AHMET KOÇAK YAZDI; YEDİ BÖLGE ŞAİRLER YAZARLAR DERNEĞİ KAHVALTISI
Köşe yazarımız Ahmet Koçak, kaleme aldığı yazıda; “Değerli dostum Zeki Baştürk, beni, 7 Bölge şairler yazarlar ozanlar Derneği’nin kahvaltısına davet etti sağ olsun. Dün, eşi hanımefendiyle gelip beni aldılar. Birlikte kahvaltının verileceği Cumalıkızık’taki büyükçe bir lokantaya gittik. Arkalarda bir masaya oturduk. Masamıza, Bursa Ardahan İl ve İlçeleri Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Güven Gökten ve eşi de geldiler, tanıştık. Derneğin yönetim kurulunda görevli, önceden tanıdığım, Şaire Şaziye Çelikler bir şiiriyle bize hoş geliş etti; “Yataklara düşmeden/Bu dünyadan göçmeden/Sizi görmek istedim/Güzel günler geçmeden” Şairlik olmadığından ona bir şiirle karşılık verememenin mahcupluğu ile “hoş bulduk” dedim. Derken, aramıza Şaban Akbaba’da katıldı. Zeki Bey tanıştırdı: “Büyük yazar, Bilim Sanat Merkezi eski öğretmenlerinden Şaban Bey” Memnun olduk tabii. “Şaban Bey yazarmışsınız kaç kitap yazdınız?” diye sordum ve yanıtımı aldım; “60 (yazıyla altmış)” dedi. O da bana sordu tabi,” kısık ve mahcup bir sesle “üç” dedim. Yüzümün düştüğünü gören Şaban Bey: “Kitaplarımın yarıdan fazlası çocuk kitaplarıdır” diyerek yüzümü yukarı kaldırmak istedi.
Dernek başkanı, emekli öğretmen Birsen Anacak açılış konuşması yaptıktan sonra kahvaltıya katılan kırk beş kişiye: “dilerseniz sizler de kendinizi tanıtın lütfen. Zeki Bey’den başlayalım” dedi ve bizim masadan başlandı. Her toplantıdan söz verilen Zeki Bey kendini tanıttıktan sonra sıra yanında oturan Şaban Bey’e geldi. Şaban Bey başkana: “Kendimi anlatmayı pek sevmem. Siz tanıtır mısınız?” dedi Başkan tanıtırken içimden: “ilerde ben de altmış kitap yazarsam kendimi başkalarına tanıttırırım” diye geçirdim. İki mahcupluğun ardından bende oluşan ruh haliyle ayağa kalktım: “Adım Ahmet Koçak. Emekli öğretmenim. Üç kitabım var. Birçok yerel gazetede köşe yazarlığı yapıyorum. Çokça da haber yazılarım çıkıyor ama Şaban Bey’in altmış kitap yazdığını öğrenince kendimi tanıtırken eğitimci- yazar diye tanıtamadım.” dedim. Sözlerim salonda gülüşmelere neden oldu.
Kahvaltılar geldi. Çay yok. Küçücük birer ekmek verdiler dişimizin kovuğunu doldurmadı. Güven Bey, ekmek ve çay istedi. Çay termosla geldi, ekmek gelmedi. Kahvaltılıklar ekmeksiz yenmiyor. Ekmek bekledik. Birer tane daha geldi bu sefer de çayımız bitti. Çay gelmiyor.
Bende sorunun kaynağına inme, çözüm üretme tez canlılığı vardır. Kalktım alt kattaki çay ocağına gittim. Ocakçı ve garson Nuri’den bilgi aldım. Görevli nöbetçi üç ocaktan birinin altını yakmamış, sıcak su sıkıntısından dolayı servis aksamış. Resminizi çekeyim, dedim. Çekerken Nuri: “siz gazeteci misiniz yoksa?” diye sordu “sayılırım” dedim. “Ben de sosyal medya uzmanıyım. İsterseniz sizin tanıtımınıza yardımcı olurum” dedi ve telefon numarasını verdi.
