Cemal Kırgız Yazdı “SARAY’DAN BAKINCA…”
“Piro 1 Hiçlikteki Notanın Sırrı” , “Piro-2 Hiçliğin Nefesi”, “Piro-3 Hakikate Yolculuk” , “Piro-4 Nokta’ya Gizlenen Külliyat “ ve “Piro -5 Kâinat İnsan’dan Doğar”…. Remzi Aydın’ın bu muhteşem eserlerini yeniden gözden geçirirken, bir yandan çayımı içiyor, bir yandan sigaramı tüttürüyor, bir yandan da genel, yerel, uluslar arası ve ulusal haberleri, yorumları okumaya çalışıyorum.
Asrın Liderimiz New York Central Park’ta bilumum dış güçlerin halklarıyla sohbet ederken, meğerse o dış güçlerin yöneticileri Yunanistan vasıtasıyla, Ege Denizinde ve üstelik dibimizdeki adaları silahlandırmayı sürdürüyormuş. Biz, asrın liderimizle gurur duyarken, hınzır dış güçler, boş durmuyormuş. Görüntüler aynı tarihlerde kayda alınmış ancak, Asrın Liderimizin Piar çalışmasına gölge etmemek için bugünlerde servis edilmiş…
Suriye’den her gün şehit haberlerimiz geliyor. Önce şehitler veriyoruz, sonra kanları yerde kalmıyor…
İçişleri Bakanı, “Diyarbakır’da uçan kuştan haberimiz var” diyor… Amed Spor – Bursa Spor maçında yaşananlara ses çıkaramıyor. Amed Spor taraftarları, nasıl olduysa tribünlere sözde Kürdistan paçavrasıyla çıkıyor. Amed Spor – Bursa Spor maçını, baskılar nedeniyle TRT Kürdi bile veremiyor… Taraftarlar tribünlere terör örgütü paçavralarıyla girebiliyor.
İçişleri Bakanının kuşları tatildeydi sanırım. Vekiller nerede? Vali Nerede, Emniyet Müdürü, Garnizon Komutanı nerede? Ya Bursa’nın Sayın vekilleri, valileri, emniyet müdürleri, garnizon komutanları nerede?
Hep CHP’nin, hep İyi Parti’nin işleri bunlar!!!
Milli Takım, FİFA sıralamasında 125. Sırada olan Faroe Adaları’na yeniliyor.
Bu arada kilolarca, tonlarca uyuşturucu yakalanıyor, ya yakalanmayanlar?
Ülke insanı açlık ve sefalet içinde, kaygılı günler geçiriyor.
Cinnet geçiren geçirene…
İşsiz kalan kalana…
Asrın Liderimiz helikopterden otoyola bakıyor, otomobiller, kamyonlar, tırlar görüyor. “Ben ekonomistim diyerek övünen Liderimiz, ekonominin iyi yolda olduğunu oto yolda gördüğü arabalara bakarak ölçüyor” … Mazot, benzin fiyatlarından bahsetmiyor, mazot ve benzin fiyatlarıyla orantılı gıda enflasyonuna ise hiç bakmıyor. Ve; o araçların en az 150 tanesinin kendisinin ve partililerin arabası olduğunu da düşünmüyor.
