Haberde Bursa

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve 19 Mayıs’ı Anlamak…

19.05.2022

Bugün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor bayramı. 19 Mayıs deyince aklıma öğrencilik yıllarım gelir hep.

Ortaokul ikide okurken anneden babadan ayrı öğrencilik hayatı yaşıyordum. Bir odada yalnız başıma kalıyor, yalnız kaldığım için aile şefkati ihtiyacımı okul arkadaşlarımla karşılıyordum. Benim gibi ailesinden ayrı kalan arkadaşlarım çoktu. Onlarla yakınlaşarak, yardımlaşarak zorluklara göğüs gerebiliyordum.

İkinci dönem sonuna doğru, zorlu bir dönemi bitirmek üzereyiz. 19 Mayıs törenlerinde siyah renkli şort üzerine giydiğimiz beyaz atletler her 19 Mayıslarda bizim bayram üniformalarımızdı. Yoksulluktan dolayı olsa gerek renkli bayram kıyafetlerimiz olmazdı. En uygunu günlük yaşamlarında da kullanabilecekleri siyah şort ve beyaz atletti. Kiminin siyah şortu naylondan parlak, kiminin ki pamuklu ve mat, soluk renkliydi. Beden eğitimi öğretmenimiz elindeki tek eğitim aracı bekçi düdüğü ile bize on dokuz mayısa hazırlık yaptırırdı. Bayram töreni top sahası olarak da kullanılan boş arsada yapılırdı.

Bayram törenine ilçenin protokolü ile tüm ilçe halkı katılırdı. Bir gün önceden duracağımız yerler kireçlerle belirlenirdi.  Biz, beden eğitimi öğretmenimizin düdük sesleri ile kollarımızı yana, yukarı, aşağı indirerek, bacaklarımızı açıp kapayarak, sağ bacağımızı yana, sonra sol bacağımızı yana açıp toplayarak, el çırparak- yaklaşık seçilmiş iki yüz öğrenci- ritmik hareketler yapar, halka siyah- beyaz görsel şölen sunardık. O zaman yeni çıkan siyah beyaz televizyonlara uygun olurdu gösterimiz de. Bizden sonraki nesiller televizyon renklenince gösterilerini renkli sunmaya başladılar. Kimi yıl, güneşten yanıp, kızaran, kavlayan derilerimizle kimi zaman yağan yağmur altında, bir keresinde de üzerimize lapa lapa kar yağarken İlçemiz halkına gösteriler yaptık. Her 19 Mayıs törenlerinden sonra hepimiz hasta olurduk.

Ritmik hareketleri dikkatle izleyen beden eğitimi öğretmenimiz şaşıranları hafızasına bilahare cezalandırmak üzere kaydederdi. En atletik elli öğrenci seçilir, özenle kule yapımı için yetiştirilirdi. Ben hiç kule yapımı grubunda yer alamadım. Lise ikiye kadar sınıfın hep en kısasıydım. Ne olduysa lise bir ile iki arasında boyum uzadı. Uzasa da pek işime yaramadı. Ortaokulda uzasaydı çok işime yarayacaktı. Hele kulenin en tepesine çıkıp bayrak açan öğrenciyok muydu, o çok alkış alırdı. Kulenin tepesine çıkıp, göğsümdeki bayrağı açıp, halktan alkış almak içimde hep bir ukde olarak kaldı.

Bal yiyen baldan usanır; hep ritmik hareketlerle kule yapmakla olmaz, çeşidi ve ilgiyi artırmak gerekir. Üçüncü gösteri başlardı. Ortaya bir kasa konulur üzerinden- bir yıl boyunca özenle yetiştirilen- bir grup öğrenci, kasalara ekleme yapılıp yükseltilerek üzerinden minderlere takla aşarak atlarlardı. Güzel atlayanların yüzlünde gurur, atlayamayanların yüzünde ders notunun düşeceği endişesi olurdu. Bu görevlerde yer almayı çok istesem de ceza alma, kırık not oranım düştüğü için mutluydum.

Öğretmenlerimiz bizi Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine, hatta üzerine çıkarmamız için yetiştiriyorlardı. Büyüyünce ne olmak istiyorsun sorusuna yaptığı işe yakından tanık olduğum “öğretmen” diye yanıt verirdim. Türkiye bize atalarımızdan kalan bir evdi ve biz o evi içinde insanların mutlu, mesut yaşayacağı bir hale getirecektik. Okulları başarı ile bitirip diplomalarımızı alınca hemen atamamız yapılırdı ki bir an önce memleketimize katkımız olsun.

İlkokul mezunu olanların odacı, gece bekçisi; ortaokul mezunlarının bankalarda, maliyede memur olabildiği, isteyenlerin de polis olabildiği bir dönemdi 1970’li yıllar. Öğretmen Lisesi ve Eğitim Enstitüsü mezunu öğretmenler bol olsa da; mühendis, doktor, hukukçu, mülkiye mezunu parmakla gösterilecek kadar azdı. Hepimiz parmakla gösterilecek adam olmak için yarış halindeydik…

Suudi Arabistan’da üç yıl görev yaptığım sırada Atatürk Devrimlerinin ne kadar önemli olduğunu yaşayarak daha iyi öğrendim. Orada halk özgür değil; nerede nasıl yaşayacağı, ne diyeceği ne demeyeceği, ne giyeceği ne giymeyeceği,ne yazıp ne yazmayacağı, hatta ne düşünüp ne düşünemeyeceği kralın iki dudağı arasındaydı. Halkın ve genç neslin dalı budağı kırılıp meyve veremez hale getirilmişti. Pakistan, Afganistan, Endonezya gibi ülkelerden gelen insanlar eğitimsizlikleri, kılık kıyafetleri ve yaşadıkları koşullarla içler acısı durumdaydılar. Hepsi tüketici durumunda; üretim, buluş yapabilecek bir eğitimden, ortamdan uzaktı.

İşte Büyük Atatürk Samsun’a çıkışı ile hem ülkeyi işgalden kurtarmış, ardından yaptığı devrimlerle dalı budağı yeşerecek, ilerleyecek bir ortam sağlamıştı bize. Ne kadar minnet duysak azdır. Bize düşen en önemli görev Cumhuriyete ve Atatürk Devrimlerine sahip çıkmaktır.

Atatürk’ü Anma, Gençlik Ve Spor Bayramımız Kutlu olsun!

ahmet.kocak16@hotmail.com.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>