Ahmet Koçak yazdı; BEYAZ
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
“Her kasabada ışık saçan bir öğretmen ve bu ışığı söndürmeye çalışan bir papaz vardır” – Victor Hugo
Beyaz’ı anlatan söz bu değil; bir daha bakayım internete. Hah buldum:
“Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için, güneşin doğduğunu sanırlar.” doğru söz bu ama bu sözü kimin söylediği üzerinde tartışmalar hâlâ devam ediyor. Kimi Lev Tolstoy söyledi, kimi Ledric Dumont söyledi, diyor. Gerçi, kimin söylediği bizim Beyaz’ı pek ilgilendirmez o, üzümünü yer bağını sormaz ama ben yine de belirtmek istedim.
Beyaz, büyük bir ailenin reisidir. Aile fertleri kendisine tam uyarlar. Sözleri, davranışları aile tarafından emir olarak kabul edilir. Krallığını sarsma hareketlerine şiddetle karşılık verir. Zaten kimse de cesaret edemez.
Ekonomik krizlerden etkilenmez; her zaman yiyecek, barınma gereksinimleri karşılanır. Aile içinde huzur vardır, mutlu mesut yaşar giderler…
Beyaz için söylenmiş çok söz vardır. O, bunlardan habersiz yaşamını sürdürür.
Baz bazla, kaz kazla, kel tavuk topal horozla./ Beş tavuğa bir horoz yeter./ Bir çöplükte iki horoz ötmez./ Cins horoz yumurtada öter./ Her horoz kendi çöplüğünde öter./ Horoz evlenir, tavuk tellenir./ Horoz ölür, gözü çöplükte kalır./ Horozu çok olan köyde sabah geç olur./ Vakitsiz öten horozun başını keserler./ Zenginin horozu bile yumurtlar…
Bu kadar atasözünden sonra Beyaz’ın kim olduğunu anlamışsınızdır. Beyaz bahçemde çitle çevrili, otuz metrekarelik yerin kralı olan horozdur.
Sekiz yıl önce büyük torunum doğduğunda taze yumurta yesin diye üç beş tavuk alıp bahçeye bırakmıştım. Köpeğin yuvasına da tünekler çakıp kümese çevirmiştim. Ellerde ne dedeler var!
Beyaz’ın geliş öyküsü de ilginçtir; kar beyazı tüyleri olan horozu sokakta bulan komşum kucağında getirdi,
“Komşu bu horoz sizin mi?” diye sordu;
“Hayır. Ben horozları kaldırdım. Sabahın köründe öterek komşuları rahatsız ediyorlardı.” diye yanıtladım.
“Benim iki horozum vardır. Madem horozunuz yokmuş bunu size vereyim. Sahibi çıkarsa veririsiniz. Çıkmazsa sizin olsun.” diyerek elime tutuşturdu. Belli ki istenmeyendi, kümesinden kaçtığına göre anarşist bir yapısı vardı ve komşum kendisinin olmayandan bonkörlük ederek beni bir horoz sahibi etmişti sağ olsun. Sokakta kalsa ölecekti.
Aldım dört tavuğun arasına koydum. Bir kenarda büzüldü kaldı. Hiçbir şey yemiyor, tavuklardan kaçıyordu. Tavuklar birleşip başladılar dövmeye; önceki hayırsız kocalarının hıncını alırcasına. Feryatlar ederek kurtulmaya çalışıyordu. Karışmamın doğru olmayacağını düşündüğüm için karışmadım. Dayak yiye yiye dayak atmayı öğrenecekti çaresiz. Garibandı ve her gariban gibi ayağı yere bastıktan sonra bunların acısını bir bir çıkaracaktı…
Küçük torun oynasın diye pazardan beş civciv alıp aralarına kattım. Onlar da beyazdı. Horozun gücü onlara yetiyordu. Tavuklar onu, o da civcivleri ezerken aradan bir ay geçti. Beyaz kümesin yönetimini ele geçirdi. Civcivlerden üçü hastalandı, öldü. Kalan ikisi biraz kabardı.
