Haberde Bursa

Bahri Palas yazdı; MELAMET NEDİR ? NE DEĞİLDİR ? -5-

19.01.2025

Yerel basınımızın usta kalemi ve bilge araştırmacı gazeteci Bursa Vatan Medya Gurubu yazarlarından Bahri PALAS ‘ın kaleminden…

Köşe yazarımız Bahri Palas makalesinde;

Ey Niyâzî katremiz deryâya saldık biz bugün,
Katre nice anlasın ummân olan anlar bizi. 

Mısri Niyazi Efendi’den bir beyit yazarak başlayalım bu günkü Pazar yazımıza ;

Katremizi ummana saldık biz bugün derken acaba HİÇ mi olduk. Bazen duymaktayız konuşmalar esnasında hiç olmak lazım ya da bu tevhit seyrüsülüğü’nün sonunda hiç olunur gibi, anlamakta zorluk yaşadığımız birtakım kelimeleri işitebiliyoruz.

Bir gün birisi Yaşar Nuri Öztürk Hocamıza (Allah gani gani rahmet eylesin) sordu :

Hiçlik diye bir şey söz konusu mu, ne söylersiniz diye;

Yaşar Nuri hoca çok kısa bir cümle ile cevaplamıştı sorulan soruyu.

‘’ DÜNYADA HİÇ’LİK,  ALLAHTA HEP’LİK ‘’ isterim diye söyleyivermişti.

Bu cümle biraz kapalı kaldı zannedersem anlam cihetiyle. Açmaya çalışayım.

Dünyevi istek ve arzularımızın tamamının bir sonu vardır hiç şüphesiz. Allahta hep olabilmek için dünyevi istek ve arzularımızdan geçip ‘’ hiç’’’ liği burada bulabiliriz. Bunu iki bölüme ayırarak daha farklı anlatmaya çalışayım. Birincisi Dünyevi hayatımızdayken Allaha doğru ona ulaşmak için yaptığımız yolculuk, diğeri de  Allahtayken yaptığımız yolculuk. Bundan mütevellit  Allah’a varmak için gidilen yol sonludur ama menzilin sonu yoktur.

Allahı Tealaya doğru olan yolculuğun sonu vardır. Çünkü dünya hayatı esfali safilindir. Esfel yani iflas edilmişlik, alçak bayağı ve basit bir geçiş yeridir. Bu yolculuğun bir sonu ve hududu vardır. Buradaki istek ve arzularımızda hiç olmaya çalışmakla birlikte Allahü Tealaya ulaştıktan sonraki yolculuğumuz Onun ilim ve marifet deryasında olur ve bunun sonu yoktur. Sonsuzdur yani HEP’ tir. Burada hep’lik vardır hiçlikten bahsedemeyiz.

Deniz kenarında sahilde, kumların üzerinde yürümüşlüğünüz mutlaka vardır. Kumların üzerinde yürürken nasıl attığımız her bir adımda kumlarda ayak izlerimiz kalıyor. Lakin denize girene kadar. Denize girdiğimizde ayak izlerimiz kaybolur.

‘’ Ayak izleri denizin kenarına kadar gider ve sonra yokluk denizinde kaybolur. ‘’

Denizin içerisinde ayak izlerinizi göremezsiniz. Sonsuzluk denizinde kaybolur gidersiniz.

Esma (isim) lerin, şekil ve suretlerin hiçbir şeyin hiçbir kıymeti kalmaz bu noktada deryadan başkaca hiçbir şey görünmez.

Hani küçük balıklar deryada toplanmış kendi aralarında konuşuyorlardı. Bir tanesi dedi ki ;

Derya (deniz) diye bir şey varmış. Nerededir ? göreniniz bileniniz var mı ? diye sorar diğer küçük balıklara. Her biri bir birine bakar.

Evet derya diye bir şey diyorlar ama ben hiç derya görmedim acaba nasıl bir şey bileniniz, göreniniz var mı ki; diye konuşurlarken bilen biri çıkmayınca küçük balığın biri diğerlerine derki ; gidelim bilge balığa soralım mutlaka o biliyordur. Bize anlatır. Öğreniriz der.

Varırlar bilge balığın huzuruna. Efendim derler ‘’derya (deniz) diye bir şey varmış ? ‘’ Bize bu konuda bilgi verebilir misiniz ? Bize derya denilen şeyi anlatıp gösterebilir misiniz ? diye sormuşlar.

Bilge balık bir soru ile cevap vermiş küçük balıklara.

‘’ Bana bir kara parçası gösterin ki ben de size deryayı anlatayım. ‘’ demiş.

Halbuki balıkların her tarafını ihata ediyor bu derya lakin bilinç farkındalığı oluşmadıysa küçük balıklar gibi deryanın içinde deryayı arar gezeriz.

Biz zaten mutlak varlık deryasının içerisindeyiz. Yada ille Allah deryasında ; yeter ki tüm ilahlarımıza ‘’La’’ diyebilelim.

Yazımı Hacı Bayramı Veli atfedilen bir kıssayla noktalamak istiyorum.

Hazretin Şakir isminde bir öğrencisi varmış.

Şakir ava gidip avlanmayı çok sevdiği için her fırsatta hazrete avcılık ile alakalı anılarını ve ne kadar iyi bir avcı olduğunu anlatırmış.

O kadar çok rica etmiş ki hacı Bayramı Veli hazretlerine benimle birlikte sende av’a gel diye hazret bir ders vererekten bir şey anlatmak için kabul etmiş bu teklifi.

Derviş Şakir yanına av köpeğini de alarak hazret ile birlikte çıkmışlar ormana avlanmaya.

Bir tavşan çıkıyor karşılarına. Tacı hemen fıtratı itibariyle tavşanı yakalamak için koşturmaya başlıyor.

Tavşan önde Tazı arkada , derviş Şakir de tüfeğinle avını vurmak için tavşana yöneltir.

Tavşan kaçtıkça tazı kovalar tazı kovaladıkça Derviş Şakir avını vurmak için pür dikkat peşlerinden koşarken.

Tam bu sıra da Hacı Bayramı veli Başlar yüksek sesle bağırmaya ;

Kaç Şakir, tut Şakir, vur Şakir…

Kaç Şakir, tut Şakir, vur Şakir…

Derviş Şakir anlar ki Hazret tevhidi bir göz ile bu alemi seyirde

Şakir neyde tazı da o tavşanda o. Merkezden görmek bu olsa gerek . Görebilene. Köre ne ?

Derviş Şakir avcılığı bırakmıştır herhalde bilemiyorum. Kıssa bu kadar.

Allah ömür verirse haftaya başka bir yazımda görüşmek üzere…

 

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>