2021 yılında Marmaris’te büyük bir yangın çıkmıştı. Ciğerlerimiz yanıyordu. Yangın söndürme uçaklarımız yoktu ama devlet, birimleri, herkes zamanla yarışıyordu. Yangın, yerleşim bölgesine de sıçramıştı. Asrın Liderimiz, 200 araçlık konvoyuyla bilgi almaya gitti. Asrın Liderimiz, yangın yerindeydi. Trafik kitlendi, söndürme çalışmaları sekteye uğradı, zaman kaybını kimse hesaba katmadı, ne bu 200 araçlık konvoy diye soran da olmadı? birkaç hektar alan daha bu sayede, beton olma hayaline kurban gitti. Olsun, halkın liderimiz yangın yerine gitmişti ve çok sevdiği halkının kafasına çay fırlatmıştı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken böyle değildi Asrın Liderimiz. 1996, 1997, 1998’de Gemlik’teki yakın dostu Cemal Aydın Aybey’i ziyaret etmeye gelirdi. Benim bildiğim üç kez, daha fazla da olabilir. Belediye Meclis üyeliği, Refah Partisi ve Fazilet Partisi İlçe Başkanlığının yanı sıra, 2009 yılı Ak Parti Belediye Başkan Adayı da olan Cemal Aydın Aybey ile tek başına görüşür, yemeğini yer, sohbetini yaparak ilçeden ayrılırdı. Şimdiki gibi, 150 araçlık konvoyla, 500 korumayla gelmezdi o zaman Asrın Liderimiz, tek araba, bir şoför, bir koruma yeterdi.
Sağ olsun Cemal Aydın Aybey, bu görüşmelere beni de çağırır, masada üç dört kişi oturur, sohbet ederdik. Yerel basın olmanın ciddiyeti ve sorumluluğu içersinde, (O dönemde Bursa Olay Gazetesinin yanı sıra Anadolu Ajansının, Cumhuriyet, Milliyet ve Akşam Gazetelerinin Gemlik Muhabirliğini, Gemlik Temsilciliğini yapmaktaydım) Gemlik’te mevcut belediyenin özellikle alt yapı ve yatırım konusunda yetersiz kaldığını belirterek, Gemlikliler adına kendisinden dolayısıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesinden destek de isterdim. (Aynı desteği inanın bana Bedrettin Dalan ve Nurettin Sözen’den de istemiştim, biri Haliçle uğraşıyordu, diğeri İSKİ ile! Gemlik’e zırnık koklatmadılar!) O dönem ANAP’lı olan Belediye Başkanı da daha sonra AKP’li olmuştu. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Asrın Liderimiz de, “Tabii ki yardımcı oluruz, Belediye Başkanınız ile irtibata geçeriz, hallederiz” demişti. Halledemediler, verilen sözler masada kaldı. İrtibata da geçmemiş olabilirler. Bu nedenle Gemlik’in ilkel Venedik’e dönüşme konusunda 1987’lerde başlayan makûs kaderi, 2011 yıllarına kadar devam etti.
Tek adam rejimi mi, sarayda yaşamak mı değiştiriyor insanı bilmiyorum…
Bildiğim, hiçbir ülke, imparatorluk, kültür ve saltanat saraylara, tek adam rejimine dayanamamıştır…
Bağdat’da ki Emevilerden sonra başa gelen Abbasiler zaman içinde Emevileri aratmayacak biçimde halkı soydular. Halk açlık, hastalık ve yoklukla savaşırken, halife etrafındaki zümre; zevk-ü sefa içindeydi. Halife çevresinin zenginlemesi, halkın fakirleşmesi sonucu sınıfsal bir hareket doğdu. Katliamlar peşi sıra geldi. Sonuç Abbasilerin’de sonu oldu.
Selçuklularda da aynı durum vardı. Saray ve efradı zevk içindeyken, halk özellikle de Türkmenler açlık ve yoksullukla mücadele ederken, hazine boşalıyordu. Boşalan hazine halkın cebinden zorla alınarak tekrar dolduruluyordu. Kendi zenginlerini oluşturmuşlardı. Halkın, her iki dönemdeki hareketi, başkaldırısı da dinsel değil; sınıfsal harekettir. Açlık ve yoksulluğa başkaldırıdır. Kadın-Erkek eşitliğine dayalı bir hareket olarak tarihe damgasını vurmuştur. Sonrası Moğol İstilası ve Selçukluların sonu zaten!
