Nazım’ı Yüreğiyle Okuyan Bir Tane Hırsız Bulamazsınız
Türk ve dünya şiirinin büyük ustası Nâzım Hikmet, ölümünün 58’inci yılında Müşküle Kültür, Çevre ve Düşünce Derneği ve TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bursa Şubesi olarak 05 Haziran 2021 Cumartesi günü İznik Müşküle’de Nazım Hikmet’i Anma etkinliği gerçekleştirildi.
Etkinlikte, TMMOB Genel Başkanı Emin Koramaz, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Başkanı Yunus Yener, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Fikri Düşünceli, TİP Genel Başkanı Erkan Baş, CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ve Araştırmacı-yazar Güney Özkılınç konuşma yaptılar.
Açılış konuşmasını yapan Müşküle Kültür, Çevre ve Düşünce Derneği Başkanı Turan Yılmaz, tüm katılımcılara desteklerinden dolayı teşekkür etti. Ardından, Müşküle Kültür, Çevre ve Düşünce Derneği Sekreteri Tarık Demiray konuşma yaptı. Demiray konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Haziran 1963 yılında sürgünde yitirdiğimiz şair, romancı, düşünür, çevirmen cezaevindeyken bile işçisini köylüsünü aydınlatmaya, örgütlemeye çalışan yurtsever bir devrimci ozan olan Nazım Hikmet Ran’ın onun yetiştirdiği köylümüz Sayın İsmail Başaran’ı, Sayın Fevzi Kavuk’u, birlikte omuz omuza mücadele eden, açtıkları bu yoldan mücadeleyi büyüten daha onlarca yoldaşımız var bu mücadele yitirdiklerimiz var, zindanlarda olanlar var. Bugün buraya katılamayan var, hepsini şahsım ve Müşküle Kültür, Çevre ve Düşünce Derneği ve Müşküle Köyü olarak sevgi ve saygıyla anıyoruz.
Nazım yıllar önce Bursa Cezaevi’nde yatarken müşküle köyünün bir yağız delikanlısı İsmail Başaran ile cezaevinde yolları kesişiyor. Buradan Nazım’dan öğrendikleriyle cezaevinden çıkışta köyde bir kıvılcım yakarak köyün ekonomik ve siyasal geleceğinin şekillenmesini sağlıyor. Onun yolunda Bu köyde yetişen Fevzi Kavuk Türkiye’de ilk defa bir köy muhtarı olarak milletvekili adayı oluyor, bu bir ilktir. Bu güzel ve mücadeleci insanlar 60-70-80 kuşaklarına çok insan yetiştirdiler. Her Darbe döneminde köyün yarısını toplayıp zindanlara attılar. Hala zindanlarda olan arkadaşlarımız var. Her 10 yılda bir köyün üzerinden adeta bir silindir geçti. Yıllar içerisinde köyümüz üzerindeki baskılar arttıkça ekonomik ve siyasal yapılanmada bundan olumsuz etkilendi. Bu olumsuz gidişe dur demek, ekonomik sosyal kalkınma da köyümüze düşen payı almak adına bir araya gelerek Müşkile, Kültür, Çevre ve Düşünce Derneği’ni kurduk. Amacımız; köyümüz ve bölgemizde çevre duyarlılığı ve bilincini geliştirerek daha yaşanılası bir kent olmak. Köyümüzü bir sanat ve kültür merkezi haline getirmek. Köyümüzde yaşayan gençlerimizin Nazım Hikmet’lere, İsmail Başaran’lara Fevzi Kavuk’lara sahip çıkarak onların düşüncelerini daha da geliştirerek gelecek nesillere taşınmasını sağlamak adına düşünce ve fikir üretmek. Üretimden gelen gücümüzü kullanarak üretimin üreticinin lehine geliştirilmesi, çeşitlendirilmesi, sağlıklı ürünler yetiştirilmesi daha yaşanası bir çevre için birlikte üretmek birlikte yönetmeyi fedef aldık. Bu köy insanı geçmişte bunu başardı yine başaracaktır. Çünkü AKP iktidarına çok öfkeliyiz. 18 yıllık AKP iktidarından köyümüz hak ettiği hiçbir şeyi ne yazık ki alamadı. Bizler, köyümüzü, ülkemizi seviyoruz. Büyük üstat Nazım’ın deyişiyle “Nasıl öfkelenmem düşündükçe memleketimi, çırpınıyor ayakları altında bir avuç hergelenin” diyen Büyük şair Nazım Hikmet Ran’ın saygıyla anıyoruz.”
