HASAN ALİ YÜCEL’İ ANDIK
Emekli öğretim görevlisi Recep Nas: “Konuşmacının bir tanesi konuşuyor konuşuyor konuşuyor, çok çok çok konuşuyor. Epeyce bir zaman sonra çok çok çok konuştuğunu anlıyor, “değerli dinleyenlerim çok konuştum özür dilerim. Saatim yoktu” diyerek hatasını telafi etmek istiyor. Dinleyiciler uyukluyor, esniyor. Esneyen dinleyicilerden biri esnemesinin arasında: “Be kardeşim anladık saatin yoktu. Arkadaki takvime de mi bakmadın?” Diyerek konuşmasına giriş yaptı ve iyi bir hatip olduğunu gösterdi. O fıkrasından sonra daha bir dikkatle dinlemeye başladım Recep Bey’i. Anma programının yıldızı olacak gibi…
Hasan Ali Yücel’i anma programına davetliydim. 26 Şubat 2022 tarihinde saat 14.00 de Konak Dernekler Yerleşkesi’nde yapılacak anmaya geldim. Geldiğimde program başlamıştı. Sunucu hanım, bu anmayı hazırlayan Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği Başkanı Jülide Akköprü Hanım’ı, ardından anmayı birlikte organize ettikleri; Eğitim Sen, Eğitim-İş temsilcilerini ve Nilüfer Kent Konseyi başkanını sırayla kürsüye davet etti.
Onların kısa konuşmalarının ardından Recep Nas kürsüye davet edildi. Recep Bey hakkında bilgi verdi sunucumuz: “1944 Çorlu doğumlu, Kepirtepe İlköğretmen Okulu mezunu olan Recep Nas, ilkokul öğretmenliğinin ardından Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdikten sonra öğretmenlik, müfettişlik görevlerinin ardından öğretim görevlisi olarak üniversitelerde emekli oluncaya kadar görev yapmıştır.” Diyerek bizlere bu değerli eğitimciyi tanıttı.
Onları dinlerken Köy Enstitüleri’nin kurucu ve uygulayıcıları olan Hasan Ali Yücel’i, İsmail Hakkı Tonguç’u düşündüm. O yıllarda çok yoksul olan halka yük olmadan kendi kendilerine yeten, on yedi bin mezun veren köy enstitülerinin hiç kurulmamış olduğunu hayal ettim. Çok eleştirilen, ardından kapatılan o okullar olmasaydı Türkiye bu günkü haline asla gelemez, çok geri durumda olurdu. İyi ki kurulmuş, iyi ki yeni kuşakları yetiştirmişler…
“Hasan Ali Yücel’in yüzüncü doğum yılı UNESKO tarafından Hasan Ali Yücel yılı ilan edildi. Bu çok anlamlıdır çünkü; UNESKO’nun kuruluş belgesindeki imzalardan biri de Hasan Ali Yücel’e aittir.” Diyen Recep Bey’in sözleri ile düşüncelerimden sıyrılıp hatibi dinlemeye verdim yine kendimi.
Göçmen olduğunu; “hep”, “Hasan” sözcüklerini; “ep”, “asan” demesinden anlıyorum. O devam ediyor: “Hasan Ali Yücel beş altı yaşlarında bir komşuya gidiyor. Kızın annesi: “Bu ıslah çocuk kim?” diye soruyor. Islah çocuk, iyi çocuk anlamına geliyor. Derken kızın babası geliyor: “Bu tosun da kimin nesi? Dur bakayım, senin adını tahmin edeyim. Senin adın ya Hasan ya Ali” diyor. Hasan Ali itiraz ediyor: “Benim adım hem Hasan hem Ali.” Zeki çocuk tabii. Bütün okulları o, aliyülala derecesiyle bitiriyor.”
Recep Bey, yaklaşık on sayfa hazırlıkla gelmiş. Kağıtları sadece konu başlığına bakıp, konuşacağı şeyleri anımsamak için kullanıyor, kağıttan okumuyor. Tivitır’daki gibi belli sayıda karakter sınırlaması varmış gibi kısa kısa anekdot ve anılar şeklinde hazırlamış kağıtlarını. Konuşmasını sürdürüyor: “İnönü Savaştepe Köy Enstitüsüne gidiyor. Bakıyor bir kız öğrenci kümes nöbetinde. Omzunda da azık çıkını asılı. İnönü merak ediyor; “aç bakalım çıkınını kızım içinde ne var bakayım” diyor. Kızın çıkınında olanlar: Bir parça ekmek, biraz peynir, bir soğan ve bir kitaptır. İnönü yanındaki paşaya dönerek der ki: “Bak paşa benim çocuklarım neler okuyor. Köylüler, kentliler, askerler azık çıkınlarında böyle kitaplar taşımaya başlarlarsa bu ülke kalkınır.” Diyor.
