Ç.E.K.
Bu yazıma sondan başlamaya karar verdim. Belgeselci Nebil Özgentürk törenin sonunda çıktı sahneye. O tok ve gür sesin sahibini dev gibi biri olarak hayal etmiştim. Sahnede kanlı, canlı görmenin sevinci içindeyken kısa boylu olduğunu görünce şaşırdım. Onu dikkatle dinlerken, “kısa boylu olduğundan mı ceketi uzun gelmiş yoksa ceketi uzun olduğu için mi boyu kısa gözüküyor” düşünceleri geçiyordu aklımdan…
Çek deyince akla çok şey gelir; bankaların verdiği değerli kağıt olan “çek”, Çek Cumhuriyetinin “Çek”i, bir şeyi hareket ettirmek için “çek” mek, yağmur gibi üzerimize gelen zamlarla sıkıntı “çek”mek… Başlıktaki “ÇEK” çok farklı bir anlam taşıyor; Çağdaş Eğitim Kooperatifi’nin baş harflerinden oluşuyor. Bursa’da yirmi beş yıl önce yirmi üç insanın sıfırdan kurduğu, okumak isteyen yoksul kız çocuklarını yetiştiren, Atatürkçü, çağdaş, laik eğitim veren yuvanın adıdır ÇEK. Köy Enstitüleri’nden esinlenilmiş, imece ile işlerlik kazanmış, çağ dışı yapılanmalara karşı yeni yetişen nesli koruma amaçlı açılmış.
Emekli olduktan sonra bir süre müdürlüğünü yaptığı ÇEK ödül törenine davet etti beni Zeki Baştürk. 3 Mart 2022 saat 18.30 Atatürk Kongre Merkezi’nde yapılan töreni birlikte izledik. Bir de “Kır Çiçekleri” adında kitap yazmıştı değerli eğitimci. ÇEK’in eski müdürü mezun olan kır çiçeklerini yazar kitabında. Yazar ve eski müdürü ile yan yana izlemenin de onurunu yaşadım.
TÖREN’den; Ödül törenini Çek’te görevli bir kadın öğretmen profesyonel sunucular gibi sunuyor. Sanki Çek’ten kimi getirsen sunacakmış izlenimi veriyor. Saygı duruşu, İstiklal Marşı’nın ardından ÇEK yönetim kurulu başkanı Prof. Dr. Müfit Parlak açılış konuşmasını yaptı. Konuşması, tavırları ve bilgisiyle; Fetöcü, dinci dayanışmasıyla prof olmuş, o unvanı halkın gözünde küçülten, saçma sapan beyanatlar veren Profesörlerden değil Müfit Bey. Unvanını bileğinin hakkıyla almış olduğu konuşmasından, tavırlarından belli. Bilgili birikimli birini dinlemenin hazzını yaşadım.
KIR ÇİÇEKLERİ’nden; Babası ile annesi boşandıktan sonra, babası evi terk edince annesiyle babaannesinin evine sığınan Nuray Çabuk, okumayı çok arzu eder ama olanaklar, “kız çocuğu okur muymuş?” diyen gelenekler izin vermez. Annesinin çabalarıyla ÇEK Dört Çelik Kız Öğrenci Yurdu’na kabul edilir. O artık bir ÇEK kızıdır. Yurtta beslenir, barınır, etütlere, kurslara katılır Necatibey Kız Teknik ve Meslek Lisesi’nde okurken. Sosyal bir insan olmuştur artık. Liseden sonra Dumlupınar Üniversitesi’ni kazanır. Öğretmen olacak; kendisi gibi okumaya istekli kızların elinden tutacaktır…
TÖREN’den; Ödüllerin tarihçesi sine vizyonla anlatıldı. Bugüne kadar ÇEK’ten ödül alanlar gösterildi. Adı geçenlerden veteriner Osman Köseoğlu, eğitimci yazar Lemanser Sükan’ı tanıyordum sadece. Osman Köseoğlu’yla kısa bir süre dostluğum olmuştu vefatından önce. Alçakgönüllü, bilgili, yardımsever bir insandı. Tarık Akan, Ataol Behramoğlu ve başka ünlü sanatçılar ÇEK’e olan ilgi ve desteklerini belirtiyorlardı ödül tarihçesinde.
