El ele verelim, kadın ve genç ölümlerini silelim
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, cemaat yurdunda gördüğü baskılar sonucu yaşamına son veren tıp fakültesi Enes Kara hakkında “Hapsedildiği umutsuzluğa kurban verdik” dedi. İktidara genç ölümlerin durdurulması için çağrı yapan İYİ Parti lideri Akşener, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, “Artık yeter bu ölümlerin artık durması gerekiyor senin de çocukların var, bu ölümlere benim üzüldüğüm gibi senin de üzüldüğünü biliyorum. Bunun siyasi bir yanı yok. Gel iktidar ve muhalefet el ele verelim bu ülkenin lügatından kadın ve genç ölümlerini silelim. Ben ve partim açık gönüllülükle her türlü katkıyı vermeye hazırız” çağrısında bulundu.
Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Haftaya çok acı haberlerle başladık. Daha hayatlarının baharındayken, Enes oğlumuzu, Raziye ve Dilara kızlarımızı kaybettik. Enes’i, aynı Fedai öğretmenimiz gibi hapsedildiği umutsuzluğa kurban verdik. Elinden alınan özgürlüğe, en yakınlarından gördüğü umursamazlığa ve yaşamaya zorlandığı hayatın sonucunda çıkışı intiharda bulmasına kahrolduk. Raziye ve Dilara’yı ise, ülkemizdeki daha nice genç kadın gibi önü bir türlü alınamayan, alınmak da istenmeyen bir vahşete, mahkeme kararlarına rağmen, yetkililerin ısrarla parmağını oynatmadığı, bitmeyen bir şuursuzluğa kurban verdik. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Yüce Allah, sevenlerine, sabr-ı cemil ihsan eylesin. Artık yeter bu ölümlerin artık durması gerekiyor senin de çocukların var, bu ölümlere benim üzüldüğüm gibi senin de üzüldüğünü biliyorum bunun siyasi bir yanı yok. Her hafta gençlerimiz ölüyor, kadınlarımız ölüyor. Ölümlerin ardından tweetler atmak yetmiyor. Gel iktidar ve muhalefet el ele verelim bu ülkenin lügatından kadın ve genç ölümlerini silelim. Ben ve partim açık gönüllülükle her türlü katkıyı vermeye hazırız”
“ERDOĞAN, BELEDİYE BAŞKANLIĞINDA SOKAKTA AÇ KALAN ÇOCUKLARIN İMDADINA KOŞARDIN, ŞİMDİ VİCDANSIZ BİR ADAM OLDUN”
“Hey gidi hey… Neydin, ne oldun Sayın Erdoğan? Belediye başkanlığında sokakta aç kalan çocukların imdadına koşardın. Şimdi vatandaşı aç gezerken lüks içinde sefa sürebilen, vicdansız bir adam oldun. Bir zamanlar, geçmiş iktidarların hatalarından ders alırdın. Şimdiyse, kendi hatasını göremeyecek kadar kör, doğruları duyamayacak kadar da sağır bir adam oldun. Eskiden, bilgi ve tecrübe sahibi insanları etrafında toplardın, şimdiyse etrafını bol maaşlı şakşakçılarla çeviren, acayip bir adam oldun. Milletin adamı olarak yola çıktın şimdi milletin karşısına çıkamıyorsun, yüzüne bakmıyorsun, sesini duyamıyorsun. ‘Nereden, nereye?’ değil mi Sayın Erdoğan?”
