Haberde Bursa

Ahmet Koçak yazdı; KAHVEDEKİ ALİM

19.08.2023

Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;

Alış veriş ve sarı sıcak beni yordu. İlk önüme gelen kahvehaneye girdim. Fiyatından korksam da; paraya kıyıp, bir bardak çay içmeye karar verdim. Aslında yanına çıtır çıtır bir simit ile üçgen eritme peynir almak aklımdan geçti ama içimden bir ses; “o kadar da değil! Abartma istersen!” deyince vaz geçtim.

Çay gelene kadar etrafta oturan, okey veya iskambil oynayan insanları inceledim; giysileri sıradan, beslenmeleri karbonhidrat ağırlıklı; emekli, genç, yaşlı insanlar gibi geldi bana. İçeri giren biri:

“Millet bakın size bir haberi okuyayım da ne haldeyiz anlayın; “Çeşme’de beach e girmek isteyen bir kadını içeri almamışlar, “Kiloluları almıyoruz” demişler.  O sahilde büyük çoğunluğu yabancı turist olduğundan Türkleri böyle sudan bahanelerle içeri almıyorlarmış.”

Okey taşını sertçe vuran adam;
“Orta direk çöktü. O kadın Çeşme’ye denize girmek için gitmiş olmakla şanslıdır. Hiç gidemeyenler var.” Beyaz namaz takkesini kafasında unutmuş badem bıyıklı:

“Kadın başına ne işi varmış oralarda. Evinde otursaymış.  İyi ki almamışlar.” Öfkeli bakışlar kendisine yönelmesiyle kısa bir pişmanlık yaşayan badem bıyıklıya karşısındaki adam yanıt verdi:

“Mahmut, mesele o değil. Haberin meali; biz kendi ülkemizde istenmeyen, ir denen duruma geldik. Yoksullaştık. Paramızın değeri düştü ve yaşayanlar yabancılar oluyor.”

“Ne yoksullaştık mı? Ben öyle olduğuna inanmıyorum.  Alışveriş merkezleri, lokantalar dolup taşıyor, yollar arabalarla dolu Alim abi” Alim:

“ O gördüklerin ülkenin kaynaklarının büyük çoğunluğunu elinde tutan yüzde onluk kesimdir. Sen gidebiliyor musun?”

“Gidemiyorum. Yedi bin beş yüz lira aylıkla gidemem ama buna da şükür.” Okey taşını setçe vurup biten adam Mahmut’u da bitirmek istercesine;

Şükür mü? Daha geçen ev sahibinin “ya evden çık ya da kirayı yedi bine çıkar,” dedi diye dert yanıyordun. Ev bulabildin mi?”

“Hayır bulamadım. On binden aşağı kiralık ev yok. Altı bin beş yüze anlaştık.”

Kalan bin lira ile gül gibi geçiniyorsun, öyle mi?”

“Köydeki tarlalardan gelen icar olmasa açım.” Alim:

Hepimiz parasız kaldık. Babam, “parasız adam gereksiz adam” derdi. Bizler artık gereksiz insanlarız.” (Herkesin babası, “sen doğru ol, eğri cezasını bulur” derken bu adamın babası değişik bir şey söylemiş.)

Köşede konuşmaları dinleyen EYT’li olup hala aylık bağlanmayan Veysi konuyu değiştirmek istercesine;

“Korumalarla, çalım satarak gezen bir imam var biliyorsunuz, “Hatay Arap kentidir. Fransızların yönetimindeyken daha iyiydi, ezan okunuyordu. Türklere geçtikten sonra ezan okunmaz oldu.” dedi. Bence bizimkilerin Arap hayranlığı biraz karşılıksız aşka benziyor. Bir millet dört yüz yıl yönettiği bir ırka neden hayran olur, anlamış değilim. Bu konuda siz ne dersiniz dostlar?” Mahmut:

“Adam doğru söylüyor.” Mahmut’a doru kızgın bakışların yöneldiğini gören Alim:

Ezan okunmadı diyor da, yalan söylüyor. Türkçe olarak okundu. Arap hayranı o İmam, insanların yazdığı, namaza çağrı olan ezan Arapça okunmazsa okunmamış sayıyor besbelli. Hem Hatay Arap yurdudur demek tarihi bilmemektir. Kırk üyeli Hatay meclisinin 22 Türk üyesinin oylarıyla ve anlaşmayla katılım gerçekleşti.” (Alim dikkatimi çekti ve hangi meslekten emekli olduğunu merak etmeye başladım.)

“Madem öyle benim de bu söyleşide bir tuzum olsun” diyen Ayhan devam etti:

“Youtube’da “cumhuriyet ne zaman ilan edildi” diye soruyorlar, insanlar bilemiyor. Cumhuriyet ne zaman ilan edildi hadi bilin bakalım?”

Youtube’dakine benzer yanıtlar gelmeye başladı;

-23 Nisan 1919

-29 Ekim 1923

-19 Mayıs 1453… (Gülme komşuna gelir başına) O cahillerin devamının bu kahvede de olduğunu anlayan Alim:

Tarihleri karıştırmamak için tarihi iyi bilmek gereklidir. 19 Mayıs 1919 Atatürk Samsun’a çıkar, Kurtuluş Savaşı başlar. 23 Nisan 1920’te Meclis açılır. 30 Ağustos 1922’de Zafer kazanılır. Zaferin ardından, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilir.” Ben söze girdim:

“Merak ettim Alim Bey, siz ne iş yapıyordunuz?”

“Emekli öğretmenim”

Her kahveye bir Alim gerekliymiş. Konuşmalarınızı dinleyince böyle düşündüm.” dedikten sonra garsonun; “bir çay içip iki saattir oturuyorsun birader. Burası söğüt gölgesi mi?” der gibi bakışlarından rahatsız olup, kahveden ayrıldım.

Eskiden olsa iki saat daha oturur, beş dizilik yazı yazardım. Yaşam koşullarının zorluğu, yaşamımızı, isteklerimizi, davranışlarımızı olumsuz yönde etkiliyor. Zamlar böyle devam ederse bu kadar sosyalleşmeyi de rüyamızda göreceğiz.

Zor günlerin çabucak bitmesi dileklerimle…

ahmet.kocak16@hotmail.com

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>