Remzi Aydın, Hallac-ı Mansur’un katledilme sebebi de bu değimliydi? Diye soruyor. Pisliklerini örtbas edebilmek için dikkatleri başka yöne kaydırma.
Padişah Vahdettin’de örneğin, fakir halk yedi düvele, emperyalizme, işgal kuvvetlerine karşı kurtuluş savaşı verirken, o sarayında 15 yaşındaki Nimed Nevzat hanım ile düğün yapıyordu…
Tek adam rejimi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve tüm kurumlarını işlevsiz hale getirirken, yasama, yürütme, yargı ve medyayı da boşa çıkarmadı mı? Parti devletine doğru hızla gidiyoruz. Halkın yarısını, illet, zillet, terörist, hain, FETÖ’cü ilan eden bir lider olabilir mi? Partili Cumhurbaşkanı olur mu? Bir dediği diğerine tutmayan, tarihi çarpıtan, yalanları, iftiraları, kendi tarihini oluşturmak adına kolayca dile getiren, kutsal dini hatta Allah’ı bile alet etmekten bile çekinmeyen bir oluşumdan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti geleceği beklenir mi?
Sağlık, eğitim, güvenlik, spor, sanat, edebiyat, siyaset, medya, yasama, yürütme, yargı, devlet kurumları, nereye baksan elinde kalıyor, vasat altının iktidarı, tek adama bağlı olarak, altın çağını yaşıyor.
Gemlik’in bir vekili olsun diye kampanyalar yapmıştık. Yazılar yazmıştım. Ateşli bir Gemlik vekili olsun taraftarıydım. Oldu da; ancak olmasaydı da olurdu…
4 yıldan fazla oldu. Ne 5 yıl önce 6 yıl önce başlayan göletler bitti. Ne 9 yıl üç ay önce temeli atılan Büyük Kumla Barajı. Gemlik’e zırnık faydası olmayan, bir sanayi kuruluşunun CEO’su gibi çalışmaktan başka çaresi olmayan, sıradan bir memur gibi, liyakatsiz bir bürokrat gibi… TOGG ben yaptım oldu zihniyetinin bir ürünü olarak Gemlik’e getirildi. Oysa ne alt yapısı hazırlanmıştı, ne istihdama yönelik eğitim projeleri üretilmişti. Askeri Veteriner Okulunun arazisine çoktan göz koymuşlardı ve buraya uygun görmeyi lütfetmişlerdi. Gemlik vekili, arada sırada TOGG yolunun genişleyeceğini müjdeleyen, yandaş basında haberlerle gündeme geliyor. Haritalar açılıyor, sanki inceleme yapılıyor, pozlar veriyor ve yol genişletme çalışması da devam ediyor.
Suç vekilin değil, tek adam rejiminin. Örneğin Asrın Liderimiz, “TOGG’u Gemlik’e ben getirdim. Ben yaptırıyorum. Ben planladım. Ben projelendirdim. Benim sayemde” dese, bu vekilin, vekillerin, il ve ilçe teşkilatları üyeleri tek bir kelime diyebilir mi? DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’a da dediği gibi, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na da söylediği gibi, “Siz kimsiniz?” demez mi?
Yani, asrın liderimiz, TOGG’u getirmiş, bir şekilde çalışmalar, inşaat, üretim başlamış. Yol yapımına, yöre milletvekilinin gidip kontrol etmesi yerine, ilçeden bir tesisatçı, berber, marangoz veya market çırağı gidip kontrol etse ne fark eder? “Tesisatçı, marangoz, berber veya market çırağı gidip, “Evet efendim, haritalara göz attım, yolda da genişleme çalışmaları sürüyor, sizin adınızı verdim, bir an önce bitireceklermiş” dese mesela…
Dalga geçmiyorum, bu sistemde iktidar vekillerinin geldiği durumu özetliyorum. Tek kârları, güzel maaş, kıyak emeklilik! Yarasın…
Pıtrak gibi çoğalan tarikatlar da ayrı mesele. Allah adına soyan soyana, şirk koşan koşana, kul hakkı yiyen yiyene… Her gün biri çıkıp, her hangi bir konuda saçmalayarak, insanları dinden imandan soğutma, çıkarma yarışına giriyorlar. Festivalleri yasaklatıp, sözde din, sözde ve hâşâ Allah adına zafer kutluyorlar.
