Haberde Bursa

Ahmet Koçak yazdı; SMAİL’İM

16.03.2024

Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;

Cidde Uluslararası Türk Okulu’na Türkiye’den yeni gelen öğretmenleri yanına alan okul müdürü Ali Bey, onlara ev kiralamak için Arap ev sahibiyle hiç bilmediği İngilizce ve Arapça ile konuşmaya çalışır. Dört erkek öğretmen oturacaklardır. Ev sahibinin İngilizce söylediği tümceler içinde tek “Family” sözcüğünü anlar ve ev sahibinin aile mi oturacak anlamındaki sorusuna:

“Femili-siz” diye yanıt verir. ‘Femilisiz’i duyan ev sahibi ‘aile olarak oturacaklar’ diye anlar ve öğretmenlere evi verir. Ev sahibi aileye verdiğini düşünerek gönlü rahat bir şekilde anahtarı teslim eder.

Ankara’da İngilizce kurs görürken Beşevler’den eşyalı bir daire kiralamış; Polatlılı Kalender Yaşasın, Karabüklü Mehmet, Bartınlı İsmail Ünal, Avanoslu Mehmet Kızılöz öğretmenler ve ben birlikte oturmuştuk.

Cidde’ye gidince de kurstan arkadaşımız Adanalı Mustafa Kaya, İsmail Ünal ve ben yine eşyalı bir ev tutup oturmuştuk. Yakın arkadaşım İsmail Ünal’a, Ali Bey’in İngilizce sözcüğe Türkçe ek getirmesi gibi “Smail’im” derdim. Gülümseme anlamındaki İngilizce “smile” sözcüğüne Türkçe ek getirerek melez bir sözcük yapmıştım.  Zira o, hem iyimser hem gülümseyen bir arkadaşımdı.

İsmail Ünal, Bartın İli Ulus ilçesine bağlı Kumluca beldesindendi. Babasının ormancı olduğunu, beldede beş katlı binaları olduğunu anlatırdı. Ormancı türküsünü pek severdi.

Beldede çalışırken yurt dışı sınavını kazanmıştı. Ankara’da gezerken bizi hep büyük marketlere götürür, saatlerce çıkmazdı. Beldelerinde büyük market olmadığından marketleri pek severdi. Gezmeyi tozmayı seven, cıvıl cıvıl, yaşama sevinciyle dolu bir insandı.

Benimle aynı yaşta olan İsmail Bey, yurt dışı görevini kazanınca çok sevinmiş; geçim sıkıntısına ve uzun yıllar köylerde öğretmenlik yapmanın verdiği can sıkıntısına çare olacağını düşünmüştü. Tayini Suudi Arabistan gibi iklimi sıcak, rejimi ilkel, sosyal yaşamı, tiyatrosu, sineması, toplu ulaşımı olmayan, ürkütücü bir ülkeye çıkınca üzülmüştü doğal olarak hepimiz gibi.

Bir yıl çalıştık. İçimizde ilk dayanamayıp rahatsızlanan o oldu. Psikolojik tedavi görmeye başladı. Mesleğini seven, öğrencilere sevecen yaklaşan, görevini iyi yapan, yakışıklı, elbise fırçası gibi bıyıkları olan, aydın bir cumhuriyet öğretmeniydi. Okulda açık olan müdür yardımcılığına gönüllü talip oldu. Müdür yardımcısı olarak çalıştı.

