Haberde Bursa

Çocuklarımız yatağa aç giriyorsa bunun vebali kimin!

09.03.2022

Saadet Parti Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu yapmış olduğu değerlendirmelerde önemli konulara temas etti.

Tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü bir kez daha kutlayarak başlamak istiyorum.

8 Mart; kadının hak mücadelesidir, emek mücadelesidir, adalet mücadelesidir. Kadın, toplumun ana direğidir. Çünkü toplumun temeli aile, ailenin temeli ise kadındır.

Kadının ihmal edildiği, haklarının gasp edildiği, şiddete, ayrımcılığa, sömürüye, istismara maruz kaldığı bir toplumun sağlıklı gelişebilmesi mümkün değildir.

Kadına yönelik, şiddet, ayrımcılık, istismar ve kadın cinayetlerinin son bulacağı, ülkemizin kanayan yarası olan bu hadiselere son vereceğimiz günleri temenni ediyorum.

Aklınızı Peynir Ekmekle mi Yediniz?

Muhterem arkadaşlar; ekonomi insanımızın canını yakmaya devam ediyor.

Tüm ekonomik göstergeler, rakamlar olumsuz bir tablo çiziyor.

Elbette birçok istatistik verilebilir; fakat sadece şu istatistik dahi oldukça can yakıcıdır.

Eurostat verilerine göre; ülkemizde kırmızı et, balık veya tavuk yemeye gücü yetmeyenlerin oranı %37,3…

AB ortalamasının sadece %8 civarında olduğu bu yeterli beslenme verilerinde de; her olumsuz istatistikte olduğu gibi yine zirvede yer alıyoruz.

Türkiye gıda enflasyonu sıralamasında da zirveye yerleşmek için yoğun bir gayret gösteriyor.

Gıda enflasyonunda Lübnan, Venezuela ve Surinam’ın ardından 4. Sırada geliyor ülkemiz.

Tarıma elverişli, münbit topraklarımız var ama vatandaş ucuz yağ alamıyor, ekmek için kuyruğa giriyor, mevsimindeki yaş sebze-meyveyi dahi sofrasına koyamıyor.

Ama bunca işin sorumlusu iktidar değil, muhalefet! Kim diyor bunu? Sn.Cumhurbaşkanı! İnsanın aklına; “aklını peynir ekmekle mi yedin ya!” demek geliyor!

Sabah Ekmek Kuyruğu, Gün İçerisinde Yağ Kuyruğu, Gece Yarısı Akaryakıt Kuyruğu

Yönetimde siz olacaksınız, kararları siz alacaksınız, sonra da diyeceksiniz ki; “esas müsebbip muhalefet!” Allah’tan korkun bile diyemiyorum; sadece aklınızı başınıza devşirin ya!

Bu kadar beceriksizliğin sebebi olarak muhalefeti görmek, ayrı bir garabettir!

Dünya’da böyle bir iktidara rastlayamazsınız!

19 sene iktidarda olacaksınız, sonra diyeceksiniz ki; “bugün Türkiye’nin karşılaştığı problemlerin tamamı muhalefetin omuzlarındadır.”

Sabah ekmek kuyruğu, gün içerisinde yağ kuyruğu, gece yarısı akarkayıt kuyruğuna giriyor insanımız.

Ve tüm bunların müsebbibi muhalefet(!)

Hele gıdadaki yoksulluğu, sıkıntıyı anlamak mümkün değil!

Gıdanın üreticisi tarımdır, çiftçidir. Tarım sektörü, gıda üretiminin temelini oluşturur. Bu da doğrudan doğruya toprağı işlemekle mümkündür.

Topraklarımız İşlenmiyor

Topraklarımızın büyük bir kısmı, %10’dan fazlası işlenmiyor!

Orada yetiştireceğimiz buğdayı gidip dışarıdan satın alıyoruz. Bu ne garabet, bu ne beceriksizlik!

Bir de kendi beceriksizliklerini görmeyince iktidar, düzeltme imkanı ortadan kalkıyor.

Bir insan eğer hatasını anlarsa, görürse, bir özel değerlendirme yaparsa problemlerini çözebilir. Ama göremezse vay geldi halimize!

