CÜNEYT ARKIN
Köşe yazarımız Ahmet Koçak; Türk sinemasının unutulmaz sanatçısı Cüneyt Arkın’ı yazdı. Koçak; “Yazlık sinemada izlediğim(1970) ilk sinema filmi Kartal Tibet’in oynadığı Tarkan filmiydi. Sezgin Burak’ın yazdığı, adını da kendisinin koyduğu çizgi romanından uyarlanmıştı sinemaya. Aslında öyle bir ad vardı belki ama kahraman haline getiren Sezgin Burak’tı.
Cüneyt Arkın, aydın, çağdaş, Atatürkçü bir sanatçımızdı. Sinema ve diğer sanatların ancak demokratik, laik yönetimlerde yeşerebileceğini bilenlerdendi. Görüşlerini her zaman dile getirirdi.
Her konuda olduğu gibi sinema sektörü Amerika ve Avrupa’da gelişmiş, kendi kahramanlarının filmini yaparak dünyaya tanıtmışlardı. Kral Artur, İskender, Robin Hud bunlardan bazılarıdır. Biz o filmleri izleyemiyorduk ama entelektüel kesim izliyordu muhakkak. Uzunca bir tarihi olan Türklerin de kahramanları olmalıydı. Eksikliği duyulunca sinemacılar, onlar gibi tarihi filmler yapmaya başladılar. Cüneyt Arkın’ı ilk kez Gurbet Kuşları filmini izleyerek tanımış, sevmiştik. Çok yakışıklı olan aktör, Battal Gazi, Kara Murat, Malkoçoğlu filmleriyle hayranlığımızı kazanmıştı. Tarihi filmlerini, aşk filmlerini, polisiye ve sosyal içerikli filmlerini izleyerek büyüdük. Dürüstlüğü, mertliği, doğruluğu filmlerini izleyerek öğrendik.
Filmleri kıt harçlığımızla ilçem Sarıkaya’nın tek sineması olan Ömer Ağa’nın sinemasında izlerdik. İdareci ve öğretmenler bir veya birkaç öğrenciyi hafiye gibi peşimize takarlardı. O görevli öğrenciler sinemada yakalar adımızı yazarlardı. Okul Müdürü okulun toplanma alanında sinemaya gidenleri karşıya çıkarır “işte bu gördüğünüz vatan hainleri derslerine çalışmak yerine sinemada yakalanmışlardır. Bunları ibreti âlem için karşınıza çıkardım. Birazdan bu…( hakaret sözleri) şiddetli bir şekilde cezalandırılacaklardır. Disipline verilmiş ve gerekli cezaya çarptırılmışlardır. Ayrıca İstiklal Marşı’ndan sonra burada kalacak, cezalarını çekeceklerdir( disiplin cezası vermişsiniz işte daha ne cezası?) O konuşurken karşıda olan bizler kendimizi yakalanmış terörist gibi hisseder, önümüze bakar, çok utanırdık. İstiklal Marşı bitiminden hemen sonra dayak faslı başlar, şamarı yiyen yere düşerdi. Bu cezalardan sonra sinemaya gitmez miydik? Yine giderdik tabii. Aslında filmdeki aktristiler mi yoksa sinemaya giden bizler mi kahramandık? Disiplin cezasını, dayak yemeyi göze alarak sinemaya giden bizler kahramandık bana göre.
Zor elde edilen her şey değerli olur, insanı çeker. Sinemaya gitmek, Tommiks, Teksas, Zagor gibi çizgi romanlar okumak çok sevdiğimiz şeylerdi. (Ben, orta ve lisede çizgi roman okuyamadım korkudan. O ihtiyacımı Eğitim Enstitüsü birinci sınıfta yüzlercesini okuyarak gidermiştim)
Malkoçoğlu’nun zindanda işkence çeken Türkleri kurtardığı sahnelere bayılırdık. Salonda sevinç çığlıkları atılırdı. Cüneyt Arkın’ın yakışıklılığına, bileğinin güncüne, kılıç sallamasına, bir zıplamada kale burçlarına çıkışına, at üzerindeyken yan yatıp ok atışına hayrandık. Bizans askerlerine, kralına dayak atışı, kılıcı ile kellesini uçurmasına bayılırdık. Köyde ata binip kılıç sallama ve yana kaykılarak ok atma taklidi yaptığım sıralarda attan düştüğüm çok oldu.