“AK PARTİ’NİN İŞ BAŞINA GELDİĞİ TARİHTEN DAHA YÜKSEK BİR ENFLASYON VE HAYAT PAHALILIĞI VAR”
“Aziz milletim; baş ekonomist bu durumdayken ekonomi ekibi de yaptıkları hataların üzerini örtebilmek için ileride daha büyük faturalar ödemek zorunda kalacağımız yeni hatalara imza atıyor. Para politikasında, ekonomideki riskleri, göz ardı ederek küresel gelişmeleri de yok sayarak atılan adımlar, bakın nelere yol açtı: İlk önce Türk Lirası, tarihinin en değersiz, en itibarsız dönemine girdi. Ekonomide tek bir faiz olmadığını, bir türlü kavrayamayan, bu olağanüstü liyakatli arkadaşların, attığı sorumsuz adımlar yüzünden Merkez Bankası’nın politika faizleri düştü ama diğer bütün faizler yükseldi. Bugün özel sektör yatırımlarını, kamu da borçlanmasını daha yüksek faizlerle, finanse etmek durumunda. MÜSİAD Başkanı bile, canlı yayında Merkez Bankası faizlerindeki düşüşün, iş dünyasına yansımadığını söyledi. Oluşan tahribat, maalesef bunlarla da sınırlı kalmadı. Ülke riskini, en iyi ölçen göstergelerden biri olan, Kredi Risk Primi, tarihin en yüksek seviyelerine çıktı. Türk Lirası’ndaki değer kaybı, bankalarımızın, sermaye yeterlilik rasyolarını olumsuz etkileyip, mevduat sahiplerinin, tedirgin olmasına yol açtı. Sonra ne oldu? Dar ekonomi vizyonları yüzünden, Türk Lirası’ndaki değer kaybının, geleceği noktayı hesap edemeyen ve uçurumun kenarına geldiğimizi gören, bu pek zeki arkadaşlar bu sefer de 1970’lerde uygulanan ve çok ağır maliyetlere yol açan, kur korumalı mevduat sistemini, 50 yıl sonra, büyük ekonomist Sayın Erdoğan’ın şapkasından çıkan bir mucizevi tavşan olarak pazarlamaya kalktılar. Peki işe yaradı mı? Hayır. Görüyoruz ki, döviz tevdiat hesaplarında artış var. Riskler azaldı mı? Hayır. Tam tersine. Doların artması sonucunda artık hazineden, çok daha fazla faiz gideri çıkacak. Merkez Bankası artık daha mı güçlü? Hayır. Maalesef net rezervler, tarihin en dip seviyesinde. Enflasyon düştü mü? Ona da hayır.
“BAKAN NEBATİ’NİN GÖZLERİNE BAKINCA BIRAKIN EKONOMİYİ, MATEMATİK BİLE BİLMEYEN BİR BÜYÜK CEHALET GÖRÜYORUZ”
Ak Parti’nin iş başına geldiği tarihten daha yüksek bir enflasyon ve hayat pahalılığı var. Peki hal böyleyken enflasyonun düşmesi ve yeniden ekonomiye güvenmemiz için bizden beklenen ne? Nebati Bakan’ın gözlerine bakmamız… Peki bakınca ne görüyoruz? Ekonomiyi giderek içinden çıkılmaz bir noktaya getirirken ‘siz en fazla maaşınızı kaybedersiniz’ diyerek, adeta ruhani selefi, Damat Bakan’a selam çakan, empati yoksunu birini görüyoruz. Komplo teorileriyle saçmalayan, bir atanmış özgüveni, bırakın ekonomiyi, matematik bile bilmeyen bir büyük cehalet görüyoruz. Buradan ekonomiyi yönetenlere sesleniyorum lütfen bir an önce aklınızı başınıza alın. Belli ki sizin kapasiteniz kısıtlı o nedenle size ne yapmanız gerektiğini ben söyleyeyim. İşe önce enflasyon sarmalını tersine çevirmekle başlayın. ”
“AYNI 128 MİLYAR DOLAR MESELESİNDE OLDUĞU GİBİ YİNE GİZLİ KAPAKLI İŞLER YAPMAYA BAŞLADINIZ”
“Bakın aynı 128 milyar dolar meselesinde olduğu gibi yine gizli kapaklı işler yapmaya başladınız. Bankaların sizde zorunlu karşılık olarak tutukları rezervlerle kura müdahale ediyorsunuz, yatırım yapmak isteyen iş dünyasını dövizini bozdurmazsan sana kredi vermem diye tehdit ediyorsunuz. Yapmayın bu gizli kapaklı işlere olan merakınız ve kural tanımazlığınız ekonomiyi daha da kırılgan hale getiriyor. İlk yapmanız gereken enflasyonla mücadeleye öncelik verip ekonomideki belirsizlikleri ortadan kaldırmak.”
