Ahmet Koçak yazdı; SINIF PİKNİĞİNDE ÇUVAL YARIŞI
Köşe yazarımız Ahmet Koçak miniklerin heyecanına ortak oldu. Koçak;
Torunumun sınıfı geçtiğimiz Çarşamba günü pikniğe gidecekmiş. Emekli olalı on yedi yıl oldu. Okullardan uzun yıllardır uzak kaldım. Pikniğe katılarak yeni nesil öğretmenleri, öğrencileri, velileri tanımak istedim ve pikniğe katıldım.
Sabah saat dokuz otuzda servis minibüsüne binip Uludağ eteğinde kurulmuş Balaban Mesire Alanı’na gittik. Getirilen yiyecekleri taşıdık. Birkaç bankı birleştirerek kendimize oturacak yer hazırladık. Çocuklar için de yere sergi serildi. Okula her sabah kahvaltı yapmadan giden çocuklar için hemen birer tabak hazırladı gelen sekiz on kadın veli. Bir tabak da benim için hazırladılar. Sağ olsunlar.
Sınıf annesi çok çalışkan, sorumluluk duygusu gelişmiş bir kadına benziyordu. Ona:
“Okulun en çalışkan sınıf annesi” diyerek daha çok çalışmaya özendirmek istedim. Sevindi ve:
“Ah abi keşke herkes sizin gibi düşünse!” diye sızlandı.
Kahvaltıdan sonra karınları doyan, enerjileri yerine gelen çocuklar başladılar serbest oyunlara.
Çaylarımızı içerken öğretmen ve velilerle sohbet ettim. Anlattıklarının özeti:
Öğrenciler çok küfürlü konuşuyor.
Ellerinden tabletleri alamıyoruz.
Okula kaydederken çok para ödedik, ödemeye devam ediyoruz.
Yazın bir kursa yazdırıp tabletten kurtarmayı düşünüyorum.
Oynadıkları oyunlardan etkilenerek; hem küfürlü konuşuyorlar hem de oradan öğrendikleri kavga tekniklerini arkadaşları üzerinde deniyorlar…
Sınıf öğretmeni çocukları topladı, yumurta yarışı yaptırdı. Birinci geleni alkışladık. Ardından çuvallar çıktı. Dört çuval vardı ve hepsi de unlu vaziyetteydi. Veliye;
“Sen çuval getir” demişler o da fırına gidip un çuvalı almış, yıkamadan öylece getirmiş. Çuvalları çırptılar. Ne kadar çırpsalar da temizlenmedi. Öylece oynamaya başladılar. Siyah eşofmanlı olanların eşofmanları beyaz renge büründü.
Onlar oyunlarına devam ederken parkın genişliğine bakmak için yukarı doğru tırmandım. Park yamaca kurulmuş, bundan dolayı çocukların topları yuvarlanıp, ta aşağılara doğru kaçıyordu. Park tamamen öğrencilerle doluydu.
Bir ortaokul grubu çuvalları çıkarıp yarış yapacak; onların da çuvalları unluymuş. Çocuklar ne kadar çırpsa da un gitmedi öylece yarıştılar. Üstleri başları un oldu.
Yürüyüşüme devam ettim. Aşağıda bir kebapçı lokantası gözüküyor. Kapitalist sistem parklarda da yerini almış; pikniğe gelenlere köfte, kanat, şiş kebaplık et gibi lojistik destek veriyor besbelli.
Sağ kenarda arabasını park etmiş, park sandalyesine bacak bacak üstünde atarak oturmuş; kısa boylu, kırk yaşlarında ince bir adam, ondan uzaklaşan sekiz on yaşlarında olan çocuğa doğru bağırarak sövdü. Hemen durup adama baktım. Ne de olsa serde Yozgatlı olmak ve öğretmenlik var. Kayıtsız kalamadım gür bir sesle:
–Ne dedin ne dedin? Kulaklarıma inanamıyorum. Sen, kocaman adam küçücük çocuğa sövmeye utanmıyor musun? Adam hiç istifini bozmadan:
-Önce o bana küfretti. Duymadın mı?
–Duymadım da etse bile senin büyük olarak ona daha beter küfürle karşılık vermen doğru değil, Park piknikçi öğretmen ve öğrencilerle dolu olunca;
–Sen öğretmen misin yoksa? diye sorarak devam ettim sözlerime.
-Hayır, oto tamircisiyim( şükür öğretmen değilmiş). Üç yıldır Bursa’dayım. Hem o çocuk yabancı değil yeğenim olur şerefsiz!
–Yeğenini böyle mi yetiştiriyorsun. Küfürlü konuşmaya alışır herkese küfreder. Bu doğru değil. Daha önce nerede çalışıyordun?
-On yedi yıl hapis yattım. İki adam öldürdüm! demesiyle sesimi azaltarak:
–Ney! İki adam mı öldürdün?
-Evet.
–Neden öldürdün?
-Memlekette esnaftım. Ayağı bozuğun biri benden haraç istedi. Kavga ettik. Bıçakladım. Yedi yıl yattım. Afla çıktım. Çıktıktan sonra bir adam daha öldürdüm. Sekiz yıl da ondan dolayı yattım, demesiyle baltanın ağzını taşa vurduğumu, bu durumdan nasıl kurtulacağımı düşünmeye başladım.
İçimden; “Sana ne? Memleketi sen mi kurtaracaksın? Zaten emeklisin duymazdan gelsene. İşte çattın belaya. İki adam öldürmüş; üçüncüyü de pek ala öldürebilir sekiz yıl daha yatar.” düşünceleri geçti. Adam:
-Sen nerelisin? Ne iş yaparsın? diye sorunca; “memleketime ve mesleğime göre öldürme yöntemi uygulayacak herhalde” diye düşünerek;
–Yozgatlıyım. Emekli öğretmenim, dedim. Artık sütüne vicdanına…
Hemen bacaklarını indirdi;
-Doğru dersin be abi. Cahillik işte. Ben de Yozgatlıyım, demesin mi? deli deliyi görünce sopasını saklarmış örneği mi yoksa öğretmen oluşum mu beni kurtardı bilemedim.
Oradan ayrılıp geri bizimkilerin yanına ikinci hayatıma başlamış gibi geldim. Sandalye kapma yarışı yapıyorlarmış. Onu da izledikten sonra öğle yemeği yedik. Sonra sınıf annesi servis çağırdı. Servise binip okula döndük.
ahmet.kocak16@hotmail.com