Ardından, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Fikri Düşünceli konuşma yaptı. Tüm katılımcıları saygıyla, sevgiyle ve dostlukla selamlayan Düşünceli, Nazım’ı seven anlayan dostlarla bir arada olmaktan da son derece mutlu olduğunu ifade ederek, konuşmasına şöyle devam etti:
“Anmak Yaşatmaktır, Devrimci Yazar ve Ozanlarımızı Anıyoruz”
“Ahmet Arif, Orhan Kemal ve Nazım Hikmet, haziranda toprağı düşler. Haziranda ölmek zor. Anmak yaşatmaktır diyor saygı sevgi ve özlemle bir kez daha anıyoruz. Ve tabii ki ağacımıza, meydanımıza, kentimize, parkımıza dokunma sloganı ile başlayıp, bütün ülkede milyonlarca kişiyi meydanlara döken Gezi Direnişi’nin tarihimiz ve en heyecan verici o en parlak o en gururlu günlerinin sekizinci yılındayız. O görkemli haziran günlerini yaratanları ve elbette polis şiddeti nedeniyle kaybettiğimiz değerli kardeşlerimizi Ethem’i, Ahmet’i, Ali İsmail’i, Mehmet, Abdullah’ı, Medeni’yi, Hasan Ferit’i ve simsiyah gözleri ile Berkin Elvan’ı anıyoruz. Anılarını ve hayallerini mücadelemizde yaşatmaya devam edeceğiz. Zor günlerden geçiyoruz tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde salgın ile mücadele ediyor. Toplum olarak uzunca bir süre evlerimize kapandık. Salgından korunmaya çalıştık, toplumun yoksul kesimler için eziyetli günler yaşandı, yaşanıyor. Hepimiz kendi sağlığımızı korumayı düşünürken, iktidarın salgını fırsata çevirmeye çalıştığı da bir gerçek. Böylesi günlerde, böylesi durumlarda başta sağlık çalışanları ve bilim insanları olmak üzere, kamusal sorumlulukla hareket edenlerin, üzerindeki yükü ve sorumluluğu daha da arttırıyor. Ülkemizde bu sorumlulukla hareket eden, sağlık meslek örgütleri, ve pek çok onurlu bilim insanının var olduğunu bilmek içimizi biraz rahatlatıyor.
Bugün, Dünya Çevre Günü. Ülkemizde çevre tahribatı hat safhaya ulaşmış durumda. Bu tahribat iklim krizinin daha da derinleşmesine, doğal çevre, doğal yaşam, tarımsal üretim, kırsal, kentsel tüm toplumsal yaşamı, kısaca ülkemizin bugünüyle, sosyo ekolojik geleceğini tehdit edici boyutlara ulaşmıştır. Burdur Gölü’nün, Salda Gölü’nün, Marmara Denizi’nin mevcut durumu içler acısıdır. Ege, Marmara, İç Anadolu’daki göllerin tamamı kirlenmiştir. Denizlerimiz korumasız durumdadır. Sanayi, tarım, imar, yapı, ulaşım, enerji, maden, orman, hazine arazileri, koruma alanları, mera ve çayırlar, kıyılar, doğal kaynaklar, yeraltı su kaynakları, denizler, barajlar, göller gibi birçok alanda yanlış politikalar izlenmektedir. Türkiye’nin ormanları, dağları, koruma ve tarımsal üretim alanları sürekli olarak imara, betonlaşmaya açılmakta, verilen yeni maden ruhsatları ile dağ ve ormanlarımız ile su kaynakları ve tarımsal alanlar tahrip edilmektedir. Kaz Dağları, Kuzey Marmara Ormanları, Doğu Karadeniz’in dağ ve ormanları ile ülke genelinde halk direnişleri bu nedenledir. Başta İkizdere ve Kirazlıyayla olmak üzere; talana tahribata direnen halkın yanında olduğumuzu ifade ediyoruz.” Düşünceli, ülkenin dört bir yanında direnen, hak, hukuk, adalet ve özgürlük mücadelesi verenleri Nazım Hikmet’in şu dizeleri ile selamladı:
“onlar ümidin düşmanıdır sevgilim
akar suyun
meyve çağında ağacın
serpilip gelişen hayatın düşmanı
bursada havlucu Receb’e
karabük fabrikasında tesviyeci Hasan’a düşman
fakir köylü hatçe kadına
ırgat süleymana düşman
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim onlar vatana düşman..
çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına
çürüyen diş, dökülen et
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler
ve elbette ki sevgilim elbet
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet!”
Ardından, CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal konuşma yaptı. “Yüreği demokrasiden, özgürlükten, barıştan, kardeşlikten yana olan tüm dostlar hepiniz hoş geldiniz, anmak yaşatmaktır” diyen Sarıbal, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu Ülke, Bu Topraklar İşgal Altında. Bu İşgal, Sermayenin, Kapitalizmin Yaratmış Olduğu Bir İşgal”
“Nazım, kadına, insanlığa, doğaya, çevreye, köylüye, işçiye dair tamamen insani duygularla ve vatan hasretiyle her şeyi tek tek kitaplara döktü ve anlattı. Belki bugün Nazım’ın o hayranlıkla özlem’le hep gelip, kalmak istediği bu topraklarda ne oldu ne bitti, belki buna bakmak lazım. Nazım’dan sonra Nazım’la beraber o yaşanan süreçte bugün ne oldu buna bakmak lazım. Bugün, Dünya Çevre Günü. “Haziran’da Ölmek Zor”, Hasan Hüseyin Korkmazgil. Haziran Çocuklarının hepsinin önünde saygı ile eğiliyorum, onların mücadelesi bizim ışığımız ve mücadele yolumuzdur. Bu ülke, bu topraklar işgal altında. Bu işgal, sermayenin, kapitalizmin yaratmış olduğu bir işgal. Bu işgal kar meselesi üzerinden elde edilmiş bu işgal. Ama bu işgalin adı elbet emperyalizm, elbette kapitalizm, elbette sermaye; ama Nazım’ın, Hüseyin’in, Deniz’in dediği gibi “kahrolsun emperyalizm” ama ast olan onun yerli işbirlikçileri. Bugün bu ülkeyi bu hale getiren, bu ülkedeki yerli işbirlikçiler, bu topraklarda yaşayanlar, bu topraklarda doğanlar. İnsanoğlu çok kazanmak adına memleketi mahvetti. Hemen yanı başımızda ki bu İznik Gölü ne yazık ki bugün sermayenin bir rant alanı olarak, sermayenin bir metası olarak kullanılmakta. Müşküle Köyü, elektrik parasını bulup ödeyemediği için elektriği kesilirken, burada sermaye sonsuz su, sonsuz olanak sağlanıyor. Dolayısıyla geldiğimiz ülke gerçeği bu. Bu ülke gerçeği, bu kuşatılmışlık, bu teslim alınmaya çalışılan bu topraklarda, siz değerli dostları Nazım’ı almak, Nazım’ı yaşatmak için burada görmek, bir arada görmek, elbette bizi çok mutlu etti, çok değerli kıldı. Buradan belki söylemek istediğimiz tek şey Nazım’ın onlarca yıldır süren ve sonsuza dek sürecek olan temel anlayışıdır. “Bizler bu topraklarda Orta Asya’dan Akdeniz’e elbette indir kısrak başı gibi, ama ast olan bu topraklarda tek bir ağaç gibi özgür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamak istiyoruz.”
