Haberde Bursa

HEMŞİRE AYÇA’NIN GÜRÜLTÜ İLE SINAVI -2

21.03.2022

Neyse, oradaki zorunlu hizmetimiz bitti. Bursa’ya tayin istedik. Kocamın pahalı bir arabası var. Onu benden de çok sever. Karınca büyüklüğünde bir çizik olsa aylarca yas tutar, benim ruhumdaki çizikler hiç umurunda olmaz. Biraz birikmişimiz vardı. Daire alalım da kira ödemekten kurtulalım, dedik. Ben: “Daire asla okula ve camiye yakın olmasın” derken o, “mutlaka otoparkı olsun” dedi. İkimizi de mutlu edecek bir daire alıp oturduk.

İlk günlerde iyiydi. Zamanla komşuların gürültüleri, açık otoparkın otoyol gibi sabaha kadar işlemesi, korna sesleri, yatak odasına vuran far ışıklarını kafaya takmaya başladım. En kötüsü de işlek yola bakan yatak odamızın tam karşısındaki mazgal üzerinden geçen arabaların tabanca gibi “tak!” diye ses çıkarmasıydı. Bu seslerden rahatsız olmaya, uyuyamamaya başladım. Bu sesler; bir süre sonra kesilmiyor, sabaha kadar devam ediyordu. İnsan rahatsız olmaya meyilli olunca rahatsızlık veren şeyleri kendi mi icat ediyor nedir anlamadım?

Hemen belediyeyi aradım. Şikayetimi arz ettim. Bir hafta sonra geldiler mazgalı sağlamlaştırdılar. İki, üç gün sonra tekrar bozulan mazgaldan çift tabanca sesi gelmeye başlamasın mı? “Tak! Tak!” Ben bir “tak”a dayanamazken ikiye çıktı. Durumu bizim beye arz ettim, “alışırsın” dedi.

O yorgun, argın eve gelince yatağa yatar, kafasında bir test sorusu hazırlar. Doğru şık olan: “Yorgunsun ve yarın seni zorlu bir gün bekliyor. Uyumalısın” şıkkını işaretler sabaha kadar deliksiz uyur.

Her gün şikayet etmeye başladım. Israrlarıma dayanamadı dört yanı açık, okula, camiye, ana yola, mazgala uzak, otoparka bakmayan bir villa aramaya başladık. Daireyi sattık üzerine de kredi çekerek bir villa aldık. Yaşasın! Artık deliksiz uyuyabileceğim…

Villalar meyilli bir araziye yapılmış; eve girerken üç metrelik duvarın altından eve giriyoruz. Yukarısında komşunun bahçesi; bahçesinde de iri, öfkeli bir köpeği var. Her girişte yukarıdan öyle bir havlıyor ki; irkildiğimiz gibi şiddetli sesten rahatsız olup, eve koşarak girmek zorunda kalıyoruz.

Alt komşu da horoz meraklısı çıktı. Köpek sabaha kadar her duyduğu sese havlıyor. Alt villanın kümesinden on dövüş horozu sabah ezanından önce ötmeye başlıyor, saat on bire kadar hiç susmuyorlar. Arka ve karşı evlerde de köpekler var. Yakından uzağa doğru bu sorunu çözmeye karar verdim. Ben beterden kaçtıkça beterin beteri beni buluyor.

Horozlar için küçük kulübeler yapmış hapsetmiş onları. Güzelim çimleri zarar görmesin diye bahçeye salmıyor, yuvalarında besliyor. Canı çektikçe, saatin kaç olduğuna aldırmadan gidip horozlarını seviyor. Sevildiğini anlayan horozlar aşka geliyor başlıyor ötmeye. Onlar öttükçe adam keyif alıyor. Arada bir bahçesinde dövüş talimleri yaptırıyor. Hayvanların ibikleri kanlar içinde kalıyor. Yaralarını kremleyip yuvalarına bırakıyor. Pencereden gördüğüm manzara bu.

Sonunda dayanamadım şikayetimi elit (?) komşularıma arz etmeye karar verdim. “Ne de olsa varsıl, kültürlü ve görgülü insanlardır böyle villalarda oturduklarına göre” diye düşünerek önce köpek sahibinin zilini çaldım. “Ne istiyorsun?” dedi. Beni dilenci mi sandı ne? Alt villada oturan yeni komşuları olduğumu söyledim ve “hoş geldiniz” demesine fırsat vermek için bir süre bekledim. “Ne istiyorsun?” dedi yine. Köpeğin sesinden uyuyamadığımı, eve her giriş çıkışlarda korktuğumu söyledim. Sinirli sinirli dinledi; “Ne yapayım ağzını mı bağlayayım hayvanın” dedi. “Kusura bakmayın da şikayet etmek zorunda kalacağım” dedim. “Git bildiğin yere şikayet et. Benden de selam söyle” dedi kapıyı yüzüme kapattı. Bir süre öylece kalakaldım. Bir ara tül perdeyi aralayıp baktı kaba adam, gitmiş mi şu kadın diye.

