Ekrem Hayri Peker yazdı; SEYİRCİ YETİŞTİRMEK
Mühendis düşünür kitap yazarı Ekrem Hayri Peker makalesinde;
- sınıfa giden torunum bir önceki okulunda da basketbol kursuna gidiyordu. Hollanda’dan gelen dayısı, onu ve annesini İstanbul’da oynanan Galatasaray-Tofaş maçına götürdü. Dayısı, yeğenine bir de Galatasaray forması getirmişti. Onu da giydirmiş, kendisi de formasını giymiş.
Heyecanlı bir maç olmuş. Torunum çok mutlu olmuş. Takımdan bir sporcu ile de fotoğraf çektirmiş. Yarıyıl tatilinde Bursa’ya gelecekti.
Otobüs durağında Tofaş ve RTS Strasburg maçını duyuran afişi gördüm. Gidip gitmeyeceğini telefonla sormayı değil de Bursa’da söylemeyi tercih ettim. Gelince maça gidip gitmeyeceğini sordum. Gitmek istediğini söyleyince oğlumu bilet alması için aradım. Babaanne de gelmek isteyince oğlum 3 kişilik bilet aldı.
Tofaş’ın maçlarını oynadığı Nilüfer’deki kapalı spor salonuna da ilk kez gidecektik.
Salona geldik. Üst aramasından geçtik. Sonunda yerimizi aldık. Salonun dörtte üçü dolmuştu. Maç başladı. Maç oynamaya başladığından itibaren Tofaş üstünlüğü sağladı ama eze eze bir üstünlük değildi. Kontrollü oynadı diyebiliriz. Gelelim seyirciye gelirsek; diğer takımların maçlarını seyretmediğimden dolayı onlar için bir yorum yapamayacağım.
Seyirci, rakip takım atağa kalktığında ya yuhaladı ya a ıslık çaldı. Kendi kendime “Tofaş kendi seyircisini yetiştirmeliydi” dedim.
Sonra aklıma Bursaspor geldi.
Futbolla pek ilgim olmadı. İlk okul, ortaokul ve liseyi okuduğum İnegöl’de “Kaymakamlık Kupası” maçlarını seyretmeye giderdim. Köy takımlarının maçları çok çekişmeli ve heyecanlı olurdu. Takımlar kazanmak için oynarlardı. Puan derdi, küme düşme derdi olmadığı için takımlar rahattı.
Eskişehir o yıllarda fırtına gibi esiyordu. Orada sadece Galatasaray ile oynayacağı maça gittim. Maç, 0-0 bitti. Maçta küfür yoktu. Seyirciyi Amigo Orhan yönetiyordu.
Bursaspor’un maçlarına doksanlı yılların ortalarında gitmeye başladım.
Yerler numarasız olduğu için erken gitmek mecburiyetindeydik. Maça iki saat kala seyirci tezahürata başlardı. Maç başlayınca da çoğunda nefes kalmazdı. Daha sonra kale arkasındaki tribündeki seyircilerden bazı gençler köşe atışı veya taş atışı için gelenlere bozuk para yağdırırlardı. Küfür gırla…Cezalı takımların maçlarına gidip futbol seyretmek istediğimde bazı taraftar grupları oynayacak takımların birine küfür etmek için geleceğiz diye açıklama yaparlardı. Hadi git gidebilirsen. Protokol tribünü bile küfür ettikten sonra…
Bursaspor’un küme düşmesinde taraftarların da büyük bir etkisi oldu. “Yönetimler istifaya çağrılır. Antrenörler/teknik direktörler istifaya çağrılır. Bursaspor için servetini harcayacak başkan adayları yuhalatılır. En büyük taraftardır. Futbolcular ise sahtekârdır. TV’lerdeki yorumcular da pek farklı değildi. Yönetimler, teknik direktörler, futbolcular ve hakemler suçlanır. Daima “Transfer” istenir.
Şampiyonluk sonrası İbrahim Yazıcı’nın ölümü kulübün yapısını değiştirdi.