Ardından, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Genel Başkanı Emin Koramaz konuşmasını yaptı. Etkinliği düzenleyen, Müşküle Kültür, Çevre ve Düşünce Derneği’ne ve TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’ne teşekkür eden ve katılımcıları sevgi ile dostlukla selamlayan Koramaz, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu Coğrafyaya Sürgün Olarak Gelen Nazım’lar, Şeyh Bedrettin’ler, Buralarda Yeni Düşüncelerin, Yeni Zihinlerin Filizlenmesinin Unsuru Olmuşlardır”
“Bursa ve havalisi sürgünler ve göçler coğrafyası olarak bilinir. Bu ülkede gayrimüslim azınlıklar ve göçmenler için bu çevre bir yerleşim yeri olduğu gibi, bu ülkenin muhalif aydınları içinde bir sürgün yeri ola gelmiştir. Ama biliyorsunuz güzel Türkçe’mizde sürgünün iki anlamı vardır. Bunlardan birisi cezalandırılmak için gönderilen yer anlamına gelir. Bir diğeri ise, yeni büyüyen bir bitkinin, dallanan bir bitkinin verdiği filizdir. İşte bu coğrafyaya sürgün olarak gelen Nazım’lar, Şeyh Bedrettin’ler, buralarda yeni düşüncelerin, yeni zihinlerin filizlenmesinin unsuru olmuşlardır. Nasıl ki; Şeyh Bedrettin bu topraklarda Börklüce Mustafa’yı ve Kemal’i filizlendirdiyse de, Nazım Hikmet bu topraklarda Müşküle’li İsmail Başaran’ı Seç Köy’lü İbrahim Balaban’ı, Adanalı Orhan Kemal’i ve çok değerli muhtarımız Fevzi Kavuk’u filizlendirilmiştir. Bunca ismin izi olduğu bu topraklarda Nazım’ın anılması çok önemlidir. Yakın zamana kadar Nazım Hikmet ve hatırası Bursa’da kazınmaya çalışılıyordu. Hayatının 11 yılını geçirdiği, en sevilen eserlerini kaleme aldığı Bursa’da Nazım Hikmet hatırlatacak neredeyse bir mekan bir yapı bulunmuyordu. Bugünlerde sevinerek görüyoruz, Nazım adını taşıyan yeni kültür merkezleri birbiri ardına açılıyor, Bursa’da. Aydınlanma ve Sosyalizm fikirlerine açıklığı, biz devrimcilere, biz sosyalistlere, biz toplumcu düşünce bakış açısına sahip olan aydınlara sahip çıkmasıyla bilinen Müşküle’de, Nazım’ın bugün anılması çok önemlidir. Hepinizin yüreğine sağlık, emeğine sağlık. Haziran ayının ilk günleri, ilerici devrimci edebiyatımızın önemli isimleri olan Orhan Kemal, Ahmed Arif ve Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümleridir. Şimdilerde sosyal medya etkinliklerine kutlanıyor ama biz 1990’lı yıllarda özellikle Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne bağlı Odalar ve Şubeler olarak, haziran ayının ilk haftasında “Devrimci Yazarlarımızı ve Ozanlarımızı Anıyoruz” etkinlikleri düzenlerdik. Bu ülkenin aydın insanlarının, gerici, şeriatçı, faşist güçler tarafından bir bir aramızdan koparıldığı o günlerde, bu eylemler, bu etkinlikler oldukça önemliydi. Hem bu düşüncelere sahip çıktığımızı dosta düşmana göstermek, hem de o devrimci şairlerin, o devrimci yazarların hatırasına sahip çıkmamızı da gösteriyordu. Nazım nasıl bu topraklarda kendi edebiyatına, bu coğrafyanın insanlarından aldığını kattıysa, onların ürettiklerine de kendinden çok şey vermiş bir insandı. Bu nedenledir ki; tüm ilerici, devrimci, toplumcu edebiyatçılara, yazarlarımıza, aydınlarımıza sahip çıkmak, demokratik bir ülkeden ve özgürlüklerden yana olan tüm toplumsal kesimlerin görevi olduğu kadar aynı zamanda da sorumluluğudur. Onlar sadece bu ülkede toplumcu fikirlerin gelişmesini aracılık etmediler, aynı zamanda biz hiç gitmediğimiz coğrafyaları, hiç tanımadığımız hayatları, görmediğimiz fabrikaları, bu ülkenin köylüsünün, bu ülkenin işçilerinin yaşadıkları sıkıntıları, ders kitaplarında anlatılanın aksine onların eserlerinde tanıdık, onların romanlarından tanıdık, onların şiirlerinden tanıdık.