Şu anda iktidarın ya düştüğü hastalık bundan kaynaklanıyor veya başka çare bulamıyor!

Kendi hatasını göremeyince bir sebep arıyor, bunu da muhalefete yüklemeyi siyaseten en kolay yol olarak görüyor.

Elinde medyası var, televizyonları var, gazeteleri var… İktidar mensupları her gün bu konuyu dile getiriyor, hatayı, yanlışı, sıkıntıyı dile getiren muhalefeti ağzına bile almıyor, azarlıyor!

Yeni Gelenler Uzman Bir Doktorun Yerini Alamaz

Şu doktorlarımızın haline bir bakalım..

Doktoru, asgari ücret seviyesini dikkate alarak, 4,5 milyon ailenin sosyal yardım aldığını, 400-500 lira, bir kısmı da 1000-1500 lira civarında, bir ücrete mahkum olduğunu bildiği için iktidar; “şu doktorlara bir bakın, 8-9 bin lira para alıyorlar, bunu da beğenmiyorlar; yurt dışına gitmek istiyorlar, giderseniz gidin!” diyorlar!

Ne yapacaklarmış? Karşılığında daha ucuza çalışan ülkelerden doktor transfer edecekmiş! Senin aklına şaşayım ya! Doktor almak o kadar kolay mı?

Gelir, kendi ülkesinde geçinemediği için, orada düşük ücretle çalıştığı için burda 6-7 bin lirayı çok görenler gelir ancak; uzmanlar gelmez, ihtisas sahibi insanlar gelmez!

Yeni gelenler hiçbir zaman, uzman bir doktorun yerini alamaz!

İhtisas sahibi olmak için mezun olacaksın, en az 5 sene ihtisas göreceksin, yani pratisyenlik yapacaksın, uzmanların yanında göreceksin, ihtisas kazanacaksın ve beceri kazanacaksın, sonra uzman olacaksın…

Doktorlarımızın Çalışma Şartları Ağır, Karşılığını Vermek Mecburiyetindesin

Uzmanlık da hemen öyle senin 5 sene sonra en iyisi olduğun manasına gelmez; orada da 3-5-10 sene sonra; “bu sahada en iyi doktorların arasında bu da var” denilecek.

İşte onun da karşılığını vermek mecburiyetindesin!

Doktorların çalışma şartları herkese benzemiyor ki… Benim de yakınlarım var..

Bir doktor düşünün, nöbete gidiyor 24 saat nöbette kalıyor, arkasından da normal mesaisini yapıyor 8 saat, bazen 12 saat; tam 36 saat çalışıyor doktorlar..

Bunu görmeyeceksiniz; sonra da doktorlara; “nereye giderseniz gidin” diyeceksiniz. El-insaf!

Devleti yönetenler, kendi insanına böyle bir muamele yaparsa; bu ülkede ihtisas sahibi kimse kalmaz!

Devletin kendi rakamlarına göre bile bugün açlık sınırı 4 bin 500 lirayı geçti, yoksulluk sınırı a 12 bin 500 lira civarında.

Sendikaların yaptığı araştırmalarda ise, ki onlar bunu daha doğru tespit ediyorlar, yoksulluk sınırı 15 bin lira…

Biz Erbakan Hocanın Talebeleriyiz

Siz, doktora daha yoksulluk sınırında dahi bir rakam veremiyorsunuz ya!

Bizim hedefimiz, bizim yönettiğimiz Türkiye’de, hele bunlar gibi 19 yıl değil, 9 yıl iktidarda kalsak; emin olun, asgari ücret yoksulluk sınırını geçer…

“Ne kadar abarttın” diyebilir bazıları, yok arkadaş! Biz Erbakan Hocanın talebeleriyiz..

Ama iktidarda bulunanlar asgari ücretin biraz üzerinde maaş alan doktora diyor ki; “razıysan çalış, yoksa istediğin yere git; senin emeğine ihtiyacım yok!”

Bu kafayla sen yarın Türkiye’de doktor bulamazsın!  Sonra da acemilere kalırsın!

Böyle devlet yönetilmez, böyle ülke yönetilmez, böyle bir anlayışla meselelere yaklaşılmaz!

İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın

-İnsanların sofralarında aş yoksa,
-Gelişim çağındaki çocuklarımız yatağa aç giriyorsa,
-Emeklilerimiz bir lira ucuza ekmek almak için saatlerce kuyrukta bekliyorsa,
-Gençlerimizin cebinde para, gözlerinde umut, kalplerinde heyecan yoksa,
-İnsanlar artık gelecek kaygısıyla yaşamaya başlamışsa;

Böyle bir devlet, insanı yaşatan bir devlet olabilir mi?

Bu topraklarda yüzyıllardır unutulmayan, çağlar ötesinden bize miras kalan bir nasihattir: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!”

Hükümet, “İnsanca Yaşam”ı Değil; Asgari Hayatı Reva Görüyor

Bugün, bu mirasın emanetçisi konumundaki hükümet, bize “insanca yaşam”ı değil “asgari hayat”ı reva görüyor.

Yaşamayı yalnızca hayatta kalmaya endeksleyen; sosyalleşmeyi, mülk edinmeyi, eğlenmeyi, öğrenmeyi, hobi edinmeyi hatta sağlıklı ve iyi beslenmeyi bile lüks olarak gören ve gösteren bir iktidar var.

Tüketici fiyat endeksi TÜİK’in resmi rakamlarında bile %54,44’e dayandı.

Oysa Maliye Bakanı, daha birkaç ay önce; “enflasyonun %40’lar seviyesinde pik yapacağını” söylemişti. Şimdi ise; “enflasyonun yıl boyunca yüksek kalacağını” söylüyor.

Kim diyor bunları; gözlerimin içine bak diyen insanlar söylüyor bunu..

İnsanların gözünün içine bakarak, insanların ne düşündüğünü az çok anlarsınız..

Biz bunların gözünün içine çok baktık. Şurası kesin; bu arkadaşlar, bir şey bilmiyorlar! İşin kötü tarafı da bilmediklerini de bilmiyorlar! Ya da öyle mi davranıyorlar, onu bilemem…

Ak Parti Sebep Hayat Pahalılığı Sonuçtur

Muhterem arkadaşlar; her yeni gün, bir önceki günden daha pahalı bir hayat yaşıyoruz.

Akaryakıta gelen zamları takip edemez olduk. En temel ihtiyaç maddelerinde tehlikeli bir pahalılık söz konusu.

Tüm bunları dünyadaki küresel gelişmelere bağlayan iktidarın elinde bir süredir artık somut bir bahane var.

Başta petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artış, iktidarın ülkemizdeki hayat pahalılığındaki sorumluluğunu üzerinden atmak için kullanışlı yeni bir bahane olmuş gibi görünüyor.

Oysa; hayat pahalılığının sebebi Rusya-Ukrayna savaşı değil, Ak Parti’nin gerçeklere karşı yürüttüğü savaştır.  Hayat pahalılığının sebebi, Ak Parti’dir, Erdoğan iktidarıdır.

Eylül’den bu yana kurda bir artış olmasaydı mazot fiyatı bugün 12,0 lira civarında olacaktı. Eğer mazota 10-12 lira fazladan para ödüyorsak bilinmelidir ki; bunun yarısını sadece kurdaki artıştan dolayı ödüyoruz.

Peki kuru kim arttırdı? Türk Lirası’nın değerini kim düşürdü? Paramızı pul haline kim çevirdi? Uyguladığı yanlış ekonomi politikalarıyla kuru arttıran Ak Parti’den başkası değildir.

YAĞ KUYRUKLARI

-Gaz kuyruklarından bahsedenler milleti yağ kuyruklarına mahkum ettiler.

-Ekmek karnelerinden bahsedenler milleti ucuz ekmek kuyruklarına mahkum ettiler.

-Hastane kuyruklarından şikayet edenler milleti hastane kuyruklarına mahkum ettiler.