“Ak Parti iktidarının ekonomideki yönetim modeli gençleri ve kadınları dışlayan, onları güvencesiz istihdama iten çağ dışı bir anlayıştan başka bir şey değil. Bunu kabul etmiyoruz çünkü bu ülkenin kadınları ve gençleri çok daha iyisini hak ediyor. ”
“GENÇLERİMİZİ BU HÂLE GETİREN, BU UCUBE DÜZENDEN DAHA DA UTANDIM”
“20 Ocak 2020’den beri, tam 79 ile gittik. Gittiğimiz her yerde, karşılaştığımız yoksulluğu, en derinden hisseden kesimlerden biri olan, gençlerimizin düşüncelerini de dinleme fırsatımız oldu. Kimi zaman ben sordum kimi zaman da onlar dertlerini haykırdı. Henüz 12 yaşında, Faizden, hiperenflasyondan, devalüasyondan bahseden çocuklarımızı; Henüz 16 yaşında, Asgari ücretin ne kadar açıklanacağını, merak eden gençlerimizi dinledim. Ailesine yük olmamak için, inşaatta çalışan, çalıştığı için, üniversite okuyamayan, imkânı olup okusa bile, işe girme umudu kalmayan, elleri kalem tutmaktan değil, tarlada çalışmaktan nasırlanan, gençlerimizle konuştum. Ülkemizin her yanını saran; kayırmacılığın, torpilin ve liyakatsizliğin karşısında, kendine bir fırsat bulamayan, fırsat bulamadıkça, ülkesinden umudunu kesen, umudu yurt dışında arayan, bu nedenle de dışlanan, suçlanan ve yok sayılan gençlerimizi, daha iyi anladım. Onlar konuştukça, onların endişelerini ve korkularını dinledikçe, yüreğimin acısı daha da derinleşti. Gençlerimizi bu hâle getiren, bu ucube düzenden daha da utandım.”
“ERDOĞAN’A: GENÇLERE REVA GÖRDÜĞÜN HAYAT, BU MU? “
Bugün, ülkemizdeki çocukların yarısı, gençlerin de üçte biri, en yoksul yüzde 20’lik kesimde yaşıyor. Tam 4,2 milyon çocuk 2,1 milyon genç ve bunu içim çok acıyarak söylüyorum, 954 bin bebek, kişi başına gelirin, yılda sadece 4600 lira olduğu, en yoksul ailelerde yaşıyor. Sayın Erdoğan değerlerini hiçe sayıp, fikirlerini dinlemediğin, günde 20 liraya mahkûm edip, üstüne bir de, ‘Elinize dilinize dursun’ dediğin gençlerimizin 3’te 1’inin yoksul olduğunu biliyor musun? Resmî tanıma göre, ülkemizdeki 12,3 milyon yoksul vatandaşımızın tam 6,2 milyonunun, genç olduğunu biliyor musun? 12 milyon gencimizin 2 milyonunun, bilgisayarının olmadığını, 1,3 milyonunun, eski giysilerinin yerine, yenisini alamadığını, 1 milyonun, ikinci bir ayakkabısının olmadığını, biliyor musun? ‘Başka bir dünya mümkün’ dediğin dünya, bu mu Sayın Erdoğan? Uçan, kaçan, tüm dünyaya kafa tutan Türkiye, bu mu? Gençlere reva gördüğün hayat, bu mu? Eski Türkiye’den dem vurarak, nankörlükle, tembellikle, iş beğenmemekle suçlayarak, ‘Çıkar telefonunu göster’ nobranlığına hapsederek, onların, bu yoksulluğa razı olmalarını bekleyemezsin. Kendi beceriksizliğinin faturasını, bu ülkenin gençlerinin sırtına yükleyemezsin. Ayıptır, günahtır.”
“Erdoğan çocuklarımızı, yoksulluğa mahkûm etmişsen, o koltukta oturmayı da, hak etmiyorsun demektir”
“Sayın Erdoğan artık son demlerini yaşadığın, 20 yıllık devri iktidarının sonucunda çocuklarımızı, yoksulluğa mahkûm etmişsen, onları Cumhuriyetimizin sunduğu fırsatlardan, mahrum etmişsen, geleceklerinin önüne setler örmüşsen, sen artık, o koltukta oturmayı da, hak etmiyorsun demektir. Bu kadar basit.”
“Önce aileleri mahkûm ediyorsunuz sonra çocukları. O çocukların hayallerini elinden aldınız sayın Erdoğan.”
“ŞIMARIK ŞIMARIK TELEFONUNU GÖSTER; O ÇOCUĞUN BİLGİSAYARI YOK EMMİ BİLİYOR MUSUN? İKİNCİ AYAKKABISI YOK!”