Bizlerin dünya görüşünün şekillenmesinde, filizlenmesinde de devrimci yazar ve ozanlarımızın payı çok büyüktür. 90’lı yıllarda bu ülkenin aydınlarını tek tek aramızdan alıyorlardı. Bugün ülke gündeminde, devlet içerisine yuvalanmış gerici faşist çevrelerin sermaye güçleriyle, karanlık güçlerle birlikte neler yaptığını hep birlikte görüyoruz. Eğer bu ülkeyi yeniden kuracaksak, eğer bu ülkenin kaynaklarının, bu ülkenin zenginliklerinin bu ülke yararına geliştirilmesi için mücadele edeceksek tüm aydınlarımıza, tüm birikimlerimize hep beraber sahip çıkmak zorundayız. Buradan bir kez daha 3 Haziran 1963’te kaybettiğimiz Büyük Usta Nazım Hikmet i, 2 Haziran 1970 tarihinde kaybettiğimiz Orhan Kemal’i, 2 Haziran 1991’de kaybettiğimiz Ahmed Arif’i, 24 Aralık 1989’da kaybettiğimiz İsmail Başaran’ı, 9 Haziran 2019’da kaybettiğimiz İbrahim Balaban’ı, 18 Şubat 2017 tarihinde kaybettiğimiz Fevzi Kavuk’u bir kez daha saygıyla, sevgiyle anıyorum. Nazım’ı ve onun Bursa Cezaevi’nde yarattıklarını kaleme alan Bursa’da Nazım’lı Yıllar kitabının yazarı olan Güney Özkılınç’a çok teşekkür ediyorum. Çünkü onların anılarını, hatıralarını yaşatmak hepimizin görevidir, bir aydın sorumluluğudur.”
Koramaz sözlerini, bugünkü karanlık, bugünkü gerici yapıdan kurtulmak için Nazım Hikmet’in şu dizeleri ile bitirdi:
“Duyduğunuz çakalların ulumasıdır
Safları sıklaştırın çocuklar
Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır”
Ardından TMMOB Makina Mühendisleri Odası Genel Başkanı Yunus Yener katılımcıları selamlayarak, “Bu kavga faşizme karşı kavga, bu kavga emperyalizme, bu kavga otokratik yönetimlere karşı, mücadeleye devam” ifadelerini kullandı.
“Nazım’ı Yüreğiyle Okuyan Bir Tane Hırsız Bulamazsınız, Bir Tane Katil Bulamazsınız, Bir Tane Çeteci Bulamazsınız, Bir Tane Bu Memlekete İhanet Eden İnsan Bulamazsınız”
Ardından, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş konuşma yaptı. “Türkiye’nin dört bir yanında bu karanlığa karşı direnen, kadınların, gençlerin, işçilerin, Nazım’ın tüm yoldaşları ardına sevgi ile saygı ile yürekten selamlıyorum” ifadelerini kullanan Baş, konuşmasına şöyle devam etti:
“Galiba ilk söylemem gereken şey iyiki varsınız, iyiki bizi buraya davet ettiniz, iyiki bugün burada hep birlikteyiz; çünkü galiba bu memleketin en çok ihtiyaç duyduğu ve belki de bu iktidarların en çok korktuğu şey, bizlerin yan yana gelmesi, bir arada durması. Bu kadar ilerici insanın, bu kadar güzel insanın, bu kadar iyi insanın toplandığı bir yerde Türkiye’nin nasıl bir durumda olduğunu anlatmak ihtiyacı hissetmiyor. Zaten hepimiz Türkiye’nin nasıl bir durumda olduğunu biliyoruz demeyeceğim, yaşıyoruz, hep birlikte yaşıyoruz ve bunu değiştirmek istiyoruz. Ama bugün Nazım’ı anma vesilesiyle burada toplanmışken aslında bizim bunca yıl sonra bile Nazım adıyla bir araya gelmemizin önemine dair bir çift söz söylemek istiyorum.