-Ama en önemlisi; tek parti yönetimlerini, tek adam zihniyetlerini eleştirerek ikidara gelenler, 85 milyonluk bir ülkeyi tek adam yönetimine manhkum ettiler.

lŞimdi Adalet Bakanını değiştirerek adaleti,

lEğitim Bakanını değiştirerek eğitimi,

lTarım bakanını değiştirerek tarımı düzelteceklerini,

lTÜİK Maşkanını değiştirerek enflasyonu, Merkez Bankası Başkanını değiştirerek döviz kurunu kontrol altına alacaklarını iddia ediyorlar.

Ne hallere düştük!

Bu Ülke Sizin Sayenizde Neler Gördü?

Bu ülke sizin sayenizde neler gördü neler…

Bu ülke sizin döneminizde;

-Fransa’dan üstün hizmet madalyası alan tarım bakanları gördü!

-Kendi bakanlığına dezenfaktan satan ticaret bakanları gördü!

-Rüşvet aldığı tescillendiği halde cezalandırılacağına ödüllendirilen bakanlar gördü!

Artık anlayın; bakanları değil zihniyetinizi değiştirmeniz lazım.

Yağ, ekmek ve akaryakıt kuyruklarının bir kez daha haykırdığı bir gerçek  var: Bu iktidar, Türkiye’yi yönetememektedir!

-İnsanımızın kuyruklarda beklemesinin sebebi ise yağ kaygısı değil; yarın kaygısıdır.

-Mesele stok meselesi değil, üretim esas alıp almama meselesidir.

-Mesele ürünlerin kıtlığı değil, iktidarın problemleri idrak edememe kıtlığıdır!

DON KİŞOT SANRISI

Muhterem arkadaşlar; bu kötü gidişata sebep olanlar, bir de muhalefet partilerinin bir araya gelerek vatana ihanet planları kurduğunu söylüyorlar. Akıl alır gibi değil!

Muhalefet, sorunları nasıl çözeriz diye bir araya gelirken vatan haini ama siz; zam üstüne zam yaparken, ülke kaynaklarını yandaş şirketlere peşkeş çekerken, israf ederken millet sevdalısı oluyorsunuz öyle mi?

Allah aşkına, Türkiye’nin altı partisine vatan haini demek nasıl bir akıl tutulmasıdır?

Aklınızdan bir senaryo uyduruyorsunuz; başkalarını hain, kendinizi kahraman zannediyorsunuz.

Sizin benzediğiniz bir kahraman varsa o da olsa olsa Don Kişot’tur! Siz bir “Don Kişot Sanrısı” yaşamaktasınız.

Sizin durumunuz bu! Kendisini şövalye zanneden Don Kişot gibi siz de kendinizi memleketin yegane kurtarıcısı zannediyorsunuz! Oysaki ne Don Kişot şövalye ne de siz kurtarıcısınız!

Yel değirmenlerini insanlara kötülük yapan devler sanarak saldıran Don Kişot gibi siz de aklınızdan uydurduğunuz soğan, patates, lobilerini gerçek görerek saldırıyorsunuz.

Oysaki ne yel değirmenleri birer dev ne de hayalinizde savaştığınız lobiler gerçek!

İşte bu Don Kişot Sanrısı yüzünden; muhalefeti hain, karşınızda olan herkesi ve her şeyi düşman ve kendinizi ise tek kahraman olarak görüyorsunuz.

Şunu ekleyeyim, bu sanrıdan uyan(a)mamanızın en büyük sebebi ise şu:

Don Kişot’un sürekli yanında bulunan ve gerçeklerin farkında ama durumdan memnun olduğu için ona ayak uyduran bir yol arkadaşı Sancho (Sanço) vardı.

Sizin etrafınızda da umulmayacak kadar fazla Sanço var.

O yüzden size göre altı tane partinin vatan haini olması da normal, ekonominin güllük gülistanlık olması da!

Avrupa’nın Türkiye’yi kıskanması da gayet normal, Türkiye’de yoksulluğun bittiğine inanmak da!

Fakat siz kurduğunuz hayal aleminden memnunsunuz diye biz ülke olarak bu kötü gerçekleri yaşamaya mecbur olamayız, olmayacağız.

İlk fırsatta iktidarı bize bırakacak; yaşadığınız Don Kişot sanrısıyla baş başa kalacaksınız!

