Ahmet Koçak yazdı; HABER YAPAYIM DERKEN HABER OLDUM
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
Gazetelerinde köşe yazısı yazdığım patronlar, köşe yazısından çok haber yazısından hoşlanır sık sık;
“haber yazısı yazar mısın? Basın duyurularını göndereyim” derler. Ben köşe yazısı yazmayı
yeğlerim. Köşe yazısı yazmak kolaydır. Oturduğun yerden hayal gücünün sırtına bin; gez de gez, yaz
da yaz. Haber öyle değildir. Haber yaparken oraya gitmek, resimler çekmek, konuşmaları ve aktiviteyi
pür dikkat dinlemek, video kaydı almak gereklidir ve yorucudur. Çoğunlukla üşenir gitmem.
Geçen bir sürü duyuru geldi. Listeyi önüme aldım, uzun uzun inceledim. Sonunda büyük bir özel
okulun kuruluşunun ellinci yılı kutlaması ilgimi çekti. Ne de olsa serde eğitimcilik var. Bindim
belediye otobüsüne okulun olduğu bölgeye yakın bir durakta indim. Okul oraya gelen basın
mensuplarını alıp okula götürmek için servisler getirmiş. Servise binip okulun gösterişli binasının
önünde indim.
Her yer süslenmiş. Birbirinden şık öğretmen ve öğrenciler bize yardımcı oldular. Resimler çektim. Bir
ara tuvalet gereksinimi hissettim. Görevlilere sordum. Tarif etti. Yürü Allah yürü bulamıyorum bir
türlü. Sora sora Bağdat bulunur da tuvalet bulunmaz mı? Buldum da kapısına kum yığmışlar. Belli ki
tadilat var. Şaşkın ve sıkışmış vaziyette sağa sola bakınırken bir adam Hızır gibi yetişti;
“Bahçede bir tuvalet biliyorum. Birlikte gidelim. İlk ben girerim ona göre” dedi. “Tamam” dedim
düştüm peşine. On dakika kadar ağaçların arasındaki patikalardan yürüdük. Okul binasından iyice
uzaklaştık. Ara ara su birikintileri olan bir yere geldik. Suyu taşmış bir havuz var. Adam:
“Sen burada bekle. Ben gireyim. “dedi. yerdeki taşlardan seke seke çukurda bir yere merdivenlerle
indi. Tuvalet yer altında olmalı. Adam çıkana kadar sıraya sekiz on kişi daha girdi. Olacak iş miydi
okul için tören yap tuvaleti de tadilata sok. Derken bir görevli geldi:
“Dün akşam tuvaletler tıkanmıştı. Arkadaşlar buradaki tuvalet bahçıvanındır ve tek odalıdır.
Buyurun sizi başka bir tuvalete götüreyim.” dedi ve adamları bir minibüse bindirdi. Ben ön sırada
olduğum için gitmedim. İçerideki adam çıkana kadar havuzun taşan suyu adamın sekerek gittiği
taşların üzerini bir karış suyla doldurdu. Artık ayakkabılarım ıslana ıslana merdivenlerden inip tek
odalı tuvalete zor attım kendimi. Aman Tanrım bu ne rahatlık, bu ne mutluluk! Ömrümde bir iki kez
yaşadığım mutluluğa bir yenisini daha eklemiş oldum böylece.
Bu sefer de havuzun taşan suyu merdivenlerden şarıl şarıl akarak tuvalete gelmesin mi. Bu durumda
mutluluğum fazla sürmeyecek. Hemen dışarı attım kendimi. Merdivenlerden coşarak akan su diz
kapaklarıma kadar sırılsıklam etti.
Ayakkabılarım su ile dolduğu için “vırç vırç” sesler çıkararak başka bir binaya girdim. Okulun çıkışını
sormak için birini arıyordum. Baktım balkonda ayaklarını balkondan aşağı sarkıtıp oturan bir kız
öğrenci var. Balkona çıktım. Balkon emanet, sallanıyor. Aşağıya doğru baktım ki uçurumum
üzerindeyim. Hemen balkon demirlerine yapıştım.
“Kızım burası tehlikeli bir yerdir. Hemen içeri girelim.” diye bağırdım. Ayaklarını boşlukta
sallayarak şarkı söyleyen kızda hiçbir korku izi yok.
“Amca sen ne geziyorsun burada. Sen de mi benim gibi tören sevmezsin?”
“Gazete için haber yapayım diye geldim. Gelmez olaydım. Yolumu kaybettim. Balkon çökecek.
Hemen içeri girelim. Sonra konuşuruz.” diye telaşla bağırdım.
“Demek haber yapmaya geldin. Gazeteciye benzemiyorsun. Takım elbise falan… Bu ne hal? Her
yerin ıslanmış, ayakkabıların çamur içinde. Aslında sen haberlik olmuşsun. Korkma! Çökmez.
