Haberde Bursa

Ahmet Koçak yazdı; ÖĞRETMENLER GÜNÜ-1

24.11.2023

Köşe yazarımız Ahmet Koçak yazdı;

Öğretmenlik mesleğinin tarihçesine kısaca göz atalım;

Tanzimat (Reform) Dönemi’nde16 Mart 1848’de Dârülmuallimî kurulmuştur. Her konuda geride kalan ve sürekli gerileyen Osmanlı Devleti’nin batılılaşma çalışmalarıyla çağa ayak uydurma ve kurtulma çırpınışlarıdır bu dönem. Medreselerin ağırlığı azaltılmış, Eğitim-öğretim aktiviteleri imamlardan alınarak, batılı anlamda eğitim verecek öğretmenlere verilmesi düşünülmüş, çağdaş bir eğitim hedeflenmiştir. O okullarda çağdaş düşüncede insanlar yetişmiştir. Tanzimat Fermanı’nın ardından yapılan Islahat Fermanı’yla batılılar gibi ileri gitmek amaçlanmışsa da çok geç kalındığı için amacına ulaşamamıştır. Balkan ve Birinci Dünya savaşları da yenileşmeyi baltalamıştır. Daha sonra yapılan yenilikler de kurtaramamış, Osmanlı devleti yıkılmıştır.

Ulu Önder, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk onların başaramadığını başarmış ve modern, çağdaş, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Cumhuriyet Döneminde Öğretmenlik;

Reşat Nuri Gültekin’in Çalıkuşu romanında anlatılan Feride öğretmen o dönemde yetişmiş ve evimin bir km yukarısında yer alan Zeyniler Köyü’nde çalışmıştır.  Feride, Notre Dame de Sion Fransız yatılı okulunda okur. Feride, Kamuran’ı çok sevmektedir, ama ihanete uğradığını düşünür. Bu arada Fransız lisesinden mezun olup öğretmenlik diplomasını almıştır. Bu sıkıntılarından kurtulmak için öğretmenliğe müracaat eder ve İstanbul dışında neresi çıkarsa her türlü sıkıntıya rağmen gitmeye karar verir. Amacı Kamuran’dan uzaklaşmaktır…

Köy Eğitmen Kursları, 1930’lu yıllarda, okulu olmayan köylerde eğitimi gerçekleştirmek amacıyla açılmış kurslardır. Okuryazarlığı olan, okuma yazmayı askerde öğrenen köy insanları altı aylık kurslardan sonra köylere eğitmen olarak atanmışlardır. Yeterli bilgiye sahip olmayan eğitmenler öğrencileri ile birlikte araştırma yaparak hem kendileri, hem öğrencileri öğrenmiş ve en ideal eğitim-öğretim aktivitesini zorunluluktan uygulamışlardır. ”Eğitmenin El Kitabı” adlı bir kitap verilmiş, o kitap yardımıyla eğitim vermişlerdir. Ben ilkokulda okurken bir eğitmenin çalıştığı ilkokulda okudum. Onlara daha çok 1.2.3. Sınıflar veriliyordu diye anımsıyorum.

Daha sonra 1940 yılında Türkiye’de nitelikli öğretmen yetiştirme alanında devrim niteliği taşıyan Köy Enstitüleri kurulmuştur. Onlar zor koşullarda köy çocuklarını eğitmek için tam donanımlı öğretmen olarak yetiştirildiler. Mesleğime ilk başladığım yıllarda onlarla da çalışma olanağım oldu. Köy Enstitüleri kapatılınca yerlerine lise düzeyinde eğitim veren Öğretmen Okulları açıldı.

1973 yılında çıkarılan Milli Eğitim Temel Kanunu gereği, öğretmenlerin yükseköğretimde yetiştirilmeleri adına lise dengi ilk öğretmen okulları 1974 yılında kapatılıp iki yıllık eğitim enstitülerine dönüştürülmüştür. Ben de bu okullardan mezun olarak ilkokul öğretmeni oldum. Üç yıllık Eğitim Enstitüsü, Yüksek Öğretmen Okulları ile Fen Edebiyat Fakültesinden mezun olanlar da Ortaokul ve liselerin branş öğretmeni gereksinimini karşılıyordu.

1977 yılında girdiğim Yozgat Eğitim Enstitüsü’nde; anarşinin zirveye yaptığı dönemde kelle koltukta iki dönemi tamamladım. Üçüncü dönemde; açık sınıf kapısında iki, koridorlarda ve okul bahçesinde dizi dizi jandarmaların korumasında okurken bizi kırk gün eve gönderdiler. Liseden 1976 yılında mezun olanlar için kırk günlük hızlandırılmış eğitim verip onları atadılar. Kırk gün sonra dördüncü dönemi de tamamlayıp diplomalarımızı almıştık. O yıllarda ana muhalefette olan Süleyman Demirel, radyo ve televizyonlardan Ecevit hükümetine bas bas bağırıyordu;

Kırk günde kabak yetişmeeez! Bunlar kırk günde öğretmen yetiştirdileeer!”

Köylülerin ağzında bir soru:

“Hoca sen de mi kırk günlüklerdensin?”

Hayır, ben dokuz aylıklardanım.”

Onlar 1979 yılı Mart ayında atandılar. Biz de aynı yılın Kasım ayında atanmıştık. Memurlara verilen bir dereceye onlar yetişmiş biz yetişememiştik. Yıllar sonra o derece bizim kuşağa da verildi. Sonraki yıllarda Süleyman Demirel’in dediği öğretmenler bir yaz tatilinde kurslara alınarak eksik kalan eğitimleri tamamlatıldı diye anımsıyorum. Günümüzde iki yıllık eğitim enstitü mezunu ilkokul öğretmeni kalmadı. Sanıyorum hepsi yaş haddinden emekli oldu.

1982 yılında yürürlüğe giren 41 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile iki yıllık eğitim enstitüleri eğitim yüksekokuluna dönüştürülerek eğitim fakültelerine bağlanmıştır. Bizim peşimizden gelen bu öğretmenler de öğretmenler odasında yerlerini aldılar.

1990’lı yılların başlarında Öğretmen Lisesi ve ya başka liselerden mezun olup fark dersleri vererek ilkokul öğretmeni olan bizden önceki öğretmenler Açık Öğretim Fakültesinden sınavlara girerek ön lisans diplomalarını aldılar. Sınava giren de gözetmeni de öğretmen olunca ders kitapları açılıp doğru yanıtlar bulunarak(Hatta yanıtları kitaplardan da bulamayarak) cevap anahtarları kodlanmış ve hepsi başarıyla mezun olmuşlardır.

1989 yılından itibaren eğitim yüksekokullarının süresi dört yıla çıkarılmış ve bazıları eğitim fakülteleriyle birleştirilerek bu kurumlar “Sınıf Öğretmenliği Bölümüne” dönüştürülmüştür.

1979 yılı Kasım ayı başlarında sırtımda yeşil kabanım, elimde valizimle; dağınık Karadeniz köyünün alt başına biten yoldan okula doğru tırmanmaya başladım. Bu tırmanış yirmi altı yıl dört ay sürdü. Emekli olduktan sonra tebeşiri yazı tahtasının altındaki yuvasına bıraksam da kalemim yazmaya devam etmektedir.

Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anarken; emekli ve görevi başında olan; atasının izinden giden tüm meslektaşlarımın gününü kutluyor, selam ve sevgiler gönderiyorum. (Devam edecek)

ahmet.kocak@hotmail.com

.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>