Beyaz’ın haremini oluşturan tavuklar birbirinden sağlıklı, genç ve alımlıdırlar. Siyah, beyaz, sarı ve gri renklidirler. Tam piliçlik dönemlerini yaşıyorlar.
Sabah kümesin kapısını açar, yem atarım. Balkondan olan biteni izlerim. Horoz libidosu tavan yapmış, iyice azgınlaşmış olarak kendisini ilk dışarı atan olur. Tavukların hiç biri kümesten dışarı çıkmaz. Bilirler ki bu azgın kendilerini rahatsız edecek, ağız tadıyla bir kahvaltı edemeyeceklerdir. Dışarıda ağzına bir buğday alıp onları “gıt gıt gıt” diyerek dışarı çıkmaya davet eder. Tavuklar oralı olmayınca içeri girip onları dışarı çıkmaya zorlar. İnat eder, çıkmazlar. Dışarı çıkıp bir iki öter, tatmin olamaz. Ötmeyle geçecek gibi değildir zira. Bakar ki yavrular cahillik edip çıkmış yem yiyor, başlar onları kovalamaya. Hayvancıklar feryat figan kurtulmaya çalışırlar. Kurtulamazlar. O sırada aklıma; “Bu tarikatçıların yaptığını hayvanlar yapmaz, hayvanlar bile yavrulara ilişmezler” dedikleri gelir aklıma da acı acı gülümser; “Size öyle geliyor. Neyi ilişmezler?” diye söylenirim.
Açlık iyice dayanılmaz hal alınca tavuklar birer birer çıkarlar. Horoz her çıkanla halvet olur ve biraz sakinleşir. Başlarlar ailecek kahvaltılarını yapmaya. Horozun eylemi, yem bulmuş gibi tavukları çağırmaları akşama kadar sürer.
Yavrular biraz kabarınca ikisinin de horoz oldukları iyice belli oldu. Horozun yaptığına kızgınlığım iyice arttı. Öyle azgın ki erkek, dişi fark etmiyor. Tam badeci çıktı bizim Beyaz.
İki otobüs değiştirerek yemlerini getirir, yorulurum. Buğday, mısır karışımı yemlerine evden çıkan meyve kabukları, maydanoz sapları, artan yemeklerle ıslatılmış bayat ekmekler eşlik eder. Yiyeceklere gelen zamlardan haberi yoktur hiç birinin. Yaşanan ekonomik krizden haberleri, aç kalmak gibi bir sıkıntıları yoktur. Yer içer yatarlar. Yer içer yatarlar, derken çok az yumurta yaptıklarını ima ettim. Yem, ilaç, sık sık eskiyip attığım yem ve su kaplarına verdiğim parayı düşününce verimsiz olduklarını söyleyebilirim. En pahalı yumurta beş liradır. Geçen hesap ettim bir yumurta bana on beş liraya mal oluyor. Verdikleri yumurta torunlara bile yetmiyor.
Beyaz kümesin kralıdır. Birbirinden güzel eşleri vardır. Onun tek sıkıntısı eşlerinin azlığıdır. Hiç olmazsa atasözündeki gibi beş tavuk olaydı diye düşündüğünü, hatta yetmiş tane olmasını istediğini tahmin edebiliyorum. Dört tavuk iki de horoz adayı yavru ona yetmiyor biliyorum. Kanatlı hayvan pazarından dört piliç daha alıp haremini zenginleştireyim diye düşünür, sonra vaz geçerim. Zaten kıskanıyorum, onları da getirsem kıskançlıktan çatlarım.
İnsan, istediği zaman kesip yiyebileceği birinin yaşamına özenti duyar mı? Ben duyuyorum. Ne zamlardan, ne az maaştan haberi yok. Gelecekten de bir endişesi yok. Erkekler iyi kul olurlarsa öbür dünyada hurilere kavuşmak için çabalayıp dururlar. Bizim beyaz güvenli bahçesinin, kümesinin kralıdır ve zaten o olanağa bu dünyada kavuşmuştur. Daha ne ister?
ahmet.kocak16@hotmail.com.