Ahmet Koçak yazdı; COVİT-19 İLACI İCADIM (1)
Köşe yazarımız Ahmet Koçak kaleme aldı; “Bir ayı aşkın süredir evdeyim. Sadece market alış verişi için astronot gibi giyinip Ay yüzeyinde gidiyormuş gibi yürüyerek gittim geldim markete. Bir ay sıkı önlemlerim nedeniyle Korona ile karşılaşmadım. Bu salgının kaç ay daha süreceği belirsiz. Bir aylık sürede; evin duvarlarını badana ettim, bahçeyi düzenledim. Yapacak iş kalmadı. Covit-19 hakkında internetten okudum, televizyondan izledim. Bir ay öncesine göre baya bilgi sahibi oldum.
Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş. Aklıma bir fikir geldi; Covit-19 virüsünün ilacını bulup, tüm insanlığı bu cendereden kurtarmak. Heyecanlandım. Hemen çalışmalara başladım. Keşke boya badana gibi boş işlerle uğraşacağıma bir ay önceden kolları sıvasaydım. Baya bir yol kat ederdim. Neyse, zararın neresinden dönülürse kardır.
İlk işim, hala evde duran lise biyoloji ve kimya ders kitaplarımı okumak oldu. “Fizik dersini neden okumadın o garibimi ayırdın,” diyebilirsiniz. Fizik dersinden zar zor geçmiştim. Hem virüsün resimleri var fiziki yapısı herkesçe malum. “Adı lazım değil” in fiziki yapısını yeniden keşfetmeye gerek görmedim. Bir hafta içinde kitapları okuyup bitirdim. Evrim konusuna birkaç kez baktım. Virüs mutasyona uğruyormuş. Mutasyon evrimde geçen bir terimdi ve İlerde değişim geçirme olasılığına karşı da uyanık olmalıydım.
Camilerden salalar verildi. Dualar edildi. Hiçbir yararı olmadı. Camilerde toplu namaz kılınması da yasaklandı. Bilim insanlarının gözlerinin içine çare bulsunlar diye bakıyoruz. Yani maddi manevi her yönden top yekûn savaş halindeyiz. Henüz bir işaret yok. En erken bir yılda bulabilirlermiş ilaç ve aşısını. O kadar AR-GE parası al sonra da bir yıl bizi oyala. Büyük olasılıkla Avrupalı veya Amerikalı bir bilim insanı bulacaktır, diye düşünenler çok. İslam âleminden bir beklenti zaten yok. Burada ben devreye girip tüm insanlığı şaşırtmayı düşünüyorum.
Planımı yazayım: Önce ders kitapları okunup eski bilgiler anımsanacak. Ardından evde tek bilimsel araç olan büyüteçle doğada (sokağa çıkmak yasak. Burada kastedilen doğa evin bahçesidir.) incelemeler yapılacak. Ardından sokağa çıkma yasağı bitince çarşıdan bir mikroskop alınıp soğan zarı ve tavuk derisindeki hücreler incelenecek. En son aşamada birkaç ay para biriktirilecek elektro mikroskobun peşinatı için. Peşinat ödendikten sonra kalan para için satıcıya; “ben Korona ilacı için araştırmalar yapıyorum. Kalan paranı ilacı bulup pazarladığımda ödeyeceğim,” denilecek. Satıcının: “hah! Ölme eşeğim ölme, yaz gelince yonca biçeyim” sözü içinden geçerken ki yüz ifadelerine bakılacak. Burada aklınıza “neden işe ilk elektro mikroskopla başlamıyorsun?” sorusu gelebilir. Arz edeyim: Emeklemeden yürünmez, yürümeden koşulmaz. O aşamalardan geçmek gerekir değil mi efem? Hem, elektro mikroskop alınacak para da yok.
Elektro mikroskopla şekli şemalı iyice gözlemlenen korona mikrobuna evde olan zirai ilaçlar uygulanıp tepkisi ölçülecek. Göz taşı, DDT, kükürt, toz tavuk biti, karınca ilacı vb. sıkılıp bakılacak. Eğer ölmüyorsa doz artırılacak. Hangisi etkili oluyorsa ilacı böylece bulunmuş olacak. Nasıl ama? Bulunan ilaç, akciğerlerine virüs bulaşmış insanlara nefes yolu ile yeterli dozda solutulacak.” İyi ki akciğerlere yerleşiyormuş, ya karaciğere yerleşseydi ne yapardım, nasıl ulaşırdım mikroba?” diye düşünmeden edilemeyecek, karaciğere yerleşmedi diye şükredilecek.