O gördüğün uçurum resimdir. Burası yanılsama balkonudur. Yerden bir buçuk metre
yüksekteyiz aslında.”
“Gözlerime mi inanayım sana mı? Buranın çıkışı ne tarafta onu söyle gideyim buradan hemen.”
“Şu sağdaki patikadan batı yönüne doğru yürü çıkışa varırsın.” dedi. O sırada bir erkek öğrenci
balkonun önünden geçti. Çocuğun omuzları balkon hizasındaydı. Kız doğru söylüyormuş.
Dediği patikadan batı yönüne doğru yürümeye başladım. Patikanın solunda iki metrelik bir duvar var.
Sağ tarafı uçurum. Bu şehirde böyle korkunç yer olduğunu bilmezdim.
Köpek sesleri duydum. Gittikçe yaklaştılar. İki vahşi köpek duvardan bana doğru dişlerini göstererek
havlamaya başlamasın mı? Köpeğin biri üzerime atladı. Aşağı eğildim üzerimden geçip uçurumdan
aşağı düştü. Diğeri de üzerime atlayınca sağ kolumu kaldırıp korunmak istedim. Köpek ceketimin
koluna dişlerini geçirip uçuruma doğru sallanır vaziyette kaldı. Ha bire kolumu ısırmak için hamleler
yapıyor. Baktım kurtuluş yok sol elimle ceketin cebindeki cep telefonumu pantolonun cebine koydum.
Ceketi çıkarıp kurtulmaktan başka çare yoktu. Ceket köpeğin ağırlığından dolayı gergideydi. Sol
kolumu zorlukla çıkardım. Kolum çıkınca ceket kendiliğinden üzerimden sıyrıldı, köpek ceketimle
birlikte uçuruma düştü. Tam kurtuldum derken iki köpek daha gelmesin mi? Bu köpekler akıllıymış;
üzerime atlamak yerine dikkatlice patikaya indiler. Olanca gücümle kaçmaya başladım. Patika bir
yerde sona erdi. Yüksek duvara yapışık beton bir elektrik direği gördüm. Direğin tel bağlamak için
konulan kola atladım ve direğin gövdesine yapıştım. Aşağı doğru bir baktım ki korkunç bir uçurum
üzerindeyim. Bereket ki direkte elektrik telleri yok. Köpekler bana yetişemiyor ama direk bastığım
koldan yarım metre aşağıdan kırılmış paslı bir demir tutuyor. Direk sallanıyor. Yavaşça elimin birini
duvara atıp sağlam bir destek buldum. Köpeklere göremediğim biri bir ıslık çaldı gittiler. Islık çalan
adam beni görsün diye:
“İmdat! İmdat!” diye defalarca bağırdım adam duymadı.
Köpeklerden kaçarken daha beter bir duruma düştüm. Geri patikaya geçemem. Oraya nasıl atladığıma
akıl erdiremedim. Korku insana ne rekorlar kırdırıyor.
Bir süre sonra üşüyüp titremeye başladım. Hava soğuktu ve ben dizden aşağısı ıslak, kısa kollu
gömlekle kırık bir elektrik direğinin tepesindeydim. Sabah giyinirken uzun kollu gömlekler
ütülenmemişti. Nasıl olsa ceketin üzerine giyeceğim görünmez diye kısa kollu gömlek giymiştim.
Bunların başıma geleceğini nereden bileyim?
Duvardaki elimi sağlam tutarak cep telefonunu elime aldım. Tek elle kullanma yeteneğim gelişmediği
için zorlanarak 112’yi aradım. Karşıda Mavi boyalı bir bina gözüküyordu. Elektrik direğinin tepesinde
olduğumu, direğin de kırılmak üzere olduğunu, özel okulun bahçesinde olduğumu söyledim. “Etrafta
gördüğün bir bina, bir yazı var mı?” diye sordu telefondaki ses. Tam o sırada telefonun şarjı
bitmesin mi? Titreyerek, direğe ve duvara yapışık vaziyette beklemeye, ya şimdi bayılırsam diye
düşünmeye başladım.
İtfaiye ve ambulansın siren seslerini duyunca çok mutlu oldum. İtfaiye aracı merdivenini yaklaştırdı.
Kabindeki itfaiyeci beni kabine geçirdi. Aşağısı gazeteci doluydu. Kimi resim çekiyor, kimi canlı
yayın yapıyordu. İçlerinde tanıdıklarım da vardı. Haber yapayım derken haber olmuştum. O
yaramaz kız beni köpeklerin olduğu bölgeye bilerek göndermişti. Bir daha haber için bir yere
gitmemeye, konforumdan ödün vermeden köşe yazmaya karar verdim.
ahmet.kocak16@hotmail.com