Ahmet Koçak Yazdı; NASIL EVLENDİNİZ?
Köşe yazarımız emekli eğitimci Ahmet Koçak yazısında;
İkinci teneffüsün on dakikasını geçirmek için öğretmenler odasına girdim. Odada beş kadın öğretmenin arasında tek kalmış, emekliliği dolmuş uzatmaları oynayan Bilal Bey’i kadın öğretmenlerin sıkıştırdıklarını gördüm. Sohbetleri yeni başlamış gibiydi.
“Bilal hocam nasıl evlendiniz yengeyle?” O geçiştirmek için:
“Herkes gibi evlendik işte.” diye savuşturmaya çalıştı.
“Yani arkadaşlık, flört, nişanlılık döneminiz olmadı mı? Sizin yörede nasıl oluyor bu işler?” diyorlar, O: “Bizim ora Türkiye’nin dışında değil ki farklı olsun? Sizinki nasıl olmuşsa bizimki de öyle oldu işte.” dedi. Bir türlü ağzından laf alamıyorlardı. Ders zili çaldı hepimiz sınıflara dağıldık.
Üçüncü teneffüste yine aynı kadro ile aynı konu açılmıştı. Esma Hocanım Bilal Bey’in ağzından laf alabilmek için:
“Ben kendi evliliğimi anlatayım. Eşimle bir ortak arkadaşımızın düğününde tanıştık. Beni beğendiğini, arkadaş olmak istediğini söyledi. Erkek arkadaşım yoktu. Pek yakışıklı sayılmazdı. Hala da öyledir kendisi. Boyu kısa, hafif göbekli genç bir muhasebeciydi. “Bununla evlenilmez de beyaz atlı prensimi bulana kadar idare edeyim bari” (burada şuh bir kahkaha iyi giderdi. O atmadı ama karşısında oturan Aysel Hanım attı kahkahayı onun yerine) diye düşünerek arkadaşlık teklifini kabul ettim. Ardından buluşmalar başladı. Bir de baktım flört dönemi yaşıyoruz. Ay ben hala beyaz atlı prensimi arıyordum. Hah hah hay! Beyaz atlı prensin gelmeyeceğini düşünmeye başladığım bir dönemde yemek yediğimiz akvaryumlu bir lokantanın dev akvaryumunda balıkların arasındaki bir dalgıcın elinde, “Benimle evlenir misin Esma?” yazısını okuyunca: “Bu Esma ben miyim?” diye sordum. Bir de baktım nikah masaındayım.” diye kendi evlilik öyküsünü anlattı.
“Hadi Bilal hocam şimdi sıra sende.” dediği sırada içeri giriş zili çaldı. Bu zil Bilal hocayı kurtarmıştı.
Hepimiz teneffüs saatini iple çekiyorduk ve ilginç evlilik öykülerini dinleyecek olmanın heyecanını yaşıyorduk. Bilal Hoca anlatmak istemedikçe, “bu işte bir iş var.” diye düşünerek dersi bitirdik.
Dördüncü teneffüste ekip yine bir aradaydı. Onun nazlandığını anlayan Aysel öğretmen (rekabet halinde olduğu Esma’dan geride kalmamak için):
“Bilal hocam ben de nasıl evlendiğimi anlatırsam anlatır mısın? “ diye sorunca Bilal Hoca’da bir gevşeme oldu; “
“Tamam anlatırım. Sizinki gibi ilginç bir evliliğim olmadı.” dedi.