“Değerli dava arkadaşlarım Yükseköğretim Kurumu verilerine göre; 2020-2021 yılında, Türkiye’de yüksek öğrenimde, yaklaşık 8 milyon öğrenci bulunuyor. Bu 8 milyon öğrencimizin, 450 bini burs, 1 milyonu ise, kredi alıyor. Öğrenciliği bitmiş ve kredi borçlusu öğrenci sayısını, KYK verileri şeffaf olmadığı için, tam olarak bilemiyoruz. Ancak Meclis’te yapılan açıklamalara göre 2021’in Mart ayı itibariyle devlete borçlu öğrencilerimizin sayısının, 5 milyonu aştığını, 300 binden fazla öğrencimiz hakkındaysa, icra takibi veya yasal işlem başlatıldığını biliyoruz. İcra takibi başlatılan, 300 bin öğrencinin devlete olan borcu da yaklaşık 2 milyar lira. Gençlerin aldıkları kredi miktarının, büyük kısmı devlet yurdu bile olsa, yurt ücretlerine gidiyor. Örneğin bugün, 850 lira kredi alan bir öğrenci bu miktarın, 200 ile 400 lira arasındaki kısmını, yurt ücretlerine ayırıyor. Eline kalan para ise, devlet yurdunda bile, üç öğün yemek yemeye yetmiyor. Üstelik yurtlardaki, hijyenik olmayan koşullar, kalabalık odalar, yavaş internet gibi, onlarca problem de cabası. Öğrencilerimiz bu parayla hem okumaya hem geçinmeye hem yaşamaya hem kendilerini geliştirmeye hem de sosyalleşmeye çalışıyor. Hepsinin ortak noktası hiçbir şey yapmaya vakitlerinin kalmadığı Küçücük bir ilçedeki meslek yüksek okulundaki öğrenciden bir büyükşehirdeki üniversitenin 4 yıllık bölümünde okuyan bir öğrencimize kadar hepsi yorgunluktan bitmiş durumda. Mutlaka bir işte çalışıyorlar. Kendilerine ayıracak vakitleri olmadığından kimisi gözleri dolarak kimisi sapsarı bir yüzle anlatıyor, şikâyet ediyor. Benim yaş grubum buradasınız çok zengin ailelerin hatta ortalama ailelerin çocuklarıyız biz. Yahu biz üniversitede siyaset yaptık. Bu ülkeyi kurtaracak kendimize göre tasavvurlarımız oldu onlarla ilgili kitaplar okuduk onlarla ilgili arkadaşlarımızla bir araya geldik okuduğumuz kitapları tartıştık. Güvenlikle ilgili sorunların olmadığı okullarda üstün başarılar göstererek bitirdik. Nasıl yaptık biz bu işleri? Devlet arkamızdaydı her türlü eksikliğe rağmen devlet arkamızdaydı. Şimdi gidiyorsunuz bir ilçeye o çocuk garsonluk yapıyor. Böyle bir dünya var mı? Böyle bir şey olmaz. Bunu değiştirmek zorundayız bu ülke bunu kaldıramaz. Şımarık şımarık telefonunu göster. O çocuğun bilgisayarı yok emmi biliyor musun? İkinci ayakkabısı yok. İşte gençler işte bu yüzden kendilerini sömüren okul hayatlarını engelleyen güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Sözde yarı zamanlı işlerde kötü niyetli iş verenler gençlerin emeklerini sonuna kadar sömürüyor. Maalesef uzun çalışma saatlerinin resmen norm haline getirildiği ülkemizde gençler haklarını aramayı akıllarına bile getiremiyor. Birazcık sesini çıkaranlar hemen işten atılıyor. Gençlerimiz sürekli aç kalmak ile hak aramak arasında tercih yapmaya zorlanıyor.”
ERDOĞAN’A: ÜSTÜNE DÜŞEN HİÇBİR ŞEYİ YAPMAMIŞSIN SONRA DA ÇIKIP, TEFECİ GİBİ, GENÇLERİN ÜZERİNE ÇÖKÜYORSUN
“Eğitim bursunun amacı nedir? Maddi imkânı olmayan gençlerimize, eğitimden mahrum kalmasınlar diye eğitim hayatları boyunca, maddi destek sağlamaktır. Bu, her ülkede böyledir. Gençler eğitimlerini tamamlayıp iş sahibi olduklarında da bu borcu öderler. Yani bu ikili bir anlaşmadır. Bir öğrenci, bu borcu ne karşılığında alır? Devletin sağlayacağı, eğitim ve iş imkânı karşılığında alır. Peki ya bu iktidar, çocuklarımıza, iyi bir eğitim sağlıyor mu? Hayır. Peki ya bu iktidar, gençlerimize, iş imkânı sağlıyor mu? Hayır. Tam tersine iş sağlayan işletmeleri, batırmak için çalışıyor. Peki o zaman, iş yoksa, bu gençler borcunu nasıl ödeyecek? Orası belli değil…
Bir anlaşmanın geçerli olması için her iki tarafın da anlaşmanın şartlarını yerine getirmesi gerekmez mi? Gerekir. Sayın Erdoğan sen, iş imkânı sağlamaktan vazgeçmişsin ama borcu tahsil etmekten vazgeçmiyorsun. Uğur’un dediği gibi üniversiteler gelir kapısı olmuş. Sen, iyi bir eğitim verme görevinden vazgeçmişsin ama KYK borcuna, faiz uygulamaktan vazgeçmiyorsun. Yani sen üstüne düşen hiçbir şeyi yapmamışsın sonra da çıkıp, tefeci gibi, gençlerin üzerine çöküyorsun. Ayıptır, günahtır.”
İYİ PARTİ’DEN ÖĞRENCİLERİN KREDİ BORCU KARŞILIĞINDA SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİNDE ÇALIŞMA ÖNERİSİ
Biz kredi borcu olan gençlerimizin istedikleri takdirde, borçlarının çok büyük kısmını, sosyal sorumluluk projelerinde çalışarak, ödemelerini öneriyoruz. Bu programdan yararlanmak isteyen gençlerimiz, yetenekleri, uygunlukları ve istekleri doğrultusunda haftada en az bir gün, 1-2 saat boyunca bir sosyal sorumluluk projesinde çalışarak borçlarını ödeme şansına sahip olacaklar.
Peki öğrencilerimiz, ne tür sosyal sorumluluk projelerinde çalışacaklar? Biz, alandaki literatüre uygun olarak; Eğitim, Sağlık, Toplum ve Çevre ana başlıklarını belirledik. Eğitim başlığı altında; Yeni okula başlayan öğrencilere, okuma yazma becerileri kazandırmak, İlkokul ve ortaokul öğrencilerinin, derslerine yardımcı olmak, kitap toplama kampanyaları düzenlemek, öğrencilere yabancı dil öğretmek, kütüphanelerde görev almak, çocukları gruplar hâlinde, okula getirmek-götürmek, müzik dersleri vermek, çocuk spor takımlarına, koçluk, antrenörlük yapmak, çocukları kitap okumaya teşvik etmek, gibi aktiviteler var.
Sağlık alanında aile sağlığı merkezlerinde görev almak, ilaç toplama kampanyaları düzenlemek, Kan ve organ bağışı ile ilgili, farkındalık çalışmalarında görev almak, hastanede yatan çocuklar ile, vakit geçirmek, sohbet etmek, eğer sertifikaları veya yetkinlikleri varsa, ilk yardım eğitimleri vermek, gibi aktivitelere var.
Toplum başlığı altında yaşlılar ile sohbet etmek, alışverişlerine yardım etmek, evde yalnız yaşayan yaşlılara ve engellilere destek olmak, Çocuk Esirgeme Kurumu’nda görev almak, çocuklara, doğum günlerinde kart yazmak, onları ziyaret etmek, sokak çocukları için, eğitim desteği vermek, okul çevrelerinde, giriş-çıkış saatlerinde trafik memurluğu yapmak. Ne dedim farkında mısınız? Sokak çocukları dedim. Yazıklar olsun be. Bu ülkede sokak çocukları diye bir kavram var! Bağımlılıkla mücadele eden kurumlarda görev almak, çalışmalara destek olmak, oyuncak ve kıyafet toplama kampanyalarında çalışmak, Aşevlerinde görev almak, gibi faaliyetler var.
Son olarak, çevre alanında ise ağaç dikimi ve dikilen ağaçları sulamak, şehrin işlek bölgelerinde, parklarda, meydanlarda, çevre ve temizlik bilinci ile ilgili, farkındalık yaratma faaliyetleri düzenlemek, hayvan hakları konusunda çalışmalar yapmak, barınaklarda görev almak, sokak hayvanları için, mamaları yenilemek veya düzenlemek, basit barınaklar inşa etmek, mama toplama kampanyaları düzenlemek, işletmeler için, geri dönüşüm eğitimleri düzenlemek, haneleri ziyaret edip su, enerji ve atık konusunda, bilgilendirmeler yapmak, plaj, ören yeri, sit alanı, piknik alanları gibi yerlerde, atık toplama faaliyetleri gerçekleştirmek, topluma hizmet bahçeleri oluşturmak, bu alanlarda tamamen çevreye duyarlı üretim yapmak, üretilen ürünlerin, ihtiyaç sahipleriyle buluşmasını sağlamak, gibi aktiviteler var.”
