Ahmet Koçak yazdı; UYKUSUZLAR -1
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
İnternette pek çok gruba üyeyim. Yatar yatmaz uyuduğum için uyuma sorunum yok. Benim sorunum erken uyanma. Uykusuzlar Grubu’nda yazılanları okudum. Bursa’da yaşayan yüz elli uykusuza buluşma önerdim, çayların benden olacağını da yazmayı unutmadım. Ayarladığım mekâna davet ettim hepsini. Çay önerime bile yirmi insan geldi. Yemek söylesem hepsi gelirdi diye tahmin ediyorum. Yüz elli uykusuz ve yemek parası…
Giderken yanımda Musa adında inşaat işçisi ve İbrahim adında vardiyalı çalışan fabrika işçisini de götürdüm. Onlara yemek yedireceğimi söylemek zorunda kaldım. Çay için gelmeyeceklerini söylediler. Onları iki yanıma oturttum. Toplantıyı açtım;
“Üniversite mezunu olanlar el kaldırsın lütfen.” dedim yarıdan fazlası el kaldırdı.
“Ekonomik sorunu olmayanlar.” dedim yine yarıdan fazla el kalktı.
“Okuyan, araştıran, gündemi takip edenler.” dedim hepsi kaldırdı.
Kısaca kendimi tanıttım. “Siz de konuşmaya başlamadan adınızı söyleyin lütfen” demeyi de unutmadım. Tek soru sordum; Neden uyuyamıyorsunuz? İlk konuşan olmamak için hepsi sustu. Zaten uykusuzdular ve belki de konuşmayı canları istemiyordu. Hep bir kösemen olur, bilirim; ilk konuşan Veysel oldu:
“Huzursuz bacak sendromu uyutmuyor beni. Ağrı kesici de geçirmiyor bacak ağrısını.” Kösemen dereden ilk geçişi yapınca sürü de hücum etti haliyle. Eller kalkmaya başladı. Vedat söz aldı;
“Vuslat zamanıdır geceler” dedi, gerisini bize bıraktı. Hemen internete “”vuslat” yazdım. Çıkan yanıtı okudum: (sevgiliye) ulaşma, erişme, kavuşma. Vuslata ermek: Sevdiğine kavuşmak ve hasret kaldığı her şeye ulaşmayı ifade etmekte kullanılan bir kelimedir. Vedat’a döndüm:
“Vedat Vuslata eriyor musun?” diye sordum.
“Ersem burada ne işim var?” diye yanıtladı. Başka ellere baktım yakınımda olan Aylin’e söz verdim:
“Aydınların gündüze sığmayan kederleri vardır; ülkenin geriye gidişi, kadınların haklarına sahip çıkmaması, eğitimin ezberciliğe doğru gidişi, gelecek endişeleri gibi sorunları kafama taktığım için uyuyamıyorum. Uyumamak, uyanık olmak bu sorunları çözmediği için de uyuyamıyorum ayrıca. ” dedi. Hanife aldı sözü:
“Çünkü geceler kendisiyle baş başa kaldığı özel zamanlardır. Kâh kavga eder yaptıkları/yapamadıkları için kendisiyle, kâh sükûnetle dinler itiraflarını kimselere diyemediği ya da, belki de günah çıkarır vicdanına… Mahrem zamanları boşa harcamamak için de olabilir kim bilir belki de…” demedim mi her biri bir hazine bunların. Hülya:
“Bunu araştırmıştım; bazı insanlar için sebep gerekmez. Sabah işim yoksa gece uyuyamam. Ve öğrendim ki; evrim sürecinde bazı genler evrimleşemiyor ve hala atalarımızın koruma içgüdüsünü taşıyor. Hiçbir sebep yokken gece uyumayan insanlar aslında ilkel çağda diğerleri uyurken nöbet tutan insanların saf genini taşıdığı için uyumazlarmış. Bana mantıklı geldi. Bu yüzden kendime haksızlık etmekten vazgeçtim. Bu benim doğam. Ben evimin temizliğini bile gece yaparım” dedi.
Hülya adında birinden hülyalı yanıt beklerken bilimsel yaklaşımına şaşırsam da belli etmedim.
‘Bunlar bildiğin bilge kişiler. uyuyamayınca bolca bilgi depolamışlar,’ diye geçirdim aklımdan ama söylemedim şımarmasınlar diye. Musa koluma dürtüp duruyor. Konuşmak istiyor besbelli. Ona: “Musa, siz en son konuşacaksınız” dedim ve devam ettim:
“Keşke gece temizlik yapmasanız. Komşularınız rahatsız olurlar” deyip sözü Akif’e verdim. Akif:
“Akşamları bir otuz beşlik mis gibi.” demesin mi? İnsan yüzüne bakarak önceden ne söyleyeceğini kestiremiyor tabi. Seviyenin düşmesine izin veremem. Akif’e yüz vermeden Ayşe’ye söz verdim. Ayşe, desem mi demesem mi şaşkınlığı yaşamanın adından cesarete geldi ve:
“Çocukluktan beri bir anda gece iki, üç gibi uyanırım. Daha da uyku tutmaz.” dedi ve sustu. Bunu söylemek için ikirciklenme yaşamasına şaştım ve sözü Mukaddes’e verdim:
“Valla bende uyku değil de evimiz çökme tehlikesiyle karşı karşıya. Yağmur nedeniyle tahliye edildik. Aklım evimde eşyalarımda.” Gerçekçi bir uyuyamama durumu yakalamanın sevinciyle Haluk’a verdim sözü;
“Sevişmeyen uyuyamaz..” demesin mi? Kadınlar huzursuz bacak sendromuna yakalanmış gibi kıpırdandılar.(Bu sendrom sözcüğü de Veysel’den geçti bana hiç aklımdan gitmez artık. Yazar dururum artık.) Şu erkeklere hiç söz hakkı vermesem mi diye düşündüm. Sonra yazımın okunurluğunu artıracaklarını düşünerek vaz geçtim. Bu sefer diğer yanımdan İbrahim koluma dürtüp duruyor. Ona da en sonunda konuşacağını, sabırlı olması gerektiğini söyledim. Şahin’e verdim sözü:
“Borcu varsa uyuyamaz” dedi. Bu iyi makul bir yanıttı ve ortamı sakinleştirdi biraz. Zehrin panzehri illaki bulunur. Kadınların huzursuzluk sendromu devam ediyor. Sanki hiç sevişmemeişler gibi bu tepki nedir Allah aşkına! Onları sakinleştirmek için başka bir kadına söz vermek istedim Musa yine dürtüp duruyor.
“Sen de mi uykusuzluk üzerine bir şeyler söyleyeceksin Musa? Sabret sonunda söz hakkı vereceğim.”
“Yok, onu demeyeceğim de yemeği ne zaman ısmarlayacaksın diye soracaktım” Konuşulanlar hiç ilgisini çekmemiş anlaşılan.
Devam edecek)