Denize düşen yılana sarılırmış misali o ruh hali içinde alt komşunun ziline bastım. Kapıyı sertçe açtı, “yeni gelen komşu olmalısın. Horozları şikayete geldin değil mi?” dedi. Ne akıllı adam! “Evet. Çok rahatsız oluyorum. Hiç durmadan ötüyorlar.” Dedim. “Ne yapayım hayvanların ağzını mı bağlayayım? Bildiğin yere şikayet et. Bir de benden selam söyle” deyip kapıyı yüzüme kapattı. Sarıldığım yılan da beni soktu. Kabalığın dili ortakmış demek ki. Eve sersemlemiş halde geldim. Oturdum kanepeye ağlamaya başladım.

Ağlamakla sorunun çözülmeyeceğini bildiğimden, polisi aradım. Polis:“zabıtayı arayın” dedi. Zabıtayı aradım. Bir hafta sonra geldiler.Balkondan, pencereden olanı biteni izliyorum. Köpeğin karnesine, aşısına baktılar. Horozların kümeslerinin temiz olup olmadığını kontrol ettiler; “şikayet vardı efendim o nedenle sizi rahatsız ettik. Özür dileriz.” Deyip gittiler.

Rahatsız olmam yetmezmiş gibi iki de düşman sahibi oldum. Baktım inadıma köpek daha çok havlatılıyor, horozlar daha çok öttürülüyor (belki de bana öyle geliyor). Dayanamayıp bir şey söylesem kavga ediyoruz. Yoksul, cahil, ukala ile baş edilir; verirsin üç beş kuruş susar. Varsılın cahiliyle, ukalasıyla uğraşmak zor. Çaresiz kalıyor insan böyle durumlarda. Mahalleden kulağıma gelenler: “Bunlardan öncekiler de böyle problemli, uyumsuz insanlardı. Defolup gittiler. Gelen gideni aratırmış. Bu evde bir uğursuzluk var!” Komşulardan imza toplamaya karar verdim. Kimin kapısını çalsam; “yasal olarak yapılacak bir şey yok. Siz en iyisi evinizi satıp bir köye yerleşin. Kent yaşamına uygun insanlar değilsiniz” yanıtı ile karşılaştım. Üniversite mezunu olan biz, kent yaşamına uygun değilmişiz. Bunu bana söyleyenlerin en fazla okuyanı lise bitirmiş.

Dertlerimle sizi yordum ama çok rahatlamış hissediyorum kendimi. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim Ahmet Bey. Nöbetçiyim. Gitmem lazım” dedi. Derdini dinlediğim için rahatlamış olmasına sevindim. Kadının yaşadıklarına üzüldüm. İnsanların ne kadar kaba, görgüsüz olduklarına içerledim.

Bu görüşmeden önce, yatağa yatar yatmaz uyurdum. Bu akşam uyuyamadım. Uyuyamayınca; yoldaki bizim mazgaldan tabanca sesi gibi ses geldiğini, komşuların horozlarını ve hiç durmadan öttüklerini, imamın hoparlörün sesini çok açtığını, yakındaki okulun hoparlöründen ne konuşuluyorsa yatak odamdan tane tane duyulduğunu fark ettim. Benim halim hemşire hanımdan betermiş de haberim yokmuş.

Günlerdir gözüme uyku girmiyor. Tamam nöbetim falan yok, emekliyim ama insanın doğal gereksinimi uyku.

Önce cami imamına, sonra okul müdürüne gidip şikayetimi arz edeceğim. Horoz ve köpek sahibi olan komşularımı şikayet için zabıtayı da aramayı ihmal etmeyeceğim. Onlarla konuşmadan direkt şikayet edeceğim ki, benim şikayet ettiğimi anlayıp düşman olmasınlar. Önümde damdan düşen biri var. Deneyim sahibi hemşire hanımın sırası ile gerekli mercilere baş vuracağım.

Allah sonumu hayır eylesin. Birbirimizi rahatsız ederek yaşayıp gidiyoruz. Okullarda verilen eğitim de süs gibi, pratikte hiç bir işe yaramıyor. Dert dinlemeye gittim dert sahibi oldum. Bir netice alamayacağım belli ama umut da fakirin ekmeğiymiş. Bakalım ben, benim gibi beni dinleyecek birini bulabilecek miyim?..

ahmet.kocak16@hotmail.com

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>