Vasatın iktidarı söz konusu olunca, etkilenen de çok oluyor.
Kahvehanede bir esnafla sohbet ediyoruz. Elimdeki Cumhuriyet, Birgün, Karar gazetelerini görünce, “CHP’li misin” diye soruyor. “Benim partim yok, tek kırmızıçizgim Atatürkçülük, Vatanseverlik ve Laiklik” diyorum.
Manşetlerde Zehra Taşkesenlioğlu var. Milyonluk rüşvet iddiaları, milyonluk yatlar, istifalar, birbirlerine hakaretler, dini suiistimal etmeler, karşılıklı suçlamalar, soygun düzeni vs vs vs
Manşetleri gösterip, “Bir de bu zihniyete karşıyım” diyorum.
“İftira onlar. İnanma. Belki annesinden, babasından, dedesinden kalmıştır o mallar? Namazında niyazında insanlar onlar” diye itiraz ediyor.
“Hukuk halleder” diyorum, “Tabii ki kaldıysa”…
Şirk koşma, peşin hüküm, ön yargı genlerine işlemiş bunların.
“Senin gibi bir ağabeyim vardı, CHP’liydi. Ne namaz kılardı…”
Sözünü kesiyorum. “ Partim yok dedim, az önce hatırladın mı? Ve; Namaz kılmadığımı nereden biliyorsun?”
Beni duymazdan geliyor. “Ne de Cuma’ya gelirdi…”
“Cuma ya gitmediğimi nereden biliyorsun?” diye üsteliyorum…
Yine dinlemiyor beni.
“Sonra kanser oldu, çok çekti. Karısı geldi geçenlerde, 20 gün can verememiş. Canı çıkmamış, acılar içinde kıvranarak gebermiş!” zevk alıyordu, adamın karısı derken, karısı kelimesini bir başka zevkle dillendiriyordu.
Bu zihniyete göre, kanser illeti de CHP’liydi. Ya da kanser bulaşacağı kişiyi seçiyor, CHP’li ise acı çektiriyordu.
“Senin gibi birine, kocasının çektiği acıyı anlatan o kadının Allah Belasını versin! Siz namaz kılsanız, Cuma’ya gitseniz ne olur, gitmeseniz, kılmasanız ne olur?!” diyecektim ama Remzi Aydın’ın kitabındaki bir cümle ile onları Hızır’a havale ettim. Eninde sonunda Şirk’e herkesi bulaştırıyorlardı işte!
Suriyeliler geçti önümüzden, oldukça kalabalıklardı.
Bu adamla tartışamazdım ama sohbet adına durmuyordu ve ben bir sigara daha yakıp, bir çay daha söylemiştim, “Bunların her birinin üç’er karısı var” biliyor musun dedi.
“Dört olmayacak mıydı o?” diye sordum.
“Ben üç’er karılı çok gördüm” dedi.
Biraz daha siyasi ortam otursa, mesela siyasal İslam bir 5 hatta 10 yıl daha iktidarda kalırsa ve ülke diye bir şey de o esnada ayakta durabilirse, üç veya dört kadını benimseyecek tiplerdendi. Demografi, güvenlik, ekonomi, komşularla ilişkiler ve dış politika, göçmenler sorunu, ensar, eğitimde kalite, sağlık sistemi, liyakat, ahlak, insanlık falan umurunda değildi.
