Haberde Bursa

Ahmet Koçak Yazdı; MUSALLAT SAVAR -2

23.07.2022

Köşe yazarımız Ahmet Koçak kaleme aldığı yazıda; “Tarikatların, hocanın dediği şarlatanların kanallarını hiç izlemez hemen atlardım. Baktım benim adamım yine ekranda metafizik işleriyle iştigal ediyor. Sakallı, şalvarlı, çember sakallı biri değil. Modern görünüşlü. Şimdilerde moda olan kirli sakalı var. Halka yardımcı olmak için kolları sıvamış, amme hizmetine devam ediyor(?) “Yazzık gıı! Ne yapsın, ekmek parası kazanmasın mı?” Kendisi -aslı varsa- tıp doktoru imiş. Belki de görevden atılmıştır, bilemiyorum. “Biz, elimizden geleni yaptık. Bundan sonrası Allah’a kalmış,” diyen, doktorların yarım kalan işlerini tamamlıyor gibi. Önce gırgırına, sonrasında dikkatle, ardından abonesi olup izlemeye başladım. Bendeki çaresizliği artık siz hesaplayın. “Alo! Selamünaleyküm kardeşim” “Hoş bulduk hocam.” “E, Allah’ın selamını almadın?” “Kusura kalma hocam aleykümselam heyecandan oldu muhterem hocam.” “Buyurun sorununuzu anlatın. Dinliyorum.” “Hocam ben yirmi bir yaşındayım.

Bende de annemde de sol kol ağrısı var. O kadar doktora gittik bir çaresini bulamadık.” “Anlıyorum. Siz herhalde kalp sorununuz olduğunu düşünüyorsunuz.” “Öyle hocam. Nasıl bildiniz? Ocağına düştük! Kurtar bizi!” “Kurtarırız inşallah. Adını, anne adını ve ikinizin doğum tarihini; gün ay olarak söyle kardeşim.” “Adım, Lütfullah. Ben, 01. 02. 2000, annem…” “Şimdi besmele çek, gözlerini kapat kardeşim.” “Bismillahirrahmanirrahim kapattım hocam.” Hoca dudaklarını kıpırdatıp dualar okuyor; bu dualar bazen sessiz, bazen sesli oluyor. Birkaç saniye sonra hoca: “Göğsünde bir ağrı, bir basınç hissediyor musun?” “He, çok az bir basınç var göğsümde. Sol kolumdaki ağrı olduğu gibi duruyor hocam.” “Anladım. Sizde musallat olduğunu bildirdiler bana.” “Ne musallası hocam? Daha yirmi bir yaşındayım.” “Musalla değil, musallat kardeşim.” “Ha musallat. Anladım. Ne yapacağız hocam?” “Size altı yıl evvel tek katlı bir evde musallat olmuş üç harfliler.” “Hocam biz beş katlı evde oturuyoruz.” “O zaman geçmişte gittiğiniz tek katlı evin kapısına yağ sürerek yapmışlar. Hiç, bir yakınınızın tek katlı evi yok mu?”

“Var hocam dedemin köydeki evi tek katlı. Orada olmuş olmalı.” “Bu musallatı çözeceğim inşallah. Televizyonun sesi açık mı? Onu kısarsanız sizi daha iyi duyarım.” (Hoca, telefon ile uzaktan musallatı çözüyor ama uzaktan televizyonun sesini kısamıyor.) “Hocam televizyon yok bulunduğum yerde. Telefonla konuşuyorum.” (Hoca, üç harflilerin musallatını çözüyor ama odada televizyon olup olmadığını da bilemiyor.) “Ha iyi o zaman. Bu sorununuz çözüldü. Bir daha musallat olmamaları için aşağıdaki telefonu arayın. Asistanlarım size tarafımca okunmuş bir şeyler (tertip) gönderecekler. Onları aldıktan sonra sihir, büyü, nazar, musallat gibi musibetlerden korunmuş olacaksınız Allah’ın izniyle.” diyor ve başka bir telefona geçiyor. Bu programı izlemeyi düşündüğüm için kapıları, pencereleri sıkıca kapatıp öyle izlemeye başlamıştım. Diğer telefona bağlandı muhterem: “Alo. Selamünaleyküm.” “Ve aleyna aleyküme selam hocam şükür kavuşturana.

Bir haftadır arıyorum. Bir türlü düşürememiştim.” “Öyle, yoğun bir trafik var. Vatandaşların teveccühleri. Buyurun sizi dinliyorum.” der demez benim salondan acayip sesler gelmeye başladı. Sanki rafta olan tencere tavalar olduğu gibi yere düşmüş gibi sesler duydum. Zincirleme sıçramalar yaşadım. Aklıma ilk deprem geldi. Baktım avize sallanmıyor. Deprem değil. İkinci aklıma gelen, bu programı izleyince üç harflilerin bana da musallat olabilecekleri oldu. Senin nene gerek böyle programlar izliyorsun. Elim telefona gitti. Acil bir durum vardı ve hoca efendiye ulaşmam gerekliydi. Korku ve panikten ekrandaki numarayı silik görmeye başladım. Belki acil durumlar için servisleri olabilir ümidi ile zor şer numaraları tuşladım.

Tabi, meşgul. Ekranda görüntüler var ama ben korkudan, panikten ses duyamaz, duyduklarımı anlayamaz vaziyetteydim. “Ya herro, ya merro” aşamasına geçince salona çıktım. Baktım, rafta olan tencere tavalar rafla birlikte yere saçılmış. Aldığım, verdiğim bilimsel eğitim beni “ne sebep oldu buna” diye düşündürdü. Araştırmaya başladım. Fail, çuvalların arasından bana bakıp, “miyav” dedi. O da korkmuş seslerden. Bir köşeye saklanmış. Bir fırsattan yararlanıp içeri girdiği anlaşılan kedinin sebep olduğunu, musallatla ilgisinin olmadığını anlayınca rahatladım. Artık kırılan dökülenleri dert etmemeliydim. Cana gelmesin de varsın mala gelsin. Büyük bir badire atlatmanın rahatlığı içinde; korkmuş kediyi de yanıma alıp programı izlemeye kaldığım yerden devam ettim. ahmet.kocak16@hotmail.com

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>