Ahmet Koçak yazdı; CUMHURİYETİMİZİN YÜZ YILI-2
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
Müzik
Cumhuriyet olmasaydı;
Âşık Veysel uzun ince bir yoldan gidemezdi gündüz gece.
Muharrem Ertaş, Avşar ellerini kaldırıp göç ettiremezdi.
Oğlu Neşet Ertaş gönül dağımızı yağmur yağmur boran edemez, can özümüzden akamazdı sel gizli gizli.
Âşık Mahsuni Şerif yüz altmış üç türkü yakamaz; dört yüz elli üç plağı, elli sekiz kaseti olmaz; dumanlı dumanlı oy bizim ellerimiz olmazdı.
Musa Eroğlu sevgilisinin diyarına telli turna ile selam gönderemezdi.
Yıldıray Çınar çarşambayı sele vermezdi.
Sazıyla orkestra gibi ses çıkarabilen Ali Ekber Çiçek’ten Haydar haydar türküsünü dinleyemezdik. Sebahattin Ali Sinop Cezaevi’nde ‘Aldırma Gönül’ü yazamaz, Edip Akbayram seslendiremezdi. Dünyanın adaletini beğenmeyen Selda Bağcan “Adaletin bu mu dünya?” diye sormazdı.
Muzaffer Sarısözen dokuz bin türkü derleyemez, yüzlerce sanatçıyı TRT’ye kazandıramazdı.
Altmışlı, Yetmişli yılların radyolarından Ürgüplü Refik Başaran, Feride’sine; “dam başında sarı çiçek oy oy! Burdan gidek Ürgübe göçek”, diye seslenemezdi.
Zekeriya Bozdağ’ın mor koyunu meleyip gelemezdi.
Hacı Taşan, Bu gün ayın ışığında, “yine nereden geliyon da mahlenin yakışığı” derken; bek galabalık yerde olduğumuz için çok diyeceğimizi diyemezdik.
Özay Gönlüm ’ün üç sazından; sabahtan beri düğünde oynayan karısının: “Ben oynamaya doyamadım. Anahtarı belimden çöz de al Mustafali” dediğini duyamazdık.
Ruhi Su’nun tok sesinden Ankara’nın taşına, gözlerimizin yaşına bakamaz, Kemal Paşa’yı uyandırıp “kan ağlıyor Anadolu” diyemezdik.
Çekiç Ali, sarı yazmayı yakıştıramazdı güzele. Gül benzi dönmezdi gazele.
Nida Tüfekçi Yozgat sürmelisine dersini verip ezber ettiremezdi.
Nuri Sesigüzel, Yeşil ördek gibi göllere dalamazdı.
Muzaffer Akgün’le yine gam yükünün kervanı gelmezdi.
Nezahat Bayram’la Kara trenin gelmesini, düdüğünü çalmasını beklemezdik.
Saniye Can ile keklik gibi kanadımızı süzemezdik.
Bircan Pullukçuoğlu ile yüce dağ başına bir ateş yakamazdık.
Bedia Akartürk bir çift turna göremezdi dururken dalda.
Neriman Altındağ Tüfekçi’yle kışlaları doldurup boşaltırken Gülşen Kutlu, Asker yolu beklemezdi gününü saya saya. Esmeray, gel teskere, gel teskere diye tutturamazdı.
Tüm Anadolu bunları dinlerken birden batı çalgıları karışmazdı işin içine. Aranjmanlar çıkamaz;
Cem Karaca Namus belasına mapus damlarına düşmez, Barış Manço lambaya püf demezdi.
Bunları duyan Erkin Koray fesuphanallah çekmezdi.
Erol Büyükburç nağmeleri inletemez, Ersen Dadaşlar bize “aman tertip can tertip” diye seslenemezdi. Erol Evgin’in aah bu hayat çekilmez sevdan olmasa diye sızlanmazdı.
Melike Demirağ bizimle arkadaş olamazdı.
Yeliz “bu ne dünya kardeşim?” diye sorarken Şenay, sev kardeşim demezdi.
Nil Burak birisine birisine aşık olamaz; Füsun Önal Ah nerede vah nerede diyerek kaybettiği aşkını aramazdı.
Aşktan ümidini kesen Ajda Pekkan Eurovision’da, aman petrol canım petrol diyerek petrole aşkını ilan etmezdi.
Sezen Aksu, şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler diye kaybolan yıllarını aramaya çıkmazdı.
Dünya yıldızı Tarkan, şıkıdım sıkıdım oynayamazdı.
Atatürk’ün müzik eğitimi için yurt dışına gönderdiği; Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar, Necil Kazım Akses gibi müzik insanları yanında; İdil Biret, Fazıl Say, Gülsin Önay gibi dünyaca ünlü piyanistlerimiz, Suna Kan gibi keman virtüözümüz olmazdı. (Devamı yarın)
ahmet.kocak16@hotmail.com