Sinema izlemeye devam ettikçe; tarihi filmlerdeki Bizanslı Cemokalar gibi Türklerden de kalleş adamların çıktığına tanık olduk. Bizim gibi filmi içinde yaşayarak izleyenlerden kalleş, yalancı, hırsız, namussuz çıkmadı. Çıkanlar, filmleri içtenlikle izlemeyenler olsa gerek. Danyal Topatan, Necip Tekçe, Hayati Hamzaoğlu, Yıldırım Gencer, Hüseyin Peyda, Bilal İnci, Kazım Kartal, Kenan Pars, Erol Taş gibi karakter oyuncularına düşman olarak yetişmiştik. Filmde Cüneyt Arkın gurbettedir. Ailesine yukarıdaki kötü adamlar musallat olur; kalabalıktırlar. Karısına tecavüz eder, karşı çıkan erkek kardeşini yumruk vurarak diğer adama, o da vurarak diğer adama gönderirken döve döve öldürürler. Geride kalan çocuklarını da tanık bırakmamak için öldürür bir de üstüne üstlük kahkaha atarlardı. İçimiz intikamla dolardı. İzleyenlerden birleri dayanamaz ortalığa bağırırdı; “galleşler!” “Yitiş Cüneyt abi nirdesin?” Tam böyle bir sahnede baktım arkamda Haysiyet divanı başkanı var. Kulağıma eğildi: “Eğer şimdi çıkarsan seni yazmam.”
“Abi, Cüneyt Arkın intikamını alsın çıkacağım söz. Yazma ne olur.”
“La oğlum o zaman film biter” konuşmamız arasında Cüneyt Arkın evine gelir, olanı biteni Kadir Savun’dan öğrenir. Boncuk gözleri kinle dolar. Elli tane sıkı adamı olan kötü adamın çiftliğine sessizce sızar Cüneyt Abimiz. Karatecidir. Bütün adamları tek tek döve döve öldürür. Salondan “Vur Cüneyt abi vur. Hiç acıma!” sözleri duyulur. Ağzımızı tatlandırsın diye sona bıraktığı baş kötüye vurmadan önce, “bu anam için, bu babam için” diyerek vurdukça yüreğimiz yağ bağlar büyük bir huzur duyarak sinemadan ayrılırdık. Büyüdüğümüzde iyilerin kazanamadıklarını, kötülerin her zaman kazandıklarını üzülerek öğrenmiş olduk.
Sinema çıkışında içimize düşerdi bir sızı “ ya yazdıysa!”
Sinemanın ve ders kitaplarımızın siyah beyaz olduğu devirde renkli artist kartlarım vardı. Kart destesini elime alır, sap yığınına yatar, tek tek resimlere bakardım. Cüneyt Arkın, Engin Çağlar, Önder Somer, Kartal Tibet, Tanju Korel gibi kahramanların arasında Fatma Girik (öldüğü gün Cüneyt Arkın, nasıl da haykırarak ağlamış, “bekle beni Fatma, canım, yanına geleceğim” demişti.), Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın gözlerimin önünden resmigeçit yaparlardı.
Bir gün arkadaşlara kartlarımla hava atarken yakalandım. Kartları alan öğretmen tümünü tek tek yırtıp çöp kutusuna atmıştı. Teneffüste yapıştırabilir miyim diye çaresiz uğraşışımı ve yukarıdaki kalleş karakterler gibi hain hain gülen arkadaşların gülüşlerini hiç unutamam.
Hayranı olduğum Cüneyt Arkın; kişiliğimin gelişmesinde filmlerinle verdiğin katkıya çok teşekkür ederim. Toprak seni incitmesin. Işıklar içinde uyu. Yakınlarına ve sevenlerine, ülkeme baş sağlığı ve sabır diliyorum…
ahmet.kocak16@hotmail.com”