Kağıdına kısa bir süre baktı ve devam etti: “Malum partiden bir milletvekili kitap fuarına gider. O kadar kitap içerisinden “ÜTOPYA” adlı kitabı seçer. “Sayın vekilim o kadar kitap arasından neden bu kitabı seçtiniz? “diye soranlara: “Ütopya yoksul bir ülke. Bir kitap alayım da bir faydam olsun. ” Diye yanıt verir. Yanıta bakar mısınız? Etiyopya ile ütopyayı karıştıran cahil bir vekil işte!”
Kürsüye çıkarken kürsüden tutunarak çıkan konuşmacımızın kürsüdeki performansı, enerjisi gayet yerinde ve devam ediyor: “Asan Ali Yücel bir konakta doğuyor. Dede telgraf nazırı, baba aynı bakanlıkta müfettiştir. (Burada Recep Bey’den izniyle araya gireyim; öksüz, yetim büyüyen çocuklardan bazıları dünya tarihini değiştirmişlerdir. Babası yetkili mevkide, güçlü olan çocuklar da güvenli ortamda büyüdükleri için cesur olup, büyük işler başarmışlardır.) On yedi odalı konakta ona üç oda düşer. Dadı var, aşçı var, bahçıvan var. Çocukluğundan bir anısını anlatır Hasan Ali Yücel: “Bir gün babam elimden tuttu götürüyor. Nereye diye soramazdım. Babam sert ve ters bir adamdı. Bir çocuk kalabalığının ve gürültüsünün içine girdik. Bir adam bağırdı: “Susuuun!” Korktum, yüreğim ağzıma geldi. Bağıran dev gibi bir adam. Pamuk yığını gibi sakalları göbeğine inmiş. Çocuklar adamın önünde sıra ile ezberlerini söylüyorlar. Hiç bir çocuk dayak yemeden kalkmıyor önünden. Sıra bir küçük çocuğa geliyor. Çocuk ezberini şaşırınca sarıklı adam bağırıyor: “Ulan hayvan! Baban cenaze yıkıyor, ıskata gidiyor sen bir ezberini yapamıyorsun!” Zavallı küçüğün Arapça sözcüklere dili dönmüyor bir türlü. Her duruşunda bir tokat her duruşunda bir tokat. Benim içim içime sığmıyor. Önce bağırması ile korkup kabuğuma çekilmiştim. Bunları görünce o zalime karşı içim kinle doldu. O zavallı küçük o kadar dayak yedi o kadar dayak yedi… Zavallı alışmış ağlamıyor bile. Ben gittim o çocuğa sarıldım sarıldım sarıldım, başladım ağlamaya…”
Burada hatip biraz su içip masaya ilk başta koyduğu saatine bakıyor. “İyi daha zaman var” rahatlığı gözlerinden okunuyor. Zira, bir saat konuşma hakkı vermişler. Devam ediyor: “Hasan Ali bütün okullarında birinci. Okuldan arkadaşı İbrahim soruyor: “Sen hiç uçurtma uçurdun mu?” Neredee? Muhallebi çocuğudur o, mahalle çocuğu değil ki. “Bizim orada bir arsa var. Hem bir de kız var. Gidelim uçurtma uçuralım” diye devam ediyor İbrahim. Kız olmasına dayanamıyor ama; “eve geç gidersem babam beni döver. ”Diyor. İbrahim: “Aksaray’a defter almaya gittim diye yalan söylersin”
“Hayır! Ben yalan söyleyemem.” Diyor Hasan Ali ama orada uçurtma var. Bir şey daha var, kız. Tabi bunlar çekici. Gidiyor. Kızı görünce yüreği güp güp güp ediyor. Kız yaşça onlardan büyük ve çok güzel. “Senin ne güzel gözlerin var maviş maviş” diyor kız. Üç gün o arsaya gidiyor. Nasıl oluyorsa üç gün ne annesi, ne babası hiçbir şey söylemiyorlar ama bu, fırtına öncesi sessizliğidir. Dördüncü gün geldiğinde Hasan Ali’nin kulağına bir kıskaç yapışıyor. Aman Allah’ım bu nasıl dayanılmaz bir acıdır! Bu kıskacın sahibi tabi ki babasıdır. Babası kızdı mı ilk sözü “kelp”(köpek) oluyor. Evin avlusuna girince sağlı sollu sağlı sollu sağlı sollu tokatlar… Annesi geliyor babasının elinden zor alıyor…”
Recep Bey tatlı tatlı çok şeyler anlatıyor. Çok da güzel anlatıyor ama, yerim dar olduğu için burada kesip, yazıyı bağlamalıyım.
Anmada güzel bir bilgi ziyafeti çektik. Bitiminde de -diş kirası olarak – Köy Enstitüsü mezunu Hasan Ali Yücel’in çiçeklerinden Nadir Gezer’in “Yürüyen Gece” adlı öykü kitabını hediye ettiler sağ olsunlar. Bir anma da böylece sona erdi. Emeği geçenlere çok teşekkür ediyorum.
ahmet.kocak16@hotmail.com.