HERZOG’UN TÜRKİYE ZİYARETİ

Gündemin önemli başlıklarından birisi de İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyaretidir.

Bu ziyaret gündeme gelince, benim de aklıma yıllarca önce Polonya’dan İsrail’e göç eden, Varşova’da Nazi kamplarından kurtulmuş, 1982 Ağustos’unda Beyrut’u bombalayan İsrail güçlerini protesto için açlık grevi yapan Dr. Sherzman’ın, İsrail basınına yazdığı mektup geldi; kısa bir bölüm okumak istiyorum.

“Çocukluğumda Varşova gettolarındaki işçi kamplarından geçerken korku, açlık ve aşağılanmışlık duygularını çok çektim. Bugün bir İsrail vatandaşı olarak, şehirlerin, kasabaların ve mülteci kamplarının sistematik yıkımını kabullenemiyorum. İnsanların teknolojik bir vahşetle bombalanmasını, yok edilmesini ve öldürülmesini kabullenemiyorum. Bugün, o günleri hatırlatan çok fazla sesler duyuyorum; harp sayesinde tonu yükseltilmiş sesler… Bugün “pis Araplar” tabirini işitince; “pis Yahudi” sözcüğünü hatırlıyorum. Bugün kapalı bölgeler terimini duyuyor; gettoları ve toplama kamplarını hatırlıyorum. “İki ayaklı hayvanlar” tabirini işitiyor; ve “Untermensch” yani “gelişmemiş insan” tabirini hatırlıyorum. Kuşatmayı daraltmak, bölgeyi temizlemek, teslim olması için şehirleri dövmek sözcüklerini duyuyorum ve ben acı, ıstırap, yıkım, ölüm, kan ve katliamları hatırlıyorum. İsrail’de gördüğüm çok fazla şey, bana çocukluğumdaki pek çok vahşeti hatırlatıyor.”

Dostları İsrail, ABD, Rusya; Düşmanları İslam Ülkeleri

Bu sözler Nazi zulmünü görmüş, İsrail’e göç eden insaf sahibi bir Yahudi’ye ait..

Şimdi biz o Yahudi devletinin Cumhurbaşkanını bu iktidar zamanında ikince kez misafir ediyoruz! Ne diyeceğiz kendisi geldiği zaman?

Bunları hatırlatabilecek miyiz? İşte ben hatırlatıyorum!

Mesele İsrail Cumhurbaşkanı değil, mesele onun buraya davet edilmesi, gelmesi…

14 yıl sonra bu düzeyde ilk ziyaret… Meclis’te tekrar alkışlatacaklar!

Çok ilginç bir noktaya geldik. Bugünkü iktidarın dostları ve düşmanları belli!

-Dostlarımız: İsrail, ABD ve Rusya oluyor.

-Düşmanlarımız ise; dostlarımız olması icap eden Suriye, Mısır ve diğer İslam ülkeleri.. Allah  akıl fikir versin!

Garibanlar, ezilenler düşman; onları ezenler, onlara işkence edenler, bombalayanlar dost! Böyle bir duruma geldik!

Çok net söylüyorum,

-Eğer İsrail ile ilişkileriniz normalleşiyorsa; bilin ki, Filistinle anormalleşiyordur.

-İsrail ile ilişkileriniz normalleşiyorsa, Gazze’de başına fosfor bombası atılan Müslümanlarla anormalleşiyordur. Bunun başka hiçbir izahı olamaz.

SORUYORUM NE DEĞİŞTİ?

-Gazze’ye uygulanan abluka mı kalktı?

-İsrail işgal ettiği Filistin topraklarından çekilme kararı mı aldı?

-Filistinlilere uyguladığı soykırımdan vaz mı geçti?

Çok net ifade ediyorum;

-İsrail işgal ettiği topraklardan çekilmeden,

-Yağmaladığı toprakların, canına kıydığı Filistinli masumların hesabını vermeden,

-Filistin topraklarında, Bağımsız Filistin devleti kurulmadan; İsrail ile ilişkiler hiçbir şart altında normalleşemez!

Anormallikler, Normalleşme Olarak Takdim Edilemez

Anormallikler, normal olarak nasıl vasıflandırılabilir!