Biz aslında bugün hep beraber buradan Nazım’ın kavgasını devam ettirmek için varız. Bugün hala aynı şeyi yapıyorlar, onlara ders olsun diye konuşuyorum. Yıllar önce Nazım Hikmet’i susturmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Cezaevlerine attılar, sürgüne gönderdiler, en son ülkesinden koparttılar Nazım’ı, onlar öyle sanıyorlardı, ama dikkat edin, o gün Nazım’a düşmanlık yapanlardan bir tanesinin adını bile hatırlamıyoruz, hepsi tarihi çöplüğündeki yerlerini aldılar, ama Nazım Hikmet Türkiye’nin her yerinde, hatta Dünyanın her yerinde. Direnen bütün insanlara, umut olmaya, yol göstermeye, onlarla omuz omuza kavga etmeye devam ediyor. Nazım Hikmet büyük bir şair, iyi bir devrimci, memleketi için pek çok şeyden fedakarlık ederek, kavgayı atılmakta tereddüt etmeyen yürekli bir aydın. Bunların sonucunda Nazım’ın söyledikleri, belki söylediği yıllarda abartı geliyordu. Yıllar yıllar önce Nazım diyor ki; “onlar ümidin düşmanıdır sevgilim, akarsuyun meyve çağında ağacın düşmanı” şimdi o yıllara gidelim, büyük ihtimalle diyeceğiz ki; “Nazım abartmış.” Hangi insan akarsuya düşman olur, hangi insan ağaca, toprağa düşman olur, aklımız almaz, dünyanın en kötü insanın bile ülkesinin taşına, toprağına, deresine, ağacına düşman olacağına inanmazdık değil mi. İşte Nazım bu yüzden büyük şair. Bunların zihniyetinin görülenin çok ötesindeki karanlığını, düşmanlığını bize gösterdiği için Nazım bugün bize hala yol göstermeye devam ediyor. 10 yıl önce bile bu ülkenin derelerini satacaklar, bu ülkenin ağaçlarını kesecekler desek o kadar kötüleşemezler diye düşünürdük. Ama Nazım, o devrimci bakışıyla bize bunu gösterdiği için, bugün hala yaşamaya devam ediyor. Yıl 1930’lar, Türkiye henüz Cumhuriyet’i yeni kurulmuş, sanayileşmeye yeni başlamış, Nazım bir şiir yazıyor. “Türkiye işçi sınıfına Selam” diyor. “Ya memlekete işi mi var, biz hepimiz köylüyüz daha” dediğimiz bir noktada Nazım, Türkiye’yi kurtaracak, Türkiye’yi aydınlığa taşıyacak, kuvvete işaret ediyor. Bugün, Türkiye’de işçi sınıfının yaygınlığına, gücüne, ayağa kalktığında yarattığı korkuya baktığımızda. Nazım’ın ne kadar büyük bir şair olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz. Nazım söylediği her şeyde haklı çıktı, bugün Nazım’ı yok etmeye çalışanlar, Amerikan emperyalizminin kucağında oturuyorlar, bugün Nazım’ı yok etmeye çalışanlar çetelerle işbirliği yapıyorlar, bugün Nazım’ı yok etmeye çalışanlar bu ülkede gericiliği, yobazlığı egemen kılmaya çalışıyorlar ve biz şundan çok gururluyuz çok mutluyuz, Nazım’ı yüreğiyle okuyan bir tane hırsız bulamazsınız, bir tane katil bulamazsınız, bir tane çeteci bulamazsınız, bir tane bu memlekete ihanet eden insan bulamazsınız. Nazım bize yol gösteriyor, Nazım, “onlar ümidin düşmanıdır” dedikten sonra devrimci bir aydına yakışanı yapıyor, sadece durumu tahlil etmiyor ne yapmamız gerektiğini de söylüyor, ne olacağını da söylüyor.
“Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet…”
“Nazım’a, Fevzi Abimize, Haziran direnişçilerine söz olsun, bu ülkede işçi tulumuyla hürriyet mutlaka özgürce gezecek.”
Ardından, Araştırmacı-yazar Güney Özkılınç konuşma yaptı. Konuşmasında bazı satır başlarını hatırlatan Özkılınç’ın konuşması şöyle:
“Nazım Hikmet Aslında Bir Son Değildir, Bir Başlangıç Ve Bir Sonsuzluktur. Çünkü Öğretmeye Devam Ediyor”
“19 yaşındayken Nazım Hikmet, yani 1 Ocak 1921 yılında birçok aydın Kurtuluş Savaşı’ndan kaçarken, o Sirkeci Limanı’ndan Yeni Dünya vapuruyla İnebolu’ya geçiyor, üç arkadaşıyla birlikte. Kurtuluş Savaşı’na katılmak istiyor, Yurtsever Nazım Hikmet. 1925 yılı Nazım Hikmet, partisi Türkiye Komünist Partisi’nin bir görevlisi olarak İzmir’dedir ve görevi İzmir’de Parti’nin yayın organını oluşturmaktır. İşte komünist Nazım Hikmet. Nazım Hikmet değiştiren, dönüştüren bir eylem adamıdır aynı zamanda şairliğinin yanı sıra. Nazım Hikmet Bursa Cezaevi’nde 800 mahkumla hapis yattı. Bunlardan 25’i siyasiydi. Bu mahkumlardan birçoğu İznik Gölü kıyısındadır. Tek tek gezdiğimizde Nazım Hikmet ile hapis yatanları görürsünüz, tanık olursunuz.
Nazım’ın iki tür öğrencisi var. Birisi onun yüzünü gören öğrencileri yani İsmail Başaran gibi, İbrahim Balaban gibi, Orhan Kemal gibi, bir de onun yüzünü görmeyen öğrencileri var. Fevzi Kavuk gibi, bizim gibi, hani hepimiz üniversite yıllarımızda ya da öncesinde sonrasında, onun şiirlerinden esinlenerek belki devrimci mücadeleye, sosyalist mücadeleye girdik, ya da muhalif olduk. Bu nedenle Nazım Hikmet aslında bir son değildir, bir başlangıç ve bir sonsuzluktur. Çünkü öğretmeye devam ediyor Nazım Hikmet. Nazım Hikmet, Bursa Cezaevi’nin öğretmeni olmuştur. Memleketimden İnsan Manzaraları’nı burada tamamlamış, Kuva-yi Milliye’yi burada tamamlamış, en beğenilen şiirlerini burada yazmıştır. İşte onun öğrencileri hapisten çıktıktan sonra, her biri köylerinde, ilçelerinde, kentlerinde güzel işler yapmıştır. İsmail Başaran bunlardan birisidir, Fevzi Kavuk bunlardan sadece birisidir. Onlarca, yüzlerce insan vardır Nazım Hikmet ile hapis yatıp, değişen dönüşen. Bunlardan birisi Yakup Yıldırım’dır örneğin, cezaevinin aşısı, Demokrat Parti’li olarak cezaevine girmiş, Türkiye işçi Parti’li olarak çıkmıştır. Saymakla bitmez Nazım Hikmet’in değiştirdiği, dönüştürdüğü isimler. Nazım Hikmet, yurtseverdir, ama şiirlerinde de belirttiği gibi komünist bir şairdir, Nazım Hikmet eylem insanıdır, bir filozoftur.” Özkılınç da Nazım Hikmet’in şu dizeleri ile sözlerini bitirdi:
“Bu yalan dolan dünyasında
Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı…”
Etkinlik, 10 Ekim Halk Korosu’nun seslendirdiği, marşlar ve türküler ile sona erdi.