İbrahim Sanalp yazdı; FELSEFE EL KİTABI HAKKINDA
Köşe yazarımız İbrahim Sanalp makalesinde;
Felsefe El Kitabi isimli kitapta Selahattin Hilav, felsefe bilgisinin öğrenilmesi konusunda bilgiler veriyor.
Rönesans, bilgi sorununu yeniden ele aldı. İnsan hem doğayı hem kendini inceler. Hümanizm hareketi başladı. Doğa yasalarını kavramak, doğaya egemen olmayı sağlar. Tümevarım mantığı, bilgi kuramının temeli olur. Parçadan bütüne gidilir.
Descartes, kesin bilgi, kuşku duyuşumuzun kendisinden çıkar, demiştir. Kuşku duymak, düşünmek demektir. Düşüncemizin varlığını kesin ve apaçık olarak kabul etmemiz gerekir. Düşündüğümüze göre, düşünen varlık olarak, var olmamız zorunludur. “Düşünüyorum öyle ise varım” sonucuna ulaşırız. Bu kesin bilgi, Descartes felsefesinin temelidir. Descartes, düşünceden, bilinçten işe başlar.
Descartes, doğada iki temel töz olduğunu belirtir. Töz, bütün varlıkların ilkesi ve kaynağıdır. Tözlerden biri düşüncedir, diğeri bedendir. Düşünce ve madde, bir bütün olur.
Leibniz, temel varlık töz anlayışından yola çıktı. Töz mutlak, öncesiz, sonrasız, kendi kendinin nedeni olan şeydir. Tözü bir etkinlik, enerji ve etki gösteren bir güç olarak gördü.
Aydınlanma felsefesi, insan aklