Ahmet Koçak Yazdı; SAKINCALI PİYADE AHMET İLBAŞ İLE SÖYLEŞİ (4)
Köşe yazarımız Ahmet Koçak’tan bir hayat hikayesi…
KOÇAK: İki gün önce Öğretmenler Günü’nü kutladık. Nasıl geçti bu yılki öğretmenler gününüz?
İLBAŞ: Sizin de gününüz kutlu olsun. Emekli olalı uzun yıllar geçti. Tabi eskisi gibi olmuyor. Her emekli öğretmen gibi birkaç telefon, birkaç tebrikle geçiyor işte…
KOÇAK: Bu yaz doğduğunuz ilçeye gittim. İzlenimlerimi yazdım. Gazetelerde çıktı. İlçenizde kurulmuş ve sonradan terk edilmiş Ayçiçek yağı fabrikası hakkında bilginiz olduğunu duydum. Kısaca fabrika hakkında bilgi verir misiniz?
İLBAŞ: Ayça Ayçiçek yağı fabrikasını ilk kuran kişi amcam Mehmet Hadi İlbaş’tır. Hukuk Fakültesi mezunudur. Köy-Koop genel başkanıydı o dönemde. Şimdi 95 yaşındadır ve Almanya’da yaşar. O zamanlar nahiye olan Çandır’a hizmet olsun; insanlar iş, aş sahibi olsunlar diye kurmuştu fabrikayı. Çok ortaklı bir kuruluştu. Bizim ailemiz CHP’lidir. Siyasi çekememezlikler ve engellerle karşılaşmalarından dolayı yürümedi. Yeni yönetimler de işletemediler ve fabrika sizin de yazdığınız gibi kapandı gitti.
KOÇAK: Girişimci bir aileniz varmış. Biraz da ailenizden bahseder misiniz?
İLBAŞ: Osmanlı döneminde Sivas valiliği yapan Vardar Ali Paşa bizim büyük dedemizdir. Çeşitli entrikalarla dedemiz idam edilince sülalenin bir kolu olan, Ağalar lakabıyla anılan dedelerimiz -o zamanlar üç beş hane Ermeni ve Rumların yaşadığı- bu bölgeyi satın alır, yerleşirler. Çandır’ı ilk kuran bizim ailemizdir. Zamanla nüfusun artması, çevreden göç edenlerle köy büyür ve nahiye olur. Şimdi ilçedir ama pek gelişme gösterememiştir maalesef.
KOÇAK: Çandır’a hiç gittiniz mi? Orada eviniz, araziniz var mı? Ben de Özal gibi zenginleri ve işini bilen memurları severim. Zenginseniz sizi de severim.
İLBAŞ: (kahkaha ile gülüyor)Babam vefat edene kadar giderdim. Babadan kalan ev amcaoğullarına kaldı. Kalan arazi de pek para etmiyor. Babam vefat edince bir daha gitmedim doğrusu.
KOÇAK: Sizi sevme konusunu beklemeye alayım o zaman. Siz yaşlısınız diye sormuyorum da yaşlılık konusunda görüşünüz nedir?
İLBAŞ: (bıyık altından gülüyor) Birikimler; yaşamla ilgili biriktirdiklerinin yükünün ağırlaştırdığı bir yaşam bence yaşlılıktır. Ben öyle bir ağırlık hissetmediğime göre öyle bir sorunum yoktur diye düşünüyorum.
KOÇAK: “Ay Ben Çok Çılgınım” adıyla bir yazı yazıp paylaşmıştım. Özet olarak şöyleydi yazım: “Boş bir dersimde öğretmenler odasında gazeteleri okurken içeride sohbet eden iki kadın öğretmen vardı. Kendi halinde, kurallara harfiyen uyan, yavaş yürüyüp, yavaş konuşan kadın öğretmen diğerine: “Ay ben çok çılgın birisiyim biliyor musun?” dedi, güldüm. Onlar benim bilgisayarda okuduğum bir şeye güldüğümü sandılar. Gazete okuyormuş gibi yapıp onları dinlemeye devam ettim. Karşısındaki:
“Hadi anlatsana gıı neymiş bu yaptığın çılgınlık? Merak ettim.” dedi. Çılgın olan devam etti:
“Geçen gün okuldan çıktım. Baktım bizim sokakta bir çocuk bisiklet sürüyor. Bisikleti istedim, verdi. Bisiklete binip sokakta iki tur attım.” deyice ben kendimi tutamadım kahkahalarla gülmeye başladım. Yine benim okuduğum bir şeye güldüğümü sandılar.”
Görüyorsunuz öğretmenler de bazen böyle çılgınlıklar yapıyorlar. Sizin yaşamınız boyunca yaptığınız en büyük çılgınlık nedir?
İLBAŞ: Benim en büyük çılgınlığım hiçbir güvencem, birikimim olmadan sınıf öğretmenliğinden istifa edip Eğitim Enstitüsü’nde okumam oldu. Kredi, yarım gün çalışmalarla okulu zorluklarla bitirebildim.
KOÇAK: Bir çocukluk arkadaşıma yazılarımı, kitaplarımı okuyup okumadığını sormuştum; “ne yalan söyleyeyim yazılarını okumadan beğeniyorum. Okumaya pek vaktim olmuyor. Üzgünüm.” demişti. Dobra dobra bir yapınız var, hatır için çiğ tavuk yemezsiniz biliyorum. Yazılarımı okuyor musunuz? Okuyorsanız bir edebiyatçı gözüyle değerlendirme yapar mısınız?
İLBAŞ: Kitaplarınızı okumadım. Köşe yazılarınızı severek okuyorum. İnsan başladı mı bırakamıyor. Çok acıklı bir öykünün arasına öyle güzel bir espri koyuyorsunuz ki insan gülmeden edemiyor. Yazılarınızdaki içtenliği, yalın anlatımı çok beğeniyorum. Anlaşılır ve günümüz yaşayan Türkçesiyle yazmanız da ayrıca güzel. İlkokul mezunundan Profesöre kadar herkesin yazılarınızı severek okuduğuna eminim.
KOÇAK: Değerlendirmeniz yazmam için beni kamçılar nitelikte oldu. Bu soğuk ve yağmurlu havada şemsiyeniz elinizde ta Kayapa’dan Abdal’a kadar geldiniz. Sizi yordum. Bu güzel söyleşiyi yapma olanağı verdiğiniz için size çok teşekkür ederim değerli öğretmenim. Söyleşiyi sizin son sözlerinizle bitirelim isterseniz.
İLBAŞ: Asıl ben teşekkür ederim adaşım, hemşerim. Sizinle görüştüğüm için çok mutlu oldum. Kısa zamanda tekrar görüşmek ümidiyle iyi günler, bol yazılar dilerim. (Son)
ahmet.kocak16@hotmail.com