Ahmet Koçak yazdı; TREN YOLCULUĞU
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
Tren hareket etti. Yataklı vagonun kapısı açıldı. Pencerenin solundaki yatağa uzanmış adam doğrulup oturdu. Yeni gelene doğru baktı. İçeri giren adam:
-İyi yolculuklar efendim.
-Hayırlı yolculuklar beyefendi. Hoş geldiniz, safa getirdiniz. Yolculuk nereye?
-Ankara’ya. Sivas’a kadar bu trenle gidip hızlı trene aktarma yapacağım. Sizin yolculuk nereye efendim?
-Ben Sivas’a kadar gideceğim. Uzun yol olduğu için yataklı treni tercih ettim. Uzanarak gitmek güzel oluyor. Dinlendiriyor insanı. Bendeniz Mürsel. İsminizi bağışlar mısınız?
-Adım Deniz. Benim yatağın olduğu yer tersime geliyor. Rica etsem yer değiştirebilir miyiz?
– Hay hay buyurun beyefendi.
– Teşekkür ederim. Çok naziksiniz.. Yolculuk konuşmadan uzar, sıkıcı olur. Kendimi tanıtayım: Aslen İzmirliyim. İş insanıyım. Otellere minik sabunlar, küçük şişelerde şampuanlar pazarlarım. Ya siz?
(Tren sonraki istasyonda durdu. Kompartımana iki genç adam bindi. Boş iki yatağa oturup muhacir tedirginliği ile konuşmaları dinlemeye başladılar.)
-Ha, ne diyordum; Sivas’ta kuruyemiş dükkânım var. Bazen belediyelere toptan satış yaparım. Buraya da o nedenle geldim.
-Kuruyemiş işinde iyi para var derler. Doğru mudur?
-Doğrudur efendim. Allah da yürü ya kulum dedi. Çok iyi para kazandım. Allah’a şükür yatlarım, katlarım var. Yemek vakti geldi. Buyurun size yemek ısmarlayayım. Gençler siz de gelin.
(Gençler huzursuz kıpırdandılar. Diğer istasyonda ineceklerini söyleyip teşekkür ettiler.)
Yemekten sonra hesabı sen ödersin ben öderim, tatlı itişmesinin ardından İzmirli ödedi. Çaylarını içip döndüklerinde odalarına sonraki istasyondan iki genç kız binmiş yataklarına oturmuşlardı. Mürsel:
-Deniz Bey memleketimiz çok gelişti. Yurdun her yanı oto banlarla, köprülerle doldu.
-Doğru dersin de hepsi paralı. Gitsen de gitmesen de parası hazineden, yani bizden çıkıyor. Eskiden yollar köprüler bedavaydı. Boğaziçi ve Fatih köprüleri çok ucuzdu. Şimdiki köprüler baya can yakıyor.
-Deniz efendi her nimetin bir külfeti olur. Genç kızlardan biri söze girdi:
– Ben de arabamla çok seyahat ederim. Gerçekten yollar, köprüler çok pahalı.
– Sen sus bayan! Biz konuşurken lafa girme. Mevzuyu bilmiyorsun. Bu genç kızları neden yanımıza vermişler ki? Bir yanlışlık olmalı. Deniz destekçisine destek olmak için;
-Ne sakıncası vardır? Kadın erkek eşit değil midir?
– Ne münasebet, Baayanla erkek hiç eşit olur muymuş? Tam bir saçmalık! Ben uzanıp uysam ya da o uzansa; insan hali horlarız, gaz çıkarırız. Hiç hoş değil. Deniz:
-Seninle bu konuda anlaşamayacağız. Erkeğin yanında bunları yapman normal, kadının yanında anormal mi? Ne geri kafalı adamsın!
-Geri kafalı mı? Kalk yatağımdan. Kendi yerine geç hemen.
– Senin yerine kalmadım. Çek şu çantanı.
(Siyaset araya girince nezaket kayboldu. Diğer istasyonda genç kızlar moralleri sıfırlanmış olarak indiler. Deniz’le Mürsel yataklarına uzanıp bir süre uyuma numarası yaptılar. Sonraki istasyonda kompartımanın kapısı gıcırtıyla açılınca ikisi de yeni gelen adama doğru bakıp yataklarına oturdular.) Deniz:
-‘Yürü ya kulum’muş. Sen onu külahıma anlat. Belediyelere fazla fiyattan kuruyemiş sat. Sonra da yürü ya kulum… Haberlerde dinliyorum senin gibilerin marifetlerini; falan belediyenin şu kadar ikram masrafı olmuş, diye
-Niye? Ticaretten kazanılan para helaldir. Asıl sen kendine bak. Ucuz sabunları kes, ucuz şampuanları şişele pahalı pahalı sat sonra da ortada adamım diye dolaş! Ben o sabunların, şampuanların köpürdüğünü hiç görmedim. Hem sahtekârlık yapıyorsun bir de bana sahtekârsın demeye getiriyorsun terbiyesiz!
– Bana bak! Sözlerine dikkat et! Terbiyesiz sensin lan! Ne varmış sabunda?
-Etmezsem ne olur? deyip üzerine yürüyünce yeni gelen adam araya girip onları yatıştırdı.
Bir daha hiç konuşmadılar. Tren Sivas’a geldi. Birbirlerinin yüzüne bakmadan trenden indiler.
Rastlantı bu ya, Sivas Garında Hızlı Tren kalkma saatini çayımı içerek beklerken Mürsel’i gördüm. Yanıma geldi. Ona da bir çay söyledim. Coşkuyla yolculukta başından geçenleri anlattı;
-Şu yan masada oturan adam o işte. Adı batasıcanın adı da Deniz’miş, dedi. Bana da yazacak konu çıktı. Deniz’e seslendim:
– Merhaba Deniz Bey, masamıza buyurmaz mısınız? Çay ikram edeyim. Ben de sizinle aynı trenle Ankara’ya gideceğim. Tanışalım. Söyleşerek gideriz.
-Ben gelmem. Orada gıcık olduğum biri var.
– Onun için davet ediyorum zaten. İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa, demiş atalar. Dargın ayrılmayın istedim. Deniz masaya geldi. Söze ilk ben girdim:
– Arkadaşlar yolculuğunuzu evliliğe benzettim. Birbirini tanımayan iki insan aynı evde yaşamaya başlar; ilk yıllar cicim ayları, sonraki yıllar çocuk büyütme, yatırım yapma yılları ve ardından dırdır yılları, sonunda kavga ederek ayrılık gelir. Olan çocuklara olur ya; sizde de olan arada binen-inen genç kadın ve erkeklere olmuş, deyince ikisi de güldü ve kendiliğinden elleri birbirine uzandı ve kucaklaştılar.
ahmet.kocak16@hotmail.com