“Program’a katılan öğrenciler maddi imkânları ölçüsünde, borçlarının en az yüzde 10’unu, faizsiz olarak ve uygun bir ödeme planı ile, nakit olarak geri ödeyecekler. Kalan yüzde 90’ını ise, Sosyal Sorumluluk projelerinde çalışarak ödeyecekler.”
“Elbette bu çalışmalarda, dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var. Öğrencilerin, topluma hizmet programlarında çalışırken sömürülmemesi, kötü muameleye maruz kalmaması, yapmaları gerekenden daha fazla, iş yükü veya saati altına girmemesi, iş güvenliklerinin sağlanması, gibi konular çok önemli. Bu yüzden de bu tür durumların denetimi, yine program dahilinde çalışan veya daha önce çalışmış kişiler tarafından gerçekleştirilecek. Ayrıca programdan yararlanmak isteyen öğrencilere programa katıldıkları günlerde, toplu taşıma da bedava olacak.”
“BEŞLİ ÇETENİN MİLYARLARCA LİRALIK VERGİ BORÇLARININ SİLİNDİĞİ BİR ÜLKEDE, ELBETTE KYK BORÇLARININ DA TAMAMEN SİLİNMESİ MÜMKÜN”
“Beşli çetenin milyarlarca liralık vergi borçlarının silindiği, hükümete yakın şirketlere, muazzam vergi muafiyetlerinin verildiği bir ülkede, elbette KYK borçlarının da tamamen silinmesi mümkün. Ancak biz, İyi Parti olarak sürdürülebilir kalkınmaya ve sürdürülebilir bir toplumsal gelişime inanıyoruz. Yani sürdürülebilir olmayan hiçbir kazanımın, kalıcı da olamayacağını biliyoruz. KYK Borçlarının Sosyal Sorumluluk Kapsamında Geri Ödenmesi Programı’nı da bu felsefe ışığında geliştirdik. Projeyi hayata geçirdiğimizde hem sizlerin, hayata yüklü borçlarla başlamanızın önüne geçeceğiz hem de milletçe, son yıllarda eksikliğini derinden hissettiğimiz toplumsal dayanışmayı ve huzuru yeniden kazanacak, doğamıza ve canlılarımıza da sahip çıkacağız.”
“SEÇİM UFUKTA GÖRÜNDÜ”
“Değerli dava arkadaşlarım seçim ufukta göründü. İktidarın irili ufaklı ortakları istese de istemese de, o sandık, er ya da geç, milletimizin önüne gelecek. İYİ Parti iktidarı, artık çok yakın.”
“ESNAFA SOPA, İŞSİZE FIRÇA, 6000 AVRO MAAŞ VEREN BU HARAM DÜZENİNİ DEĞİŞTİRECEĞİMİZE SÖZ VERDİK”
“İyi Parti iktidarında dünya basınında, Türkiye’nin dertleri konuşulmayacak. Onun yerine tarımda, Kalkınmada, Türkiye modeli konuşulacak. Eğitimde, Sağlıkta, Türkiye modeli konuşulacak. Finansta, İstihdamda, Türkiye modeli konuşulacak. Teknolojik Dönüşümde, Türkiye modeli konuşulacak. Demokraside, Fırsat Eşitliğinde, Türkiye modeli konuşulacak. Bilim insanlarımızın, iş insanlarımızın, sanatçılarımızın başarıları konuşulacak. Türkiye mucizesi konuşulacak. Şunu asla unutmayın ki; Biz bu yola çıkarken, bir söz verdik; sesi çıkmayanların sesi olacağımıza, fakirin, fukaranın ezilmesine, engel olacağımıza söz verdik. Esnafa sopa, işsize fırça, öğrenciye ayar, maden şehidi yakınını tekmeleyen danışmana, 6000 avro maaş veren, bu haram düzenini, değiştireceğimize söz verdik. Söz verdik ve ant içtik. Sözümüzün arkasındayız. Allah’ın izniyle, İyi Parti iktidarında milletimizi; Zengin, mutlu ve huzurlu Türkiye’ye kavuşturacağız. Sözümüz söz.”