Planım kısaca yukarıda arz ettiğim gibidir. Çalışmalarımı adım adım sizlerle paylaşacağım. Nasıl ümitlendiniz mi? Siz de mi satıcı gibi düşünüyorsunuz yoksa?
Kitaplar bitti. Yeterli bilgi ile donandıktan sonra büyüteci alıp bahçeye çıktım. Önce duvardan ağaca doğru koloni halinde, ip gibi dizilmiş karıncalara baktım. Kendilerine otoban gibi yol yapmışlar büyütecimin altından gidip geliyorlar. Büyüteç sayesinde ayaklarını, kafasındaki antenlerini, taşıdıkları yiyecekleri, vücutlarını oluşturan dizili küre şeklindeki boğumları seyre dalmışım. Nereye gittiklerini merak ettim. Hafiye gibi izledim. Kiraz ağacının duvara değen yaprağından ağaca çıkıyorlar oradan da yaprakları kıvırıp kendilerine yaptıkları barınakta mutlu mesut yaşayan ve üreyen yaprak bitlerini alıp toprakta eştikleri yuvalarına taşıyorlar. Evdeki ilaçların hepsini bu yaprak bitlerini yok etmek için almıştım. Ne kadar sıktıysam bir faydası olmamıştı. Bu arada ilk buluşumu da yapmış oldum. Yanımdaki not defterimi e inşaat ustalarından öğrendiğim kulak arkasındaki kara kalemle not düştüm: “Yaprak bitlerini karıncalar yok ediyor. Bu konuda biyolojik mücadele önemli!”
Ağacın dalı rahat değil, bir de düşme tehlikesini bünyesinde barındırdığından mütevellit, kurtlu bir yaprağı kopararak yerde incelenmesi kararına varılıyor tarafımca. Yere sağ salim indikten sonra kıvrık yaprağın iki yanı çamaşır mandalları yardımı ile açıyorum. Loş ortamdan gün ışığı ile karşılaşan muhtelif boyutlardaki bitlerde bir telaş bir telaş! Telaşlarını birden elbiseleri çıkarılıp anadan üryan caddeye bırakılan insanların bir yerlerini kapatarak sağa sola kaçışışlarına benzetiyorum nedense? Not defterimi çıkarıp, kulak arkası kalemimle; “yaprak bitleri güneş ışığından çok rahatsız oluyor, sağa sola kaçışıyorlar,” notunu düşüyorum. Aydınlıktan, ışıktan kaçan insanlarla bunlar arasında bir bağ kurulup, acı acı gülümsüyorum. Sanki beni duyacaklarmış gibi kuytu bir köşeye yığılmış bitlere:
“O kadar ilaç sıktım siz hâlâ yaşıyor musunuz?” dedim. İçlerinden genç biri:
“Sen bize göz taşı sıkıyordun. Yapraktan yuvamız bizi koruyordu akıllım. Ancak gözümüzü yaşart…” sözünü tamamlamadan yaşlı bilge büyük bit gencin ağzını kapattı;
“Sus lan! Ne diye adama akıl veriyorsun lüzumsuz!” dediğini duyuyorum. Üzerlerinde UFO gibi gözüken mercek onları çok korkutmuş, ayrıca güneş ışığının odaklandığı parlak bölgenin aşırı ısı yayması nedeniyle kesin uzay aracının dünyaya indiği, kendilerini kaçıracağı duygusu içinde tir tir titrer durumda olduklarını tahmin ettim. “Bilimsel bir araştırma yapıyorum burada kobaylara acımak olmaz,” diye kendi kendime söylenmişim. Kim benim hakkımda kötü düşünüyorsa iki katını yaşamadan ölmesin diye bir de beddua sallıyorum içimden. Bilime her şey feda olsun. Devam edecek)
ahmet.kocak16@hotmail.com