Atatürk Stadı’nın yıkılma sürecinde yönetimler AKP il yönetimi ve Bursa Büyükşehir Belediye başkanı tarafından belirlenmeye başlandı. Stadın
yıkılmasına dur diyecek, direnecek başkan ve yönetici kalmadı. Stadın yıkılmasını bir avuç insan protesto ettik. Ancak sayısı 9 olan taraftar derneklerinden ses çıkmadı. Onlar işi anladılar ve sustular. Belediyeyle papaz olmak istemediler.
Stadın yıkılma süreciyle BŞB Başkanı tarafından seçilen başkanlar eliyle küme düşme süreci at başı beraber gitti. Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın “Stadyum 3 katına mal oldu” sözü yeni stadın aslında rant kapısı olduğunu gösterdi.
Düşme sürecinde kulüp üyeleri ve taraftarın büyük bir sorumluluğu var.
İstanbul’dan gelen takım otobüsünün yolu kesildi. Takım kaptanı yumruklandı. Takımdaki yabancılar gitse o yıl düşerdik. Üstelik paralarını da alırlardı.
Ertesi yıl ücreti ödenmeye devam edilen Kembo’ya lisans çıkartılmadı ve takım küme düştü.
Bir sezon önce ve küme düştüğü sezonun başında Erdal Özdür’ün köşesi de “Bursaspor seyircisiz oyarsa bırakın küme düşmeyi ilk beşi zorlar” diye yazdım.
Küme düştükten sonraki süreçte taraftar gruplarının davranışları, tek kurtuluş yolunun “Transfer tahtasını açmak” görenlerin etkisiyle yönetimler getirildi-gönderildi.
Bursasporlu dostlarıma “Bursaspor’un mali durumunun düzelmesi için Amerikan piyangosu çıkmalı ya da örtülü ödenekten destek verilmeli” demiştim. Bir yandan enflasyon, diğer yandan dolar ve Euro’nun yükselmesi borcun katlanarak büyümesine sebep oluyordu.
AKP kulübü yönlendirdikçe Bursalılar kulüpten koptular. Bir-iki kongrede hakkında söylenmedik laf bırakılmayan kulüp başkanı kurtarıcı olarak çağrıldığına mı yanalım?
60 yılını dolduran Bursaspor’un kurumlaşamaması ne kadar acı. 60 yıl sadece futbol konuşuldu, futbolla yatılıp kalkındı. Ancak futbol dışı branşlarda hiç başarının olmaması çok acı.
Kulübün bir müzesi bile yok. Bursaspor’u oluşturan Acar, Akınspor, Çelikspor, İstiklal ve Pınarspor’un arşivi ne oldu. Bu kulüplerin bazıları 40-45 yıl önce kurulmuştu. Bunlar aynı zamanda Bursa’nın tarihiydi.
Bu arada Çelikspor’un adı Demirspor geçmesi ayrı bir ironik durum.
Bu yazıyı yazarken oğlumun sipariş ettiği kitap bir geldi. “Murat Toklucu’nun yazdığı-Taraftarın Seninle”.
Kitapta Eskişehir’in efsane amigosu Orhan (Erpek)’le yapılan söyleşi de yer alıyordu. DSİ’de memur olan Orhan, seyirci yetiştirdi. Küfür yerine “Es Es Es Ki Ki Ki Eski Eski Es” sloganı oldu. O müthiş koroda bir kez bulunmuştum.
O yıllarda atılan başka bir sloganda,
“İSTANBUL İSTANBUL DUY SESİMİZİ, İŞTE BU ANADOLU’NUN AYAK SESLERİ”ydi.
Eğer yeniden başlanacaksa önce seyirciler /taraftarlar eğitilmeli. Eğitimden geçmemiş kimse bırakın maçı, antremanlara bile alınmamalı.
Genç futbolcular için ayrı ayrı psikolog bulunmalı. Gençleri Bursaspor’dan soğutanların/ Koparanların maçlarda işi yok.