Haberde Bursa

Ahmet Koçak yazdı; SATILIK ARABA

01.11.2024

Köşe yazarımız Ahmet koçak makalesinde;

Geçen hafta araba pazarına gitmiş, pazarın durumunu yazmıştım. Bu yazımda da arabamın iyi ve kötü huylarını yazmak istedim. Gerçi iyi yönü hiç yok. Gençken vardı. On yıl önce sıfır almıştım. Simsiyah ve gıcır gıcırdı. Ne güzel günlermiş! Şimdi sıfır araba almam mümkün değil.  O da ben de çok mutlu olmuştuk. Aradan on yıl geçti… Cicim ayları bittikten sonra kötü huyları bir bir ortaya çıkmaya başladı.

Köpeklerin bir yılı insan yaşının yedi yılına denk gelirmiş. Benim köpeğin, pardon arabanın yaşı yetmiş sayılır. Yaşlandıkça çirkinleşti, çirkinleştikçe huysuzlaştı, huysuzlaştıkça çenesi açıldı. Tavanında yaşlılık belirtileri benzeri soluk benekler çıkmaya başladı.

On marşta zor çalışır. Yiğidi öldür hakkını yeme derler, bazen beş basmada çalıştığı da olur. On marştan sonra akü iflas eder. Böyle sorunları ortaya çıkınca yokuş aşağı park ederim ve vurdurarak çalıştırırım. Tabi böyle olunca insan sevemiyor doğal olarak.

Geçen fenni muayeneye götürdüm. Sırada bekledim. Önümdeki arabalar gitti ben hareket ettirmedim. Çünkü çalışmama olasılığı yüksekti. Arka sıradakiler benim akaryakıt tasarrufu yaptığımı sandılar. Sıra bizimkine geldi. Karşıdaki görevli eliyle bizi çağırdı. Marşa basarım basarım çalışmaz. Görevli de izliyor. Nasıl olduysa sekizinci basmamla çalıştı. Akü nasıl dayandı şaşırdım. Aracı teslim ederken adama:

Sakın istop etme. Senin stantta kalır alimallah!” dedim. Bu sözlerime arabam çok bozuldu; “beni ele güne rezil etmek neymiş, ben sana gösteririm” der gibi baktı.

Muayeneden geçti, egzoz muayenesinden de geçince çok mutlu oldum. Her zaman elli liralık mazot koyardım bu sefer çeyrek depo mazot koyarak ödüllendirdim keratayı!

Biz onunla konuşuruz arada bir. Muayeneden geçti ya çenesi açıldı;

İnsan depomu fuller. Çeyrek depo nedir yahu! Ben senin kapına geldim geleli bir kez dolu depom olmadı. Hep ellerin arabalarına heveslenmekle geçti ömrüm. Bana bir gün, gün yüzü göstermedin. Bir kez olsun yıkamacıya götürüp iç dış yıkatmadın.” diye sitem etti. Tabi ben de hemen savunmaya geçtim:

“Yaşlı ve huysuzsun. Çekilmiyorsun artık. Bırak bu kaprisleri. Sana çeyrek depo mazot bile çok. Sanki Mercedes, Audi’sin de deponu fulleyip, yıkatacağım seni. Canımı fazla sıkma satarım bak seni” deyip bekledim. Üzülecek sandım. Öyle ya on yıllık bir hukukumuz var ne de olsa. Baktım çok mutlu kerata!

Bir süre sessiz kalması gülesi geldiğindenmiş. Epey bir süre sonra:

Sat beni Ahmet. Belki kıymetimi bilen biri alır da şu ahir ömrümde bir gün yüzü görürüm.  Sana saçımı süpürge ettim yine de yaranamadım. Senin yerinde olsam pazara gitmeden önce bir güzel pasta cila çektiririm.”

“Sen mi saçını süpürge ettin? Saydırma bana ettiklerini şimdi.”

Say bakalım ne etmişim ben, sana hizmetten başka?”

“Peki, sen istedin; ellerin arabası gibi bir marşta çalışmıyorsun. Şarj dinamon aküyü yeterli doldurmuyor, sık sık aküyü bitiriyorsun. Yokuşlar özünü ömrünü alıyor. Yokuş yukarı arkandan dumanlar çıkara çıkara gönülsüz gidiyorsun. Diğer arabalar seni vız diye geçip gidiyorlar. Onlara bakıp heveslenmiyor muyum sanıyorsun?   Bir de sık sık su kaynatıyorsun.”

Ben mi su kaynatıyorum? İftira atma!”

“Daha geçen gün su kaynattın ya ne çabuk unuttun? Gerçi normal yaşlandın artık. Hani Ankara çıkışında su kaynatmıştın emniyet şeridinde durup kaputunu açmıştım unuttun mu? Bir damla su kalmamıştı radyatöründe.

Ağustosun sarı sıcağında bir trafik polisi aracını yola ters park edip kamerayı açmıştı gelen araçlara doğru. Polisin yanına gidip;

yolda kaldığımı görüyorsunuz da neden gelip yardımcı olmuyorsunuz memur bey? “diye sormuştum da adam yarım litrelik son suyunu bana vermişti. Petrole kadar onunla gitmiştik. Polisi sıcakta susuz bırakmıştık. Susuzluğa on dakika zor dayanan polis aracıyla yanımıza gelmişti. Gerçi sürücülere bir güzelliğimiz olmuş, ceza yemekten kurtarmıştık onları.”

Bak ben iyi yürekli biriyim. Kendin itiraf ettin. İnsanlara hep iyilik ederim. Hem yaşlandım artık be Ahmet! Sat beni ne olur sat. Sende kurtul ben de kurtulayım.” dedi.

Ayağı Kırılan Atları Vururlar öykümde anlattığım bizim yağız atı (cinli yağız) pazara götürmüştük satmak için. Müşterinin biri sordu:

“Hasan ağa nasıl bir attır, koşuma iyi gider mi? “ Satılmasını istemediğimden olsa gerek ben öne atılarak:

Yok dayı koşuma falan gitmez. Cinlinin tekidir. Arabada koşuluyken sık sık parlar” demiştim. Tabi atı satamadık. Yolda gelirken dedemden yemediğim azar kalmamıştı. Çok sürmedi ayağı mezar taşına çarpıp kırıldı. İyileşmeyeceği düşünülerek vuruluşunu öyküleştirmiştim.

Cinli yağız hesabı; hem arabayı satılık ediyor, hem de kötülüyorum (İnsan yedisinde neyse yetmişinde de o odur). Bu yazıdan sonra arabamı alan olur mu bilemem?

Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmezmiş; dediğini yaptım bin lira verip pasta cila çektirip pazara götürdüm. Tavırlarından biliyorum satılmak için olmadık cilveler yaptı ama kimse yönünü dönüp bakmadı. “Koşuma iyi gider mi?” diye soran bile olmadı. Arabayı satamadan geri eve döndüm.

ahmet.kocak16@hotmail.com

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>