Bir gün bir teyzenin evine iş yapmaya gitmiş, içeri girmiş, bir bakmış üç tane kız, neredeyse yarı çıplak oturuyormuş… Muhafazakâr muhabbetinin her yerinde özne kadındı. Bunları din adına, ahlak adına, kendini cennetlik görme adına anlatırken, çay paralarını ödeyip kalktım… Herkesi eleştiriyordu ama söz konusu karı kız olunca ağzının suları akıyordu. Olsun, Cuma’ya gidip, namaz kılıyordu…
“Oku” diye başlayan, kutsal bir dinin mensuplarıydık, ama okumak yerine, bizim adımıza düşünen, konuşan, eyleme döken tarikatlardan, din bezirgânlarından, hurafelerden, şarlatanlardan, yandaş medyadan öğrendiklerimizle yaşamayı, alt yapısız bilgi kirliliğini benimsemek, bir dediği diğerine tutmayan birine biat etmek işimize geliyordu. Siyasal ortam buna yol veriyordu. Bu karanlık, vasat altı zihniyeti oy deposu olarak görüyordu.
İyi Parti İl Başkanı Selçuk Türkoğlu açıkladı geçenlerde, Büyükşehir Belediyesi 6 milyonluk 60 bin hediye çekini halka değil, partililerine dağıtmış örneğin. Ramazan erzaklarını da halka değil, partililerine vermiş. Belediye bütçesiyle Gemlik’te Mustafakemalpaşa’da partileri adına iftar yemeği düzenlemiş. Bu iddialara karşı açıklama gelmediğine göre, yargıdan da ümidi kesince, doğru kabul etmemek elde mi? Kul hakkından da korkan kalmadı. Ne diyorlardı, “Günah işleme özgürlüğü!”…
İsrailli bir şirket Suriye sınırındaki mayınları temizledikten hemen sonra, Arap baharı adı altında Suriye de karışmıştı. Kürdistan için gerekli ortam sağlanmıştı. Açılım süreci falan derken, sınırlar kevgire dönerken, birileri milliyetçilik adı altında vatanı satarken, soygun düzeninde din adına zengin olurken, muhalifleri de üstelik PKK’lı diye nitelendirip, cahilleri kandırırken….
Sahi Bursa Spor Amed Spor’a neden 2-0 yenildi?
O maçta yaşanan rezillikler neydi?
Sahi Türkiye’nin 5. Büyüğünün 2. Ligde işi ne?
Türk Milli Takımı Faroe Adalarına neden yenildi?
Kadın Voleybol Milli Takımımız Dünya Şampiyonasında Tayvanlı kızlara 3-2 yenildi. Kaç yobaz tarikatçı buna sevindi?
Helikopterden mi bakmak gerek ülkeye, saraydan mı? Hangisinden daha renkli ve mutlu görünüyor bu ülke? Hangisinde daha koyu pembeler var?
Ülkeyi kim bölüyor? Ülkeyi kim karanlığa, savaşa, parçalanmaya götürüyor?
Bu ülkeyi kimler soyuyor? Kimler ses çıkarmıyor?
BOP eş başkanı halen kim?
Büyük Ortadoğu Projesi mi, Büyük İsrail Projesi mi?
Sahi İran’da, Azerbaycan’da, Ermenistan’da, Ege Denizindeki Adalarda, Kıbrıs Rum Kesiminde, Rusya’da, Ukrayna’da neler oluyor? Hedefteki ülke Türkiye’mi? Kimin umurunda, koltuğu korumaktan başka derdi olmayan, sözde milliyetçi, sözde dinci, sözde ahlaklı, sözde vatansever yöneticilerin mi?
Açlık, sefalet, işsizlik nasıl bitecek?
Sadece kiraya ve faturalara çalışmak hak mı?
Saraydan bakınca gören yok, o nedenle size soruyorum?
Bu 8 ay geçer mi? Geçer de nasıl geçer?
Tek duam, ülke karışmadan, bölünmeden; parçalanmadan, savaşa girmeden bunlardan kurtulmak…