GARİP
İlçemden pazar alış verişi yaptım. Ağustos ayının sıcak günleri yaşanıyordu ve Yozgat’ta bile sıcaktan bunalıyordum. Köyüm ilçeye üç kilometre uzaklıktadır. Öğrenci iken yürüyerek gidip geldiğim o yolu bu kez arabamla gittim. Yolu yarıladığımda beyaz bir otomobilpark etmiş, yanında bir kurt köpeği, bir de adam vardı.Onları geçtikten sonra dikiz aynasından baktım, adam aracına binip ilçe yönüne doğru gitti. Köpek orada kaldı.
İlk derslerde günlük olayları söyletirdim. Öğrencimin biri okula gelirken bir kurt köpeği ile karşılaşmış;“örtmenim ohulagelekene yolda bigurt iti gordüm, gorhdum!” deyişi aklıma geldi kurt köpeğini gördüğümde.
Eve geldim. Öğle yemeğini yedim, dışarıdaki oturağa oturdum. Biraz sonra yolda gördüğüm kurt köpeği yanıma doğru geldi. Yürüyüşünden yıkılmış bir halde olduğu belliydi. Yanıma yavaş yavaş yaklaştıkça tedirgin oldum. Gözlerine baktığımda; saldırma amacı taşımadığı, ilgiye, sevgiye gereksinimi olduğunu anladım. Başını yere değecek kadar eğmiş vaziyette yanıma geldi, yattı.
Köpeğini, kedisini terk etmek isteyen insanlar bir yerleşim yeri yakınlarında ıssız bir yerde terk ederler. Neden il, ilçe yakınına bırakırlar? Çünkü boş bir araziye terk etseler açlıktan öleceğini düşünür, kıyamazlar. Yine de vicdanlı insanlardır(!) İlçede olan çöplüklerden, çöp kutularından beslensin; ilçe sakinlerinden hayvan severlerin vereceği yiyeceklerle yaşasın, ölmesin isterler. O nedenle bir yerleşim yakınlarında terk ederler yaşlanan veya bakmak istemedikleri hayvanlarını.Bu köpek de terk edilmiş olmalıydı. İlk işim ona bir ad takmak oldu. Adını Garip koydum.
Kâğıt bir tabağa ekmek doğrayıp üzerine yarım litre süt dökerek önüne koydum.Minnet dolu bakışlarla baktı. Yiyeceği kokladı; yemeden yere uzandı. İleri doğru uzattığı ön bacaklarının üzerine başını koydu. “Yanımda yemek istemedi herhalde” diye düşünerek eve girip pencereden izlemeye başladım. Çok üzgün görünüyordu. Yemeye hiç niyeti yoktu. “Belki morali bozuk olduğundan veya terk eden sahibi eski günlerin hatırına karnını iyice doyurup bırakmıştı da ondan yemiyordur,” diye düşündüm. Bir yoğurt kabına su doldurup önüne koydum.
Eve girdim.Öğle uykusuna yattım. İki saat sonra uyandığımda kapının önünde, aynı yerde yattığını gördüm. Beni ayağa kalkarak saygı ile karşıladı. Başı yere değecek kadar eğilmiş vaziyette selamladı.Kendimi kral gibi hissederken hayvanın ezikliği yüreğimi sızlattı. Terk edilmenin incinmesini yaşıyordu. Başını okşadım. Minnet dolu bakışlarla baktı. Gözlerinden iki damla yaş aktı.
Oturağa oturdum. Yanıma uzandı. Böyle durumlarda sessiz kalmak en iyisidir. Onu dertleriyle baş başa bıraktım.Öne uzattığı ön patisinin üzerine başını koydu, gözleri bir sağa bir sola bakarken arada bir iç çekerek derin nefes bırakıyor; yerdeki yapraklar, topraklar ve karıncalar uçuşuyordu. Bir saate yakın o havlamadan, ben konuşmadan bekledik.
Akşam yemeğimi hazırladım. Etli yemeğe hayvanlar dayanamaz diye kıymalı yumurta pişirdim. Kendime az, Garib’e çok koydum. Çok zor durumdaydı, önce o yemeliydi. İncinmesi; geçen kısa zaman biraz azaltmış, acıkmaya başlamıştı. Onun yiyişini izledim.Ne kadar terbiyeli, sakin yiyordu. Belli, eğitimli bir köpekti. Eğitirken onun doğasına uygun eğitmemiş, kuzuya döndürmüşlerdi. Kuzuya dönmüş bir köpek?Yemeği bitirdikten sonra yerde sürünerek yanıma yaklaştı. Yine başını okşadım. İlk kez gözlerimin içine baktı. Bakışlarından çok acı çektiği belliydi.
Tam kapımın önünde yatarak geceyi geçirdi. Sabaha kadar hiç havlamadı. Sabah uyanıp kapıyı açtığımda uykulu gözlerle bana baktı. Uyuyamadığı, sabaha kadar başına gelen, kendisine çok acı veren terk edilmesini, hak etmediği ihaneti düşünmüş gözüne uyku girmemişti.
Öğleyin yemediği sütlü ekmeği önüne koyup kendime kahvaltı hazırlamaya giriştim.Kahvaltıdan sonra pencereden baktım tabaktaki yiyeceği bitirdiğini gördüm, sevindim. Zaman her derdin ilacıydı, zaman geçtikçe acıların üzeri küllenirdi.
Çok kaşınıyordu. Kaşınması belki pireden, belki de stresten kaynaklanabilirdi. Her olasılığa karşı ilçeye gittim. Veterinerden pire ilacı aldım. Boynuna sıktım. Getirdiğim koyun kemiklerini haşlayıp önüne koydum. Suyuna da ekmek basıp yedirdim.
Geleli üç gün oldu. Üçüncü gece birkaç kez havladığını duydum. Yavaş yavaş normale dönmeye başlamıştı.
Hiçbir yere gitmeden evin önünde durdu üç gün. Kendisine tamamen yabancı olan bu çevrede gidebileceği bir yer yoktu. Ben ilçeye gittikçe evimi bekleyen biri olmasının huzuru içindeydim. Geçici bir süre yalnız yaşamak zorundaydım ve Garip bana can şenliği olmuştu. Bir hafta sonra kapıları kilitleyip gidecektim. Ben gidince bu hayvan ne yapacaktı? Garib’e bu şekilde davranmamın doğru olmadığını anladım. Evden kovup,kendi ayaklarının üzerinde durmasını sağlamaya karar verdim.
Sabah kahvaltıdan sonra kalan et suyuna ekmek doğrayıp karnını iyice doyurdum. Onu kovmaya karar verdim. Azarladım. Üzerine su attım. Çok şaşırdı. Bir yakınınıza, bir dostunuza iyilik osun diye kötülük gibi anlaşılacak davranışta bulunmuşsunuzdur. İçinizden özür dileyerek, bağrınıza taş basarak devam edersiniz ya, benim yaptığım da aynısıydı. İçimden özür diledikçe su attım, uzaktayken değmemesine dikkat ederek taş attım.
Garip, başına gelen ikinci kötülüğü kaldırabilecek mi bilemiyordum ama başka çarem yoktu.
Geriye dönüp baktı. Bakışı, ölmek üzere olan birinin son bakışları gibiydi. Yüreğim parçalanarak bir taş daha attım. Çok kırılmıştı. Bir daha arkasına bakmadan ilçeye doğru koştu ve tepeyi aşıp görünmez oldu.
Bu kez benim gözümden iki damla yaş aktı.
ahmet.kocak16@hotmail.com