Sizin ikili ilişkileriniz normalleşebilir, içinize siniyorsa, ki siniyor anlaşılan, vicdanınız el veriyorsa alın hayrını görün!

Fakat biz bütün gücümüzle bunun karşısında olacağız.

-Bu iktidar Ukrayna krizini çözmek istediği kadar, Suriye krizini çözmeye çalışsaydı çok daha büyük bir iş yapmış olurdu.

-Biden ile, Putin ile, Herzog ile görüşme konusunda gösterdiği hassasiyetin binde birini çevremizdeki Müslüman ülkelerin başkanlarıyla görüşme konusunda harcasaydı her şey çok daha farklı olurdu.

-İsrail’lle normalleşmek için harcadığı enerjiyi Suriye ile normalleşmeye harcasaydı çok daha faydalı olurdu.

Ellerinde Müslümanların Kanı Var

Ortadoğu, çok sıkıntılı bir dönemden geçiyor.

Herkes biliyor ki; ABD’nin hain bir planı neticesinde ve olmayan şeyler varmış gibi gösterilerek Irak’a müdahale edildi.

Ve maalesef Sn. Erdoğan da bütün gücüyle o müdahaleye destek verdi.

1,5 milyon insan katledildi. O katledenlerin elindeki kan, maalesef bizim iktidarda bulunanların da eline bulaştı, kurtulamazlar. Günlük hadiseymiş gibi geliyor onlara şimdi…

Aynı konu Suriye’de tekrar etti, İslam aleminin her yerinde problem var.

Biz bu problemlerin tamamını çözmek için gayret göstermekle mükellefiz.

Uluslararası kurulmuş müesseseler var.  İslam Birliği var, D-8’ler var, Orta Asya Cumhuriyetleri ile kurulmuş olanlar var… Karadeniz İşbirliği Teşkilatı var..

Ya hiç olmazsa bunlardan birisini harekete geçirin! Adını bile duymuyoruz artık bunların!

Bu Dönemler Geçecek, Yaptıklarınız Bir Bir Ortaya Çıkacak

Ama zalimlerle işbirliği yapmakta tereddüt göstermiyorlar.

Zalime yardım ederseniz; siz de zalim olursunuz! Zaten bugüne kadar yaptığınız uygulamalar da o tarafa meylettiğinizi açık bir şekilde gösteriyor.

Kusura bakmayın, dost acı söyler!

Biz bunu ne Sn. Erdoğan’a ne de başkalarına içimizdeki kinden dolayı falan söylemiyoruz.

Gördüğümüz gerçekleri dile getirmeyi biz vazife olarak görüyoruz.

İktidarı, Erdoğan’ı ve arkadaşlarını ikaz ediyoruz.

Bu dönemler geçecek. Siz bütün belgeleri ortadan kaldırmış olsanız bile yaşayan insanlar sizin yaptığınız zulmün canlı şahidi olarak her şeyi ortaya dökecekler.

Hem de kimler biliyor musunuz? Sizinle beraber çalışanlar…

Gerçekleri yok edemezsiniz! Ne kadar zalimlikler geldi geçti…

Problemler Ancak Saadet İktidarında Çözülür

Atılan müspet adımlar var, destekliyoruz; ama yetmez! Adalet, mülkün temelidir. Herkes için geçerlidir.

Biz bir yanda adalet diğer yanda ekonomik problemlerin çözülmesini istiyoruz.

Bunun da ancak Saadet iktidarında mümkün olabileceğini tekrar vatandaşlarımıza hatırlatmak istiyorum.

Lütfen, fazla değil; 1996-1997 yıllarında Erbakan Hocamızın son hükümetinde attığı adımlara bir bakın. Ondan önce de yine 74 ve 75 koalisyonlarını bir gözden geçirin.. Nasıl destanlar yazılmış! Ama hep önümüz kesilmiş…

Kendilerine göre bu memleketi kurtarmak isteyenler bu müdahaleleri yapmışlar ama bugün bin pişmanlar!

İnşallah, bunların ters yüz edildiği, gerçeklerin herkes tarafından görüldüğü günleri de birlikte yaşayacağız diye ümit ediyorum. 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>