Aysel hanım başladı anlatmaya:
“ Ben de şimdiki herifimle evlenmeyi hiç düşünmemiştim. Bizim okuldaydı. Benden bir sınıf önde sırnaşık biriydi. Hiç ilgilenmezdim. O etrafımda dolanır dururdu. Her çarşı iznine çıktığımızda kız arkadaşlarımla çarşıda gezerken gölge gibi bizi takip ederdi. Arkadaşlarım onun peşimizden gelmesini görür; “senin sünepe, yapışık yine peşimizde.” der gülerlerdi. “Beni izleme. Seninle asla evlenmeyeceğim.” diye söylesem de sanki hiçbir şey dememişim gibi hep peşimde gezmeye devam etti. Doğrusu ben de güzel sayılmazdım. Peşimde ondan başka biri de yoktu. Okulda çok daha yakışıklılar vardı. Hiç biri yüzüme bile bakmazdı. “Benim nasibime bu çocuk düştü” der, üzülürdüm. Güzel sayılmasam da herkes kendini beğenir. Ben onun kadar yapışık, yüzsüz birini hiç görmedim.” dedi. Esma hoca dayanamadı:
“Eee! Madem sevmiyordun. Onunla mı evlendin yoksa? “ Aysel:
“Kele dur gııı! Anlatacağım sabırlı ol. Tabi ki onunla evlendim. O, kendini dünyanın en yakışıklısı sanır hâlâ.” derken içeri zili çaldı. En heyecanlı yerinde sınıflarımıza dağıldık.
Beşinci son teneffüs, son şansımız. Aysel Hanım’ın samimi anlatımı Bilal hocayı da itirafa zorladı. “Evet, Bilal Bey şişe seni gösteriyor” diyen Necla Öğretmen’den sonra biraz mahcup olan Bilal hoca başladı anlatmaya:
“Eğitim enstitüsü bizim ilde de vardı ama ben uzakta bir eğitimde okumayı tercih ettim. Malum o yıllarda anarşik olaylar çok yaşanıyordu. Bizim oranın eğitimi benim görüşüme ters ve ben, benim görüşümün hâkim olduğu uzak bir ilde okumak zorundaydım. Böylece iki yıl köyüme gidemedim can güvenliğinden dolayı. Okulu bitirdim. Tayinim çıktı. Atandığım köye gittim. Bir yıl çalışmamın ardında 12 Eylül darbesi olunca ancak köyüme gidebildim.
Köye gittiğimde; teyzemin benden iki yaş küçük kızı bizim evde ve bana hizmet ediyordu. Ailem de bizi sık sık yalnız bırakıyordu. Bu durum bana normal değilmiş gibi geldi. Annemin yanına gittim:
“Ana bu Tenzile niye hep bizde duruyor?” diye sordum.
“Ne var bunda teyzenin kızı değil mi? “ diye soruma soru ile yanıt verince temelli kuşkulandım: “Benden gizlediğiniz bir şey mi var?” dedim annem:
“Sen okurken biz Tenzile’yi sana istedik. Onlar da verdiler. Düğünüzü de yaptık. Biliyorsun benim yardımcıya ihtiyacım vardı. Bize çok faydası oldu. Sen de üç sene hiç köye gelmedin be oğlum! Telefon yoktu ki söyleyelim.” Ben:
“Böyle şey olur mu? Böyle evlilik olur mu?” diye itiraz edecek oldum:
“Daha ne istiyorsun? İşte sana düğünü yapılmış, hazır bir avrat!” demesinin üstünden tam yirmi beş yıl geçti. Çoluk çocuğa, torun tosuna karıştık. İşte çok merak ediyordunuz benim evlenmem de böyle oldu.” demesiyle tüm kadın öğretmenlerin ağızları bir karış açık kaldı. Herkes Bilal Hoca’ya acıyarak bakmaya başladı.
Bilal Hoca’nın son teneffüste anlattığı evlilik öyküsünden sonra yarasını deşmemek için konu bir daha hiç açılmadı. Öğretmenler odasında “Nasıl evlendiniz?” sorusu sorulmadı hiç. Sırada olanlar da bu durumdan yararlanarak nasıl evlendiğini anlatmaktan kurtuldu.
Peki, siz nasıl evlendiniz?
ahmet.kocak16@hotmail.com