Ahmet Koçak yazdı; HAYRET BİR ŞEY!
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
Son seçimde oyumu kullanmak için okula doğru giderken emekli memur bir hemşerimle karşılaştım. Karısı on metre önde, o arkada oylarını kullanmış geliyorlardı.
“Çapanoğlu nörüyon?”(her karşılaştığımızda öyle der ama benim de onun da Yozgat merkezde yaşayan Çapanoğullarıyla bir kan bağımız yoktur. Tıpkı Osmanoğullarıyla bir akrabalığımız olmadığı gibi.)
“Nörüyüm hemşerim iyiyim.” diyerek Yozgatlıca yanıtladım ve devam ettim:
“Eskiden kadınlar kocalarının arkasından yürürlerdi. Siz, baya modern bir aile olmuşsunuz. Yenge senden önde yürüyor. Kutlarım sizi! Hemşerim olarak sizinle gurur duydum.” dedim. Karısı dayanamadı söze girdi:
“Ne arasın gelen geçenle konuştuğu için arkada kaldı.” diye durumu açıkladı. Hayal kırıklığı yaşadım. Modern bir görüntü vermesinin rahatsızlığı yüzüne yansıyan hemşerim konuyu değiştirdi;
“Oyumuzu hayıllısıyla Cumhura virdik. Ne yani teröristlerle ile iş tutan Millet İddifağına mı virecadik?” dedi.
“Hemşerim oy vermekte özgürsünüz. Dilediğinize verirsiniz. Ben ne diyeyim?” deyip yoluma devam ettim.
Üç ay sonra yolda yine karşılaştım hemşerimle. Ben bir şey demeden başladı:
“Emehli mayışlarına yüzde yiırmi beş zam yaptı hokumat. Asgeri ücretten bin lira aşşa oldu aylığım. Bunnara kim oy virdi de seçti? Ben nasıl geçinecağam şincik?”
“Hemşerim ben bu hükümetin yeniden seçilmesine sevindim.” demem ateşe körükle gitme etkisi yarattı, kaşlarının çatıp sesini yükselterek yanıtladı;
“Bırah allasen neyine sevindin? Gosgoca oğretmen adamsın; sen de mi maharna yiye yiye böyle oldun?”
“Ekonomi berbat durumdaydı seçimden önce. Seçimden sonra böyle olacağı belliydi. Kim bozdu ise o düzeltsin” dedim. Aynı kızgınlıkla devam etti;
“Ne gozel Gılıçdar on beş bin gayme bayram ihramiyesi virecadi. Aha şu giden de bunnara virdi oyunu. Cumhur diyin ölüyor. Cami bahçelerine git de orda gonuşan yobazları bir diğne de gor. Neler diyorlar neler? İnsanın ahlı mantığı şaşıyor. Şincik yedi bin beş yüz mayiş ile sürünsünler. Gerçi o cahiller kaç lira mayiş aldıklarını bile bilmezler ya neyse…” demesin mi? Çok şaşırdım ağzımdan sadece “Hayret bir şey!” sözü çıktı.
Oy kullanmaktan gelirken söylediklerini yüzüne vurmadım. O unutmuştu. Zaten o kadar çok kişiyle konuşur ki, anımsaması zordur. Baktım daha çok sızlanacak, hükümet aleyhinde atıp tutacak; izin isteyip ayrıldım.
İlerde Mehmet beyle karşılaştım; hal hatır, hal ve gidiş, zamlarla yaşayıştan konuştuktan sonra,
“Gel Ahmet Bey benim oğlanın başından geçenleri anlatayım” dedi ve devam etti:
“Yılbaşından sonra, son zamlar gelmeden önce on günlük tatil almıştım. Haziranın ortalarında tatile gittik. Yedi yaşında olan oğlumla çarşıda gezerken Cuma salası verildi.
“Hadi oğlum seni otele bırakayım da cumaya gideyim” dedim.
“Bana dondurma alırsan giderim” diyerek rüşvetle iş yapmaya başladı kerata.
“Tamam” dedim. Oğlan en pahalısından paketli bir dondurmadan istedi. Baktım cebimdeki para yetmiyor “ O kadar para verilir mi bir dondurmaya?” diye çıkıştım, almadım. Canı sıkıldı. Belki sonra alır ümidiyle ayak sürüyor, otele gitmek istemiyordu. “Ben de seninle cumaya gideceğim” diye tutturdu. Camiye girdik. Beni taklit ederek namazını kıldı. Camiden çıktık cemaatten yaşlıca bir adam geldi oğlanın saçlarını okşadı:
“Demek sen küçük yaşta cumaya geldin?Aferin sana!” derken eline yirmi lira tutuşturdu. Olmaz, verme, alışmasın falan desem de bizim oğlan parlayan gözlerinden parayı vermeye hiç niyetinin olmadığını anladım.
“Baba bak duam kabul oldu!” derken yüzü gülüyordu keratanın.
“Nasıl dua ettin? Duanda ne istedin?” diye sordum;
“Allah’ım bir yirmi lira ver, o dondurmadan alayım” diye dua ettim baba” dedi.
“La oğlum keşke “ babam bir ev alsın” diye dua etseydin kabul olacakmış” diye takıldım.
Hemen dondurmacıya gittik. Dondurmayı yedi. Çok mutlu oldu.
“Baba cumaya kaç gün var?” diye sormaya başladı bu kez. Cumadan, namazdan haberi olmayan çocuk cumayı iple çekmeye başladı. Çıkar dünyası işte.
Tatilimiz bitti evimize döndük. Her gün soruyor; “Cumaya kaç gün var?” diye; beş gün, dört gün, iki gün derken Cuma vakti geldi. Peşime takıldı. O cuma namazından sonra kimse bir şey vermedi. Ertesi cumayı beklemeye başladı. O cumayı da iple çekti. Yine bir şey veren olmadı. Artık “cumaya kaç gün var? “diye sormuyordu. Ertesi Cuma “Cumaya gelmiyor musun oğlum?” diye sordum.
“Hayret bir şey ya baba kimse para vermiyor! Ben bir daha cumaya mumaya gitmem.” dedi arkasını dönüp gitti.”
Kemal Beyle vedalaşıp, bu iki güzel olayı yazmak için eve döndüm.
ahmet.kocak16@hotmail.com