Ahmet Koçak yazdı; 1979 YILINDAN GELEN MÜFETTİŞ
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
“Kürsüye çıkarken kürsüden tutunarak çıkan konuşmacımızın performansı, enerjisi gayet yerinde ve devam ediyor …”
“Burada hatip biraz su içip masaya ilk başta koyduğu saatine bakıyor. “İyi daha zaman var” rahatlığı gözlerinden okunuyor. Zira bir saat konuşma hakkı vermişler. Devam ediyor …”
(Bu tümceler 28.02.2022 tarihinde haberdebursa gazetesinde çıkan HASAN ALİ YÜCEL’İ ANDIK yazımdan alıntıdır.) Konuşmacı Recep Nas: Eğitimci yazar ve emekli bir akademisyendir.
Sayın Nas’ın soyadında bulunan Nas’ın; “Bu konuda nas ortada. Nas ortadayken sana, bana ne oluyor?” tümcesinde geçen nastan farklı bir kişiliğe sahiptir. “Tarikat mensupları çocukların dağa çıkmasını önlüyor” derken öğretmenler dağa terörist yetiştiriyor demeye getiren eğitim bakanının sözlerini Kent Meydanı’nda protesto gösterisinde protesto konuşması yapan, duyarlı bir eğitimci olduğunu da belirtmek isterim.
Değerli dostum Zeki Baştürk, köyünde açılan kütüphane için kitap bağışı kampanyası başlattı. İnegöl-Eymir Köyü Kızlar Kulübü’ne “Kızlar Okusun!” çağrısıyla başlattığı kampanyaya destek için ben de dört kitabımla katılmak istedim. Kitaplarımın yanına kütüphanemden birkaç kitap daha ekleyip Zeki Bey’e vermek için Setbaşı’ndaki Eğitim Hizmetlerine Yardım ve Eğitimi Geliştirme Derneği Lokaline gittim. Yanında tanımadığım iki insan vardı. Zeki Bey:
“Bak sana Bursa’nın önde gelen büyük insanlarını tanıtayım; Akademisyen Müfettiş Recep Nas ve Müfettiş Mehmet Aladağ.”
Müfettiş deyince 1979 yılına gittim birden. İlk atandığım Gümüşhane Torul’a bağlı köyüme iki müfettiş teftiş için gelmişti. Geri gidecek araçları olmayınca köy muhtarının odasında konuk oldular. Biz dört öğretmen de onları yalnız bırakmamak için akşam yanlarına gittik. Sohbet sırasında müdür yetkili, beşinci yılını çalışan öğretmen arkadaş müfettişlere “Hocam kırk günde kabak yetişmez. Ortalık kırk günlük öğretmen kaynıyor. Siz bu duruma ne dersiniz?” diye sorarak biz, yeni mezun öğretmenleri küçük düşürmek istemişti. Ben de merakla müfettişlerin ne diyeceğine odaklanmıştım. Konuşkan olan müfettiş:
“Hocam siz hangi okuldan mezunsunuz?” diye sorusuna soruyla yanıt verdi. Arkadaş:
“Öğretmen okulu mezunuyum.”
“Lise ayarında bir okuldan mezunsunuz yani”
“Evet”
“Sizden kırk gün fazla okumuşlar işte; daha ne yapsınlar!” diye yanıt vermişti hâlâ unutmadım. O müfettişe eğitimle ilgili çok soru sordum. Hiç üşenmeden yanıt verdi. Bilgisine, görgüsüne hayran olmuştum ve “keşke benimle arkadaş olsa. Ondan ne çok şeyler öğrenirdim?” düşünceleri içindeydim. O günden sonra bir daha karşılaşamadım.
Recep Bey oldukça zayıf, Mehmet Bey kiloluydu. Mehmet Bey geriye doğru yaslanmış vaziyette oturuyordu. Zeki Bey, Mehmet Bey’e “ağadır kendisi” diye takılınca Turgut Özal ile Erdal İnönü için anlatılan güldürücü öykücük geldi aklıma. Söylenti şöyleydi:
Turgut Özal’ın Erdal İnönü’ye -zayıf fiziğinden hareketle- yaptığı
“Yurt dışına çıksa yabancılar ülkede kıtlık var sanırlar” sataşmasına İnönü’nün
“Onu görünce de ülkedeki kıtlığın nedenini anlarlar” diye yanıtlar.
Masada oturanlar olgun, görmüş geçirmiş insanlar olunca kendileri veya meslekleriyle ilgili şeyler anlatırlar doğal olarak. Recep Bey:
“Müfettişler köye her gidişlerinde öğretmenin kümesinden bir horoz eksilir. Bunu gören küçük oğlu:
“Baba çil horoza ne oldu?”
“Tilki kaptı oğlum.” Müfettişlerin diğer gelişinden sonra yine sorar:
“Baba beyaz horoza ne oldu?”
“Onu da Tilki kaptı oğlum.” diye yanıtlar babası. Çocuk okul bahçesinde oynarken aşağıdan eli çantalı bir grup müfettişin okula doğru geldiklerini görünce koşarak sınıfa girer;
“Baba tilkiler bize doğru geliyor.” diye haber verir.” Bu yaşanmış güldürücü olayı anlattı. Sonra devam etti: “Ben Gümüşhane’de müfettişken…” sözünü bitirince;
“Hocam ben de Gümüşhane Torul’un bir köyünde öğretmenlik yaptım. T. adında; uzun boylu, tüm öğretmenlerin çekindiği bir müfettiş vardı. Onu tanır mısınız?” diye sordum.
“Evet. Çok iyi tanırım ülkücüydü .” diye yanıtladı. “Bize çok baskı yapmasının nedeni oymuş demek ki” diye düşünürken Lokalin kapanış saati geldi, ayrıldık.
Otobüsle eve dönerken düşündüm; Recep Bey’le ilgili yazı yazmış, onunla tanışmıştım. Mehmet Bey’le de aynı mekânda daha önce tanışmıştım. Şu yaşlılık güzel bir şey; mutlulukları tekrar tekrar yaşama olanağına sahip oluyor insan.
Düşünmeye, zihnimi zorlamaya devam edince; köyde beni teftiş eden ve okul müdürünün sorusuna o tarihi yanıtı veren müfettişin Recep NAS olduğunu anımsadım.
Şimdiki planım; akademisyen, yazar Recep Nas ile arkadaş olma olanağını yakalamışken; onunla buluşmak ve anlatacağı birbirinden güzel yaşanmışlıklarını yazmaktır.
“Ne demek Atatürk yok? Atatürk yoksa Türkiye yok, biz de yokuz, maç da yok” (Ali Koç) diyebilen nesiller yetiştiren eğitimcilere selamlarımla…
ahmet.kocak16@hotmail.com