Türkiye’yi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekmeye çalışan bir karar!
Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme ve Merkez Bankası başkanının görevden alınması kararlarını değerlendirdi. Partisinin genel merkezinde yaptığı basın açıklamasıyla kamuoyuna seslenen Babacan şu ifadeleri kullandı:
“Tüm ülke yaygın bir boğulma hissi yaşıyor”
“Gece yarısı açıklamaları bize muhtıraları, askeri vesayet dönemini hatırlatıyor. O dönemde de kararlar gece birden açıklanırdı. Bu iktidar ülkeyi yine karanlıktan yönetilen bir ülke haline getirdi. Zaten karanlık bir döneme girmiş ülkemiz, maalesef karanlıkta alınan kararlara karşı karşıya. Zaten boğulma hissi tüm ülkede yaygın bir his olarak yaşanırken iki kararla daha uyandık bu sabaha.”
“Erdoğan bu milletten özür dileyemedi”
“Daha dün Sayın Erdoğan’ın önünde iki seçenek olduğunu söyledim. ‘Ya Merkez Bankası’na gereğini yapacak ya da yanlış tezi yüzünden bu milletten özür dileyecek’ dedim. Sayın Erdoğan bu milletten özür dileyemedi, Merkez Bankası başkanıyla ilgili bir adım attı. Son 20 ayda, partili cumhurbaşkanlığından bu yana tam dört tane Merkez Bankası, dört tane de TÜİK başkanı gördük. Normalde bu görevlerin süresi beş yıldır. Böyle bir ülkede istikrar sağlanabilir mi? Bunlar akıllara durgunluk verici gelişmeler. Basiretli yönetim bunu yapmaz. Bunun adı en hafif ifadesiyle keyfiliktir. Bu hukuksuzluk ve kuralsızlık ülkeyi yöneten zihniyetin en önemli sorunudur.”
“Bazıları gibi kadına şiddeti bazen mazur mu görüyorsunuz?”
“Türkiye’yi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekmeye çalışan bir karar var. Bu sözleşmenin konusu kadına şiddettir, aile içi şiddettir. Bunlar bizim kırmızı çizgilerimizdir. Bunlara gerekçe bulunamaz, mazur gösterilemez. Bu uluslararası sözleşme onun sözleşmesidir. Bu ülkede kadına şiddet sorunu büyüyor. Her gün kadın cinayetleri işleniyor, her gün aile içi şiddet yaşanıyor. Yıllardır hükûmetin başındasınız, bu konu hakkında somut ne adım attınız? Hangi önlemi aldınız, hangi kararı aldınız? Hangi yeni kanuni düzenlemeyi yaptınız? Hangi yeni uluslararası sözleşmeye imza attınız? Mevcudu yıkmak en kolayı. Madem beğenmiyorsunuz, yerine ne koydunuz? Daha sağlam bir yasal düzenlemeniz var mı? Yoksa siz de bazıları gibi kadına şiddeti bazen mazur mu görüyorsunuz? Kadına şiddetin aması, fakatı, mazereti olmaz. Kadına şiddete karşı topyekûn sağlam bir duruş göstermek her siyasetçinin, her vatandaşımızın görevidir. Bizim hükûmetten beklentimiz budur.”
“Kadına şiddetteki artışın günahı Cumhurbaşkanı’nın boynunadır”
“Sayın Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum. Bu attığınız adım yüzünden cesaret alan, daha fazla şiddet gören, kadın cinayetlerini daha farklı gösteren bir tablo oluşursa, bunun günahı da vebali de boynunuzadır. Bu attığınız adım sebebiyle kadına şiddette, aile içi şiddette ve kadın cinayetlerinde meydana gelecek her artışın vebali size aittir. Kadınların ahından korkun. Yerine daha iyi tedbir tedbirleri açıklayın, kadınların yakasından düşün.”
“TBMM’nin hakkı, Cumhurbaşkanlığı tarafından gasp edilmiştir”
“Anayasamız ne diyor ‘Uluslararası sözleşmeler öncelikle bir kanun niteliğindedir’. Meclis’ten geçer, hatta Anayasa Mahkemesi’ne götüremezsiniz. Normal bir kanundan daha zor bir iptal yöntemi vardır. Uluslararası sözleşmeler önce Meclis’ten geçip, daha sonra hükûmet kararıyla yürürlüğe sokulurken, bu sözleşmelerin iptalinin de yine meclis tarafından yapılması gerekir. Yine yürürlüğe hükûmetin koyması gerekir. Burada çok açık bir hukuk ihlali var. Bu kararla TBMM’ye ait olan anayasal bir hak, Cumhurbaşkanlığı tarafından gasp edilmiştir. Bu durumda tek bir imzayla tüm uluslararası sözleşmelerden çekilebilirsiniz. Tabii, bu yöntem boyutu. Denilebilir ki Meclis’te de aynı sonuçla karşılaşılabilirdi. Ama esas kadar usul de önemlidir.”
“Ekonomide çuvallamanın sorumluluğunu İstanbul Sözleşmesi protestolarına yıkmak isteyebilirler, dikkat edelim”
“Bu iki karar niye aynı anda alınıyor? Uluslararası sözleşmeden geri çekilmenin bazı kesimlerde oluşturacağı infial hükûmet tarafından biliniyor. İnsanlar bir araya gelip kararı protesto edilebilir. Pazartesi günü finansal piyasalar açıldığı zaman Merkez Bankası ile ilgili atılan adımın piyasa üzerinde olumsuz etkisi olacaktır. Sayın Erdoğan bu iki konuyu paketleyip, ‘İşte bunlar sokaklara döküldü, piyasalar bozuldu’ diyebilir. Kendi hatasıyla bozulan ekonomik dengeleri, bambaşka bir konu için eylemde bulunan insanların üzerine yıkabilirler. Bu oyuna aman dikkat edelim. Barışçıl yöntemlerle herkesin kendi düşüncesini ilan etmesi doğaldır. Ancak hükûmetin istismar edip, kendi ekonomideki çuvallamasının üstünü örtecek malzeme haline gelmesine de asla izin vermemeliyiz.”