Masaya döndüm. Durumu izah ettim. Bir süre geçti yine çay gelmeyince; “durun ben garsonu arayayım da bize çay getirsin” diye hava atmak istedim. Aradım: “Aradığınız numara kullanılmamaktadır” demesin mi? Yine olmadı. İçimden: “Ben hiç hava atamayacak mıyım?” diye geçirirken Hattat İbrahim Yazgan Bey adımı bir kartona yazmış, getirdiler. Masadakiler: “Ooo! Hadi yine iyisin sana torpil geçmiş, adını yazmışlar” dediler, bir miktar havamız oldu tabi.
Ardahanlı Güven Bey şiir okudu. Kars -Selim ilçesinden Âşık Rasim Şahinkaya omuzuna astığı sazı ve başındaki fötr şapkasıyla türküler söyledi. Şaziye Hanım, başka saz sanatçıları, şairler sıranın kendilerine gelmesini sabırsızlıkla bekler oldular. Şaziye Hanım, Kemal Bey sazları, sözleriyle kahvaltıyı şenlendirdiler.
İki sıra masanın sağ tarafı bize, sol tarafı normal müşterilere ayrılmıştı. Onlar da kahvaltılarının yanında kültür ziyafet çekiyor, durumdan şikâyet etmiyorlardı sanıyorum.
Salondakilerin isimleri kartonlara yazıldıkça dağıtılıyordu. Bizim masadaki arkadaşlara da isimler verildi, bizim hava da kısa sürdü haliyle…
Kahvaltıya katılanlardan tanıdığım İsmet Gür -daha önceki yazılarımda kendisine takıldığımdan olsa gerek- pek yanımıza uğramadı. Yanımıza gelince sözle yine takıldım; “İsmet Bey size yazılarımda takılıyorum diye mi yanımıza gelmiyorsunuz?” Kendisinin hoşgörülü biri olduğunu söyleyerek bana malzeme vermemek adına yine uzaklaştı.
Konuklardan iki kişi dikkatimi çekti biri, mavi takım elbisesinin yaklarında madalyalar sarkan Özkan Hüseyin, diğeri Kırgızistan’dan gelmiş (Orta Asya’dan geldiği çekik gözlerinden, çıkık elmacık kemiklerinden hemen anlaşılan), yöresel kıyafetleri içindeki Darika Adatovna Acar’dı. Salonda olan birine, madalyalı arkadaşı tanıyıp tanımadığını sordum, tanımıyordu. Yanında oturan: “Adam işportadan alıp takmıştır işte” dedi.
Özkan Bey yanımdan geçerken madalyaların nereden geldiğini sordum, uzun uzun anlattı. Rusya’dan, Yunanistan’dan, Almanya’dan, İngiliz Kraliyet ailesinden almış olduğu bu madalyaların neden verildiğine dair bana ayrıntılı bilgi verdi sağ olsun.
Özkan Bey sazı ile türkü söyledi, Darika Hanım o güzel giysileri ile şiir okudu. Darika Hanım’la da görüştüm. Kendisinin Kırgız kızı, Türk gelini olduğunu öğrendim. Biraz dinleyince on parmağında on marifet olduğunu öğrenince kendisiyle röportaj yapmak istediğimi söyledim. Sağ olsun kabul etti. Telefon numarasını verdi.
Birsen Hanım bize birer kahve söyledi. Yanında gelen lokumlarla afiyetle içtik. Benden derneklerine üye olup, destek vermemi istedi. Kabul ettim ve verdiği formu doldurup imzaladım. Beni tanımadığından, yazılarımı okumadığından ilerde yazacaklarım canlarını sıkmaz umarım. Belki de yazılarımla tanıtımlarına yardımcı bile olurum kim bilir?
Bu kahvaltıyla; yeni yazarlar, ozanlar, âşıklar tanımış, kültürel olarak daha da zenginleşmiş oldum. Dernek başkanı ve yönetim kurulu üyelerine ilgilerinden dolayı çok teşekkür ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.
ahmet.kocak16@hotmail.com”