aldığım ve hali hazırda içinde yaşadığım evimin dışında,
kooperatife girerek edindiğim Ankara’nın Büğdüz köyündeki evimden başka bir mal varlığım yoktur.
Çok büyük bütçeler yönettim,
Her zaman ve her adımımda fakir-fukaranın parasını ve çıkarını gözettim.
Milletimi ve devletimi her zaman sevdim, onlara sadakatten hiç ayrılmadım.
Bütün yaşamım boyunca parayla hiç işim olmadı, dönüp yüzüne bile bakmadım.
Terör örgütü PKK tarafından kurşunlandım, kucağımda şehit verdim.
Defalarca suikastlara, linçlere ve saldırılara uğradım.
Canımla sınandım geri adım atmadım.
Ailemle ve çocuklarımla tehdit edildim oralı bile olmadım.
Para ve zengin bir hayat vaat ettiler, satılmadım-satın alınamadım.
Hiç bir zaman teslim alınmadım Sayın Yargıç.
Bunu Aziz Milletimiz bilsin,
Devletimi ve milletimi sevmekten hiçbir zaman vazgeçmedim ve vazgeçmeyeceğim.
Ben Kemal Kılıçdaroğlu,
Hatalarım, Pişmanlıklarım ve Üzüntülerim yok mu?
Tabi ki Var.
Sayın Yargıç,
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, vasiyet olarak “Kılıçdaroğlu’nu aileme emanet ediyorum” diyen milliyetçi ve vatansever diye bildiklerimiz işbirlikçi çıktı, onlara inandığım için hata ettim.
Evet hatalıyım.
Bu kadar kötü olabileceklerini tahmin edemedim.
Pişmanım,
Kurulan müesses nizamı ve ülkenin içine girdiği bu tehlikeyi daha iyi anlatamadım, Milletimizi ikna edemedim, Sahte videolar ile sahtekârlık yapanlarla daha çok mücadele edemedim.
Üzgünüm Sayın Yargıç,
Çocukları sorduğunda hep unutkan, sofraya oturulduğunda hep karnı tok olan anneler için üzgünüm.
Beslenme, eğitim ve sağlık problemi yaşayan,
Katledilen, taciz ve tecavüze uğrayan, sevilmeyi ve gülmeyi unutan ve yatağa aç giren her bir evladımız için üzgünüm, kahroluyorum, yüreğime ağır geliyor.
Torunlarına mahcup olan, faturasını ödeyemeyen emeklilerimiz için üzgünüm.
Evet, üzgünüm Sayın Yargıç,
Daha bir kaç gün önce yokluktan ve yoksulluktan dolayı yanarak can veren 5 evladımız için üzgünüm.
Gece mesailerinde çalışan, orada çıkan meyveyi yemeden çocuğuna götüren,
Gece mesaiye kaldığı için evine geç giden, kendi gittiğinde çocuğu uyumuş olan ve sabah erken işe giderken yine çocuğunun yüzünü göremeyen emekçi anne-babalarımız için üzgünüm.
Yurtdışına kimisi kaçak yollarla, kimisi uzun uğraşlarla giden 300 bin genç için üzgünüm.
Onlar bizim geleceğimiz Sayın Yargıç!
Onları “Giderlerse gitsinler” diyen Erdoğan’a mecbur bıraktığım için çok üzgünüm.
Okumuş, yetişmiş, zeki, pırıl pırıl 300 bin genç Sayın Yargıç.
Peki, yerine gelen kim?
Ne idiğü belirsiz milyonlarca eğitimsiz sığınmacı.
Emperyalistler çocuklarımızı bile elimizden aldı.
Afrika kabilelerinde bir söz vardır.
Derler ki “Köyün ve ailesinin sevgisini alamayan bir çocuk, ısınmak için o köyü yakar”
İşte Sayın Yargıç, o çocukları tekrar kazanamazsak bizi yakarlar.
Sizlerin ve tarihin önünde ifade etmek istiyorum.
Kararlıyım!
Bu devleti ve devletin asıl sahibi milletimizi, gelişen dünyanın gerisinde bırakanlarla mücadele etmeye kararlıyım.
Herkes bilsin ki, bu Aziz millete tarih önünde son vazifemi yerine getireceğim.
Bu benim namus borcum ve son yürüyüşümdür.
Konuşmamı bitirirken Sayın Yargıç,
Şunu herkes bilsin ki;
100 yıl sonra bir kere daha söylüyoruz,
Ne bu devleti ne de bu milleti “Köhne Bizans’ın Yıldız Burcunda oturan baykuş” özentilerine
bırakmayacağız.
Ve buradan milyonlar adına sesleniyorum,
Başta Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,
Bütün kuvvacı kahramanlara selam olsun,
Selam olsun,
Devletin bekası-milletin salahiyeti için canını hiçbir zaman sakınmamış bütün vatanseverlere,
Atatürk ve Cumhuriyet’e bağlılık yemini ettiği için ihraç edilen Genç Teğmenlere,
Yurtdışına çıkmış ama geri döneceklerine inandığım 300 bin gencimize,
Ulusal kurtuluşumuza,
Güzel ve Aydınlık günlere selam olsun.
Yaşasın Türkiye, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti”
SON NOT:
Umarım bu yazım dikkatli okunur ve hiç kimseye, ekibe veya liderlere haksızlık yapmadan olaylar samimiyetle değerlendirilir.
Amigoluk yaparak ve ısrarla karşı olduklarını karalama, küçültme veya salt hatalarını göstererek haksızlık savaşına girmezler.
Suriye’de yaşanan olaylarda iktidarın payı olduğu düşünülünce doğru ve dikkatli değerlendirip birlik ve beraberliği her koşulda sağlayıp Tek Adam Saltanatı ve Saray Rejimine acil seçimler yapılarak son verilmelidir.
Sevgiyle saygıyla, eşit yurttaşlar olarak barış ve kardeşlik duyguları ile insanca, onurluca, özgürce, haksızlıklara ve hukuksuzluklara izin vermeden yaşayalım ve yaşatalım.
GÜLER BUĞDAY
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>