Haberde Bursa

Ahmet Koçak yazdı; TAYİN NASIL YAPTIRILIR?

05.02.2025

Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;

Yozgat/Sarıkaya’da Kanal boyundaki manavın karşısındaki kahveye girdim. Çay istedim. Çayı getiren Karslıoğlu çayı getirdi. Karşıma oturdu. Beni tanımak istiyordu. Tanıştık. Biraz sonra okul arkadaşım, Sarıkaya’da herkesin tanıdığı Mehmet Emin Çeçen geldi. Hoş geliş etti. Söyleşiye başladık;

-Mehmet Emin sen çok açıkgöz bir arkadaşımızdın. Sınıf başkanlığı da yapmıştın. Ne işler yaptın?

-PTT’den emekli oldum. Biliyorsun saz çalıp türkü de söylerim cırcır böceği misali. Memuriyet, düğünler müğünler derken ömür geçti, geçiyor be Aamedim.

-Hocalarımız vardı; Turan Kayar, Osman Yılmaz, Osman Eminoğlu, Rifat Ergün, Nurten hanım, Nuran hanım…

-Ben onların çoğu ile sonradan görüştüm. Osman Yılmaz’ın adresini hiç unutmam; Aybey Mah. Doğala Sk. Uşak. Kapı numarasını unuttum.

-Olsun numaranın ne önemi var? Oncağız kusur kadı kızında da olur. Adresi unutmaman bile takdir edilecek bir durum, dedim. Devam etti:

-Uşak’ta Aybey Mahallesi muhtarına gidip hocamızı sordum; şu karşıdaki kırtasiyededir, dedi. Gittim gerçekten oradaymış. Hocamız hanımını çağırdı; “Bak Nuran kim gelmiş?” dedi. Beni unutmamışlar. Sağ olsunlar. Çok ilgilendiler.

Turan hoca ya gelince; Trabzon Lisesinde çalıştığını duydum. Görmeye gittim. Okul müdürüymüş. Yine aynı kahverengi takım elbisesiyle jilet gibi giyinmişti. O da beni unutmamış “Ooo, 48 Mehmet Emin Çeçen” diyerekten karşıladı beni. Numaramı bile unutmamış. Yemek yedirmeden bırakmadı sağ olsun. Ne günlerdi? Kır Ali’ye sinemada yakalandığını yazmıştın. Sınıf başkanı ve iyi arkadaşı olduğum halde beni bile yazmıştı(kaldı ki seni yazmayacak).  Bu arada tüm yazılarını okuyorum bilesin. Süer Ateş de Sarıkaya’daymış duydun mu?

-Duymadım. Buradaysa görüşmek isterim. Abisi Ömer Faruk Ateş’le görüşüyor musun?

-Görüşmez olur muyum? Sen onu göremesen de o seni mutlaka bulur, görür. Yıllar önce Ömer Faruk’la İstanbul’da karşılaştım. Beni Rumeli Hisarında yemeğe götürdü. Belediye tesisleriymiş; bolca yedik içtik, çok az bir ücret ödedik. Çok gezer. Öyle yerleri çok iyi bilir.

-Evet, çok gezer. Hiç kimseyle irtibatı kesmez. Bilirim. Ben de sık sık arar, yazacağım arkadaşlar hakkında bilgi alırım kendisinden. Ayrıntılı bilgi verir sağ olsun.

Eli yıllarca kullandığı postacı şapkasının ibiğine gitti. Tabi emekliydi ve şapka yerinde yoktu. Elini indirdi;

-Faruk Hoca’yla sık sık görüşürdüm İstanbul’da çalışırken. İstanbul’dan buraya tayin istedim. Ne yaptıysam olmadı. Bir türlü yaptıramadım. Faruk hocaya anlattım: “Ya Faruk hoca sen nasıl kolayca tayinini yaptırıyorsun? Ben kaç senedir uğraşırım tayinimi yaptıramadım.” dedim. “Ondan kolay ne var? Tayin dilekçeni ver. Tayini yapacak en büyük müdürün yanına her gün git. Sakın ara verme her gün git. Sonunda tayinin yapılır” dedi. “Olur mu acaba?” diye düşündüm. Çaresizdim denemeye karar verdim. Dilekçem zaten içerideydi.

O zamanlar, İstanbul’da PTT’nin en büyük müdürü bir kadındı. Elazığlıydı. Yanına gittim; “Müdirem, ailem Yozgat- Sarıkaya’da. Kaç kez tayin dilekçesi verdim tayinim bir türlü çıkmadı. Çok mağdurum. Yardımcı olmanız için sizi rahatsız ediyorum efendim” dedim. Kadın dinledi; “Dilekçe vermişsiniz. Bekleyin bakalım. Çıkar.” dedi. Çıktım.

Ertesi gün yine kapısını vurup içeri girdim; “müdire hanım, ailem Yozgat- Sarıkaya’da. Birkaç kez dilekçe verdim. Tayinim çıkmadı. Ben burada, ailem orada mağduruz. Yardımcı olmanız için sizi rahatsız ediyorum efendim.” dedim yine. Kadın yine beni dinledi gönderdi. Bu böyle sürdü.

Faruk Ateş’in taktiğine yılmadan devam ettim. Yedinci gün yine kapısını vurup içeri girdim; “Müdürüm ailem Yozgat- Sarıkaya’da. Birkaç kez dilekçe verdim tayinim çıkmıyor. Çok mağdurum. Yardımcı olmanız için sizi rahatsız ediyorum efendim.” dedim. Kadın beni yine sabırla dinledi.

Sekizinci gün beni yine karşısında görünce eliyle sus işareti yaptı. Ne diyeceğimi tahmin etti demek ki. Ne de olsa koskoca müdür. Zile bastı. İçeri giren sekreterine:

“Mehmet Emin Bey’in dosyasını getirin.” dedi. Dosyayı getirdiler. Dilekçeyi onayladı. “Hemen tayin emirini yazıp bana getirin” dedi. O da geldi. “Muhasebeye söyleyin yolluk bordrosunu hazırlasınlar.” dedi. Hazırladılar. Bana döndü; “Mehmet Emin Bey tayin kararnamenizi buyurun. Giderken muhasebeden yolluğunuzu almayı unutmayın lütfen. Güle güle gidin” dedi. Beni kapıya kadar da yolcu etti. Günahı boynuna da; müdire hanım sanki benden kurtulduğu için çok mutluymuş gibi geldi bana.

Böylece tayinim yapıldı. Buraya geldim. Bir süre sonra İstanbul’a yolum düştü. Giderken Kemallı’dan iki çerçeve bal ile Ramdanlı’dan bir şinik ceviz aldım, götürdüm müdire hanıma. Odasına girdim, “Yine mi sen? “der gibiydi bakışları. Memleketten hediye getirdiğimi, yanlış anlaşılır diye yanımda getirmediğimi, arabada olduğunu söyleyince; “hoş gelmişsin Mehmet Emin Bey”e” döndü bakışları. Oğlunu çağırdı. Arabadaki hediyeleri oğluna teslim ettim.

Birkaç ay sonra telefon etti. “Mehmet Emin Bey nasılsınız? Bal ile cevizlerin tadına doyamadık. Acaba tekrar gönderebilir misiniz?” dedi. Derhal göndereceğimi, para istemediğimi söyledim. Bir süre sonra maaş hesabıma yatırmıştı parasını.

Faruk Ateş sayesinde hem tayinim yapıldı hem iyi bir dost sahibi oldum.

ahmet.kocak16@hotmail.com

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>