KIR ÇİÇEKLERİ’nden; Keles’in mahrum bir köyünde kiraz toplama işçiliği ile ortaokulu bitiren Ayşegül Çelenk, Bursa da bir okulu kazanır ama ailesi “kız çocuğu okumaz” inadıyla okumasına izin vermez bir türlü. Okumaya çok istekli olan Ayşegül telefonda; “Heykel’e gel ben seni orana alırım” diyen teyzesinin yanında kalıp okumak için köyden kaçar. Heykel’e gelmiştir ama Heykel’de olduğunu bilemez. Belediye otobüsüne biner. Şoföre: “Amca bu otobüs Heykel’e gider mi?” diye sorar. Şoför: “Kızım burası Heykel” diyerek yanıt verir. Bütün yolcular güler. Çok utanır. Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıptır derler. Bu otobüsteki yolculara göre sormak ayıptır anlaşılan. Hiç utanma Ayşegül benim de başımdan benzer bir olay geçti. Suudi Arabistan Cidde’de çalışırken yaşamıştım. İlk aylardaydı şehri pek tanımıyordum. Ailemi alıp Belet denilen alış veriş merkezine gittim arabamla. Alışveriş, gezme derken dönüşe geçtim. Şehri boydan boya geçen Medine Caddesi’nin üzerindeydi oturduğum ev. Medine Cadde’sini arıyor bir türlü bulamıyordum. Kayboldum eve dönemiyordum. Arabayı bir kenara çekip yoldan geçen beyaz entarili bir Arap’a Medine Rod’a nasıl gidebileceğimi sordum İngilizce. Adam yekten bana “hıyar!” demesin mi? Türk mü yoksa diye merek ettim “Türk müsün?” diye sordum, “no” dedi. Bir kez daha aynı soruyu sordum: “how can ı go to Medine Road?” Adam yine “hıyar” deyince sinirlendim. Yumruğumu sıkıp hangi gözüne vuracağımı hesaplarken oğlum: “Baba adam “hiır” diyor Medine Rod burasıymış.” Deyince Erol taş gibi sertleşen yüzüm birden değişti ve başladım kahkaha ile gülmeye. Adam da neye uğradığını şaşırmış vaziyetteydi. Sanıyorum deli olduğumu düşünerek oradan hemen uzaklaşmıştı. Ya Ayşegül işte böyleyken böyle oldu.
Neyse, Ayşegül teyzesinde rahat edemeyince yurt arayışına girer. ÇEK’le tanışır. Liseyi bitirdikten sonra Uludağ Üniversitesi Gıda Mühendisliğini kazanır. Kiraz ırgatlığı yapan Ayşegül gıda mühendisi olacaktır…
Zeki Baştürk kitabında; Türkan Saylan’ın yetiştirdiği binlerce Kardelene ÇEK ile on yedi kır çiçeğinin daha eklendiğini, eklenmeye devam ettiğini muştular okurlarına.
TÖREN’den; Ödüllerin verilmesine geçildi. İlk Ödül herkesin ekranlardan tanıdığı Prof. Dr. Kayıhan Pala’ya verildi. Diğer ödüller: Doç. Dr. Canan Dağdeviren (Eğitim), Prof. Dr. Ulviye Özer, Prof. Dr. Ziya Gökalp Özer (Hizmet), Müjdehan Örs Filiz, Mersin Liselileri Derneği (Teşvik) ödülüne layık görüldü. Ödül alanlar kısa birer teşekkür konuşması yaptılar.
Nebil Özgentürk’ün hazırlayıp sunduğu ÇEK belgeseli gösterildi. İlgiyle izledik. Çok zorluklar yaşayarak 3 Mart adında; Anaokulu, ilkokul, ortaokul, Anadolu lisesi, Fen lisesinin yanında Osman Köseoğlu Ortaöğretim Öğrenci Yurdu, Görükle Yüksek Öğretim Yurdu olmak üzere 1723 öğrenciye eğitim verildiğini öğrendik. Bu çocuklara verilen eğitim; çağdaş, laik ve Atatürkçü bir eğitimdir. Akademik başarılarının yanında; resim, müzik, spor dallarında çok ödüller alır öğrencileri.
Belgesel bitiminden sonra belgeseli yapan kişinin sahneye canlı canlı çıkması çok hoştu. Nebil Bey, yirmi iki yaşında Ali Okulu’nda okuma yazama öğrenen Adanalı bir babanın yedi çocuğundan biri olduğunu, berberlik yapan babasının okuma merakı nedeniyle tüm çocuklarını okuttuğunu ve tümünün iyi yerlerde olduklarını söyledi. Sekiz yüz metrekare bahçe içinde büyüdükleri evlerinin bitişiğinde olan iki yüz elli metrekare bahçesini de kendisine aldıran babasının vasiyetiyle bir okul yaptırdıklarını anlattı. Yaşar Kemal’in üçüncü sınıfa kadar okuyabildiğini, bir kütüphanede iki yıl bekçilik yaparken çok kitap okuduğunu ve dünya çapında bir yazar olduğunu ve daha pek çok şey anlattı değerli belgeselci.
Katılımcıların ilgileri ve Nebil Bey’le anı fotoğrafı çekinme kalabalığı arasında, on altıncı ödül töreni de böylece sona erdi.
ahmet.kocak16@hotmail.com