Haberde Bursa

Ahmet Koçak yazdı; ÇITALI UÇURTMA

31.12.2022

Köşe yazarımız Ahmet Koçak, derlediği yazıda;

“İlkokul dörtten beşe geçtiğim yaz tatilindeyken bir sabah çekiç, keser sesleriyle uyandım. Kahvaltıdan sonra dışarı çıkıp baktığımda; yarım metre derinlikte eşilmiş temelin yanına inşaat demirleri, kum, çimento dökülmüş olduğunu ve tanımadığım bir takım insanların çalışmaya başladıklarını gördüm. Bellerine astıkları keserleri, çivi koydukları önlükleri ile çalışıyorlardı.

Yanlarına gidip: “Kolay gelsin amcalar. Siz ne yapıyorsunuz?” dedim. Onlar da işlerinin arasında: “Buraya devlet kooperatif binası yapıyor,” dediler. Çimento torbaları ve sekizlik inşaat demirleri işime yarardı ve bu ustalarla aramın iyi olması gerekiyordu. Her gün yanlarına gidip ahbaplığı ilerletmeye başladım. Onlara çeşmeden soğuk su getirme, çekiç, keser, çivi vermek gibi lojistik destek vermeye başladım. Çalışırken sohbetlerini dinlemek, çalışmalarını izlemek, hele de çalışan bir kepçe varsa onu izlemek tüm Türk milletinin özelliğiydi ve bu özellik bende de vardı.

Ayırdıkları kumun üzerine çimentoları koyup, küreklerle orta yerinden keserek kum ile çimentoyu karıştırıyorlardı. O güzelim çimento kâğıtlarını zayi ediyorlardı. Ben dayanamayıp: “Amcalar, çimento torbalarını baş tarafından açıp döktükten sonra kâğıtlarını bana verseniz de kendime güzün uçurtma yapsam,” dedim. Beni kırmayıp beş altı tanesini işime yarayacak şeklide kesip verdiler sağ olsunlar. Benim gibi çimento kâğıdı bekleyen çocuklar da nasipleneceklerdi. Gün gün işime yarayacak torbaları alıp eve biriktirdim.

Köyün bahçeliklerine gittikçe de uçurtma için düzgün çubuklar da hazırladım. Sonbaharda rüzgârların başlamasıyla benim gibi tüm köyün çocuklarında bir telaş başladı. Babam pazara gittiğinde yorgan ipliği ısmarlayıp yirmi santimlik çubuğa sardım.  Köyde çimento kâğıdı olmayan arkadaşlarıma beğenmediğim birkaç tanesini verdim; bazen karşılıksız, bazen beş on metre ip karşılığında. Ne kadar çok uçurtma olursa o kadar zevkli olurdu uçurtma uçurmak.

Başladım çıtaları çatmaya, ipleri gerdirmeye. Çimento kâğıdının üzerine koyduğum çatılı çıtaları cıvık hamurla yapıştırarak çimento kâğıdını giydirdim. Önyüzüne terazi dediğimiz iplerini taktıktan sonra sıra kuyruk yapmaya gelmişti. İpi ilmek yapıp, makasla otuz santim uzunlukta kestiğim kâğıtları arasına koyup düğümledim. Kuyruk hazır olunca “v” şeklinde kuyruk bağlantısına kuyruğu da taktım.

Uçurtmam hazırdı ve benden önce hazır olup uçurmaya başlayan akranlarımın yanında aldım soluğu. Birkaç denemenin ardından uçurtmam havalandı. Bir çile ip ancak elli metre yükseltmişti uçurtmamı. Kimisinin sopasında şeker pancarı kalınlığında ip rulosu varken kimisininki elma büyüklüğündeydi. Kimisinin yorgan ipliği hiç yoktu. Onlar da dikiş ipliği ve defterinden kopardığı kâğıtla “sıçan uçurtması” dediğimiz uçurtmadan yapar, onu uçururlardı. Sıçan uçurtma sahipleri küçük görülür, aşağılanırdı. Uçurtması olmayanlarla birlikte hepimiz toplumda var olan; yoksul, varsıl, orta halli sınıfları temsil ediyorduk sanki.

