ONUR ANITI
Bu eşsiz eser, Avusturyalı heykeltıraş, gravür ve resim sanatçısı Heinrich Krippel’e ait.
Heykelin 100 000 lira tutan masrafı Samsun halkı tarafından karşılanmıştır…
Dünyadaki en dengeli ve en iyi ikinci “şaha kalkmış at üzerindeki süvari heykelidir.
Onur Anıtı, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcını sembolize etmektedir.
Tarih kitaplarında gördüğüm Samsun’un simgesi olan Onur Anıtı’nı gördüğümde çok duygulanmıştım.
Geçenlerde bu güzel anıt halatlarla çekilerek yıkılmak istendi iki yobaz tarafından. Kurduğu cumhuriyet, fikirleri, devrimleri de yıkılmak için yıllardır halatlarla çekiliyor iç ve dış düşmanlar tarafından. Halatlar kopuyor bir türlü başaramıyorlar. Her saldırıda halk daha çok sarılıyor Atatürk’e ve devrimlerine.
Her ülke kurucusunun heykellerini kent meydanlarına diker. Ülkenin kurtarıcısının heykeli neden yıkılmak istenir? Atatürkçülerin o heykeller önünde saygı duruşunda bulunmasını puta tapmak olarak görenler; aydın, eğitimli insanların yontuya tapmayacağını, öyle şeylerin tarihin eski çağlarında kaldığını gayet iyi bilirler ama yine de söyler durular. Çünkü, onlar cahildirler.
Ülkemiz işgal edilse işgalcilerin ilk yapacakları şey, Atatürk anıtlarını halatlar bağlayıp yıkmak olur. Halkın yüzde doksanının minnet, sevgi ve saygı beslediği Atatürk’ün fikirlerini ve heykellerini yıkmak isteyenler işgalciler gibidirler halkın gözünde.
Bursa’daki Atatürk anıtını her ziyaret edişimde kaidesindeki ; “”Bu Aziz Heykelin Önünde Duran Türk, Hürmetle Eğil. O; Milletini Kurtaran, Cumhuriyeti Kuran, Aleme Yeni Bir Tarih Yaratan Gazi MUSTAFA KEMAL”. Yazısını okur, hatırası önünde hürmetle eğilirim.
Geçen aylarda bir meczup da o güzel heykelin kaidesindeki yazıyı çekiçle kırdı. Meczup sözü de onların ceza almasını engellemek için mi söylenir bilemiyorum. Bal gibi akılları başlarında, bir yerlerden İşid kafası ile yetiştirilip ortalığa bırakılıyorlar işgalci askerleri gibi.
O, bize muasır medeniyetlerin de üstüne çıkma hedefi gösterdi. Onun gösterdiği hedeften sapmasaydık bu gün Norveç seviyesinin de üzerinde bir yaşam standardına kavuşacaktık. Örneğin; Norveçli dört bin lira maaş alır; ekmek yirmi beş kuruş, et üç lira, yağın litresi elli kuruş, ev kirası iki yüz lira, meyve sebze sudan ucuz, eğitim, sağlık bedava şekilde yaşar. Onlar gibi yaşamak istemez miydin? Sana Norveçli gibi yaşamayı hedef gösteren bir liderin var sen gidip “Afganistan gibi yaşamak istiyorum” diyorsun. Çok cahilsin! İşin kötüsü ülkenin kaderini belirleyen seçimlerde de oy kullanıyorsun.
Yaptığı devrimlerin büyüklüğünü anlayabilecek kapasiten var mı? Yok. Toplumu bir arada tutan, barış içinde yaşatan laikliği, kadın erkek eşitliğini, kadınların oy kullanmasını, erkekler gibi her işte çalışmasını, mirasta eşit hakka sahip olmasını, çağdaş hukukla yargılanmayı, doğuştan insan haklarına sahip olmayı, Her işte akıl ve bilimi kılavuz edinmeyi, seyahat ve yerleşme özgürlüğünü… hiç düşündün mü? Bunları yapmak, halka benimsetmek kolay mı sanıyorsun?
Köy Enstitüleri üreten vatandaş yetiştirmek için kurulmuştu. Her enstitü kendi binasını yapar, yiyeceğini, giysisini ürettir, fazlasını çevre enstitülere, askeriyeye ve halka satardı. Devlete millete hiç bir yükleri olmuyordu. Hiç bu enstitülerle ilgili kitap okudun mu? Okumadın tabii. Okumayı, düşünmeyi sevmezsin. O okullar kapatılmayıp üniversitelere kadar yaygınlaşsaydı; büyük hayvan çiftlikleri olan veterinerlik, geniş araziye kurulan yerleşkelerde üretim yapan ziraat fakülteleri olacaktı. Anadolu’da olan her dereceden okulların, askeri kışlaların, hapishanelerin geniş bahçelerinde üretim yapılarak kendi gereksinimlerini karşılayacaklardı. Cami bahçeleri bile boş bırakılmayıp ekilecek camilerin, imam ve müezzinlerin her türlü gereksinimleri karşılanacaktı. Ülkeye bolluk bereket gelmiş olacaktı. Yaşam standardı yükselecekti.
Sadece ülkeyi düşman işgalinden kurtarması bile onu sevmeye saymaya yeterken o, yepyeni bir devlet kurmuş; bir çok devrim yapmış, babadan oğula geçen padişahlığı kaldırıp, seçtiğin temsilciler eliyle yönetilmeni sağlamış. Daha ne yapsın? Bunları anlayacak zekan olsaydı urganı, çekici, alıp heykellerine saldırmaz; o aziz heykelin önünde saygıyla eğilirdin.
Çanakkale’de göğüs göğüse çarpıştığı Anzak askerlerin annelerine yazdığı mektupta Mustafa Kemal Atatürk:
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır. ”
İzmir’in kurtuluşunda Yunan kralının yere serilen Türk bayrağını çiğneyerek köşke çıkmasının intikamını almak için yere serilen büyük bir Yunan bayrağına basmayıp; “bayrak bir milletin şerefidir, ne olursa olsun yerlere serilmez ve çiğnenmez, kaldırınız!” demiş ve bayrağı kaldırtmıştır.
Şu büyüklüğe bakar mısınız? Tarihte böyle bir komutan var mıdır? Bu iki örnek bile onun ne kadar büyük bir insan olduğunu göstermektedir. Sen utanmadan bir de o büyük dahinin anıtlarına saldırıyorsun. Kendinden utanmalısın!
ahmet.kocak16@hotmail.com