Haberde Bursa

Ahmet Koçak yazdı; MAHKEME KARARI HERKESİ BAĞLAR (1)

04.03.2023

Köşe yazarımız Ahmet Koçak kaleme aldığı yazıda;

TANIŞMA

Hayati Yıldırım’ı iki yıl önce ‘Bir Kuple Şiir, Bir Kuple Nağme’ etkinliğini sunarken tanımıştım. Güzel sunumu, davudi sesiyle duygulu şiir okuması ve tatlı-sert, titiz tarzıyla dikkatimi çekmiş ve birkaç yazımda kendisini yazmış, bazen de takılmıştım. Ya asker ya da sanatçı olabileceğini tahmin etmiştim. Onu düşünürken (Soyadının çağrışımıyla olsa gerek) hep Harbiye Marşı;  “Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız,/Tufanları gösteren, tarihlerin yâdıyız, Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti, Cehennemler kudursa, ölmez nigâhbanıyız…” gelirdi aklıma nedense. Yanıtını bu buluşmada almıştım.

13 Kasım 2022 tarihinde “Ruhumdaki Sızı” adlı yazım bir mahkeme kararıydı. Kararda kibar insan Hayati Yıldırım, benimle buluşmaya ve çay ısmarlamaya mahkûm edilmişti.

BULUŞMA

Bu karara 2 Mart 2023 Perşembe günü uyduk. Uymak zorundaydık ve mahkeme kararı herkesi bağlar değil mi? Hayati Beye telefon ettim. Karara ne zaman uyacağımızı sordum. “İnsanları rahatsız etmekten çok çekinirim.  O nedenle sizi aramadım.” dedi. “Kurtulmak istiyor musunuz?” diye sordum; “Evet çok” dedi. Timurtaş Paşa durağında saat on altıda buluştuk. Tahtakale civarlarında bir süre sakin bir kahve aradık ve bulduk. Bir köşeye tek bir masa sığdırmışlar ve o masa tam bize göreydi. Çaylarımız geldi…

BİR ÖMRÜN ÖZETİ

Hayati Yıldırım Anlatıyor;

“Bulgaristan Kırcaali’ye bağlı, kartal yuvasını andıran Dedeler Köyü’ndeniz. Ben Filibe ‘ye bağlı Asenovgrad (Istanımaka) kasabasında 1949 yılında dünyaya gelmişim. Ailenin tek çocuğuydum o zamanlar. Bursa’ya geldikten çok sonra iki kardeşim daha dünyaya geldi.

Babam, önceden Bursa’ya yerleşen dayısının yanına Bursa’ya göç etmemiz gerektiğini söyledi. 1950’li yılların başlarında buraya göçtük. Şimdiki Sinandede Mahallesi’nde (O yıllarda Ankara Yolu’nun altında yapılaşama yasaktı ve hiçbir yerleşim yoktu. Bizim yerleştiğimiz bölgede de birbirine uzak tek tük evler vardı) bir tütün tarlasının doğu kıyısından aldığımız 150 metrekarelik bir arsaya kerpiç bir oda yaparak yaşamaya başladık. Tütün tarlasının doğusunda altı yedi kişinin zor kucaklayacağı kalınlıkta kestane ağaçları vardı. Babam suya batırıp çıkardığı altı gözlü kerpiç kalıbını samanla karıştırılmış çamurla doldurur, yavaşça çekerdi. Ben kerpiçleri yan döndürerek kurumasına yardım ederdim. . Kurtbasan’ı kurtların bastığı yıllardaki gibi tek göz evimizi de çakallar basar,  geceleri ulurlardı. Tuvalet uzaktaydı. Beni geceleri ya annem ya da babam tuvalete götürürdü. Evimize zamanla yeni odalar ekledik. Üzerine bir kat daha çıktık. Şu anda ellerimle kuruttuğum kerpiçten yapılma baba evinde oturmaktayım.

Babam sakız imal eder satardı. İstanbul’dan parafinle sakız mayası alır gelirdi. Sakız mayası taş gibi sert ve eritmek için ufak parçalar halinde kırıldığında kırık parçalar jilet gibi keskin olurdu.  İçine parafin katıp eritirdi ve yumuşamasını sağlardı. Yaptığı sakızları alır çevre illerde satardı. Bazen haftalarca eve gelmediği olurdu.

Sinandede’den Davutkadı’ya doğru çıkan otobüs ve dolmuşların geçtiği yol o zamanlar dereydi. O derenin kenarındaki bahçelerden yürüyerek Yıldırım Camii’nin karşısındaki Yıldırım İlkokulu’na giderdim. Bir buçuk yıl sonra Davutkadı İlkokulu açılınca oraya gitmeye başladım. 1960 İhtilali olduğu yıl ilkokul bitirme sınavlarına girerek Davutkadı İlkokulu’ndan mezun oldum.  Ortaokulu da Çelebi Mehmet Ortaokulu’nda okudum. Benim ortaokulu bitirdiğim yılda Bursa’da; Erkek Lisesi, Kız Lisesi, Kız Enstitüsü, , Ticaret Lisesi ve Tophane Meslek Lisesi ve yeni açılan Atatürk Lisesi vardı sadece. Erkek Lisesi o zaman için Türkiye’nin en popüler liselerinden biriydi. Ben okuması daha kolay olduğu söylenen yeni açılan Atatürk Lisesine gitmek istiyordum. Babam bana pek karışmazdı ama Erkek Lisesi’ne gitmem için ısrar ediyordu Neden diye sorduğumda; “çünkü Erkek Lisesini bitirdiğinde giremeyeceğin üniversite yoktur” diyordu. Mecburen Erkek Lisesi’ne kaydımı yaptırdım. Birinci dönem ve ikinci dönem yedi sekiz zayıf gelince okulu bıraktım. Zaten yaz tatillerinde simit satar, çeşitli işler yapar, marangoz yanında çalışırdım. Parmağımı kestirince marangozdan ayrıldım.

Okumam lazımdı. Eskişehir’de astsubay okulu sınavlarına katıldım. Kazandım. Mülakat sınavına da katıldım. Yapılan mülakata girenler yarım saat, bir saat sonra yüzleri kıpkırmızı olmuş, sarsılmış bir halde çıkıyorlardı. Sıra bana geldiğinde sekiz, on kişiden oluşan heyetin başında olan adam adımı falan sordu “gölleri say bakalım?” dedi. “Apolyont… “diye saymaya başladım. (Apolyont, Uluabat Gölü’nün eski adıydı) devamını söylememe fırsat vermeden;

Tamam çıkabilirsin. Biz sonucu sana bildiririz.” dedi. En erken ben çıkmıştım.(Devam edecek)

ahmet.kocak16@hotmail.com

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>