Bir gün baktım birsi bir icat çıkarmış; uçurtmasına gerdanlık şeklinde “şapırdak” takmış. Uçarken “şap, şap” diye sesler çıkartırken, daha zevkli hale getirmişti. Nasıl yaptığını öğrendikten sonra eve gidip yeni hamur hazırlayarak şapırdak yapmaya başlardım. Ortadaki çıtlara gerdanlık şeklinde ip bağlayıp, elips şeklinde kestiğim çimento kâğıtlarını yarım daire şeklinde ipe katlayarak yapıştırıp, şapırdağımı hazırladım. Sesini dinlemek için sabırsızlandım daha kurumadan harmandaki düzlükte yerimi aldım. Kiminki daha fazla şapırdıyorsa o birinci gelirdi.

Çeşitli yükseklikte uçan uçurtmaları izlemek, yarıştırmak çok zevkliydi. Uçurtması olmayanlar yanımıza gelir; “ver biraz da ben tutayım, ne olur!” derlerdi. Çocuğun durumuna göre bazen verir, bazen vermezdik. Uçurtmayı alıp geri vermeyenlere, yumruğunu gösterenlere de sık rastlanırdı. Bazı yaramaz çocuklar dalgınlığımızdan yararlanır bıçakla ipi keserlerdi. Elimiz hafifleyince anlardık ki; ip kopmuş uçurtma kafasını sallaya sallaya düşüyor, gittikçe uzaklaşıyor. Hatta bazıları alenen kesmeye yeltenir, ne kadar kaçsak da kurtaramazdık.

Uçurtma düşerken kavgayı sonraya erteler; koşarken sövüp saymaya, bedduaya devam ederken,  uçurtma ve ip yağmacılarından değerli oyuncağımızı kurtarmanın telaşına kapılırdık. Kimi zaman da rüzgârın azizliği ile iki uçurtma birbirine dolanır, birlikte yere düşerlerdi. İki, üç uçurtmanın dolanıp düşmesi yağmacılara geniş fırsatlar sunardı. Uçurtma ipinin kopması, koparılması, dolaşması başa gelecek en talihsiz olaylardandı. İpi olmayan, ipine ilave yapmak isteyen, ipini koparan düşerdi düşen uçurtmaların peşine. Uçurtmanın düştüğü yerde ip yağması başlardı. Herkes eline acele ip sarar, ne kadar alırsa o kadarı kâr sayardı. Kimi uçurtma sahibi bileğinin gücüyle, kavgayla iplerini geri alır, kimi iki gözü iki çeşme ağlar, -çok ender- acıyıp geri alabilirdi iplerini. Eğer uçurtma sağlam kalmışsa o da yok olurdu. Zevk almak için uçurtma uçurma eylemi böyle durumlarda acı veren bir eyleme dönüşür, eve ağlanarak gelinirdi. Malzeme varsa yeniden yapılır, eskisinin acısı unutulmaya çalışılırdı.

Bir keresinde şeker pancarı kalınlığında ipim olmuştu. İpi sonuna kadar saldım. En yüksekte benim uçurtmam oldu. Çok mutluydum. İpte kırk düğüm vardı ve düğümlerden biri çözülünce uçurtmam düştü.  Ben ve yağmacı grup birlikte koşmaya başladık. Benden önce gidenler hem uçurtmayı almış, hem bana bir metre bile ip bırakmamışlardı. Haftalarca üzüldüm. Bu olaydan sonra bir daha ne ip bulabildim, ne uçurtma yapacak çimento kâğıdı. Uçurtma uçurmak bende buruk bir acı olarak kaldı. Zirvedeyken bırakmak zorunda kaldım. (Çıtalı Uçurtma kitabımdan) YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN!

ahmet.kocak16@hotmail.com”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>