Ben dayanamayıp üç yıl sonra dönüş dilekçesi verdim. Dönerken kendisine de önerdim kabul etmedi. Beş yılını tamamladıktan sonra yurda döndüğünü öğrendim. İçimizde en hakikatlimiz oydu. Herkesi telefonla arar, hal hatır sorar, diğer arkadaşlardan haber verirdi. Bir telefon görüşmemizde “Kalender çok zengin olmuş. Dünyada gezmediği ülke kalmamış.” dedikten sonra okulumuzun tek Din Kültürü Öğretmeni, hac yaparken bize imamlık yapan Selahattin Beyden acı bir haber vermişti. Öğretmenler odasında Selahattin Bey:

“Ahmet hocam kazandığın dolarları sizin Yozgat’ta kurulan Yimpaş’a yatırsana. Faizden çok kâr payı veriyor. Hem haram da değil. Ben tüm birikimimi oraya yatırıyorum. Dövize yüzde yirmi yedi kâr payı veriyor. Hiçbir banka bu kadar faiz vermiyor” demişti. Ben de:

Selahattin Bey bir Çapanoğlu olduğu koskoca bankaların veremediği faizi -siz kar payı diyorsunuz-verdiğinden belli değil mi?” demiştim.

Selahattin Bey yurda döndüğünde İnşaatı yarım kalan, Sivas’taki binasını tamamlayıp oturmayı hayal ederken; Yimpaş batmış, tüm birikimini kaybetmişti.

İsmail Bey: “Duydun mu Selahattin Bey kalp krizi geçirip vefat etmiş!” diye bildirmişti o acı haberi.

Sık sık telefon eder beni İstanbul’a davet ederdi. Emekli olmuş, birikimleriyle Üsküdar’dan iki artı bir daire almıştı. Özel çocukların okuduğu özel bir okulda çalışmaya başlamıştı.

İstanbul’a bir gidişimde Üsküdar Vapur İskelesi’nde karşıladı beni. Denize bakan bir çay bahçesinde oturup saatlerce konuşup, özlem gidermiştik. İkinci acı haberi de bu buluşmamızda vermişti;

İzmirli Fen Bilgisi Öğretmeni arkadaşımız Mahmut Kocatürk de vefat etmiş!”

“Özel çocukları okuturken zorlanmıyor musun?” soruma:

“Zorlanıyorum da ne yapayım çalışmak zorundayım. İri yarılar, gücüm yetmiyor. Bana vuruyorlar, etimi çimdikliyorlar.” diye yanıt verip devam etmişti:

“Öğretmene çok ihtiyaç var. İyi para veriyorlar. Sen de gel çalış.” diyerek bana iş bulmanın mutluluğunu yaşadığı gözlerinden belliydi.

“Ne yani; gel biraz da sen dayak ye mi, demek istiyorsun? Kemal Sunal filmindeki gibi bizi dövüp rahatlıyorlar ve üste de para mı veriyorlar?” diye takılmıştım.

İlk kitabım Samanlıktaki İğne çıktığında Facebook’ta İsmail Küçükkaya’nın elindeki kitabımın resmini paylaşmış altına:

“Arkadaşımın ilk kitabı
Uzun zamandır kitap okumuyordum. Khaled Hossei’nin kitabını yarıda bırakıp samanlıkta iğne aramaya başladım. Bana batan o kadar çok iğne var ki aramama gerek kalmadı. Sohbet eder gibi okudum. Neresinden baslarsan başla başla bütünlüğü bozulmayacak bir kitap”
yazmıştı. Her telefonla görüşmemizde beni över, onore ederdi.

Geçen gün Facebook’ta gezinti yaparken; Cidde Uluslararası Türk Okulu’nda son yıl birlikte çalıştığım; İsmail Bey’le üç yıl çalışan Coşkun Şahiner, İsmail Ünal’ın bir fotoğrafını paylaşmış altına da:

Arabistan’da beraber görev yaptığımız değerli abim Ismail Ünal ‘ın vefat haberi bizleri çok üzdü. Kendisine Allah tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyorum.” yazmış.

Okuyunca şok geçirdim. Birkaç gün kendime gelemedim. Ailesinden kimsenin telefonu yoktu. Ben de kendi telefonunu aradım. Defalarca çalmasına rağmen açan da, geri dönen de olmadı.

Bir dostumdan bu şekilde ayrıldım. Hem onu yazmak hem de acımı paylaşmak istedim.

IŞIKLAR İÇİNDE UYU SMAİL’İM!

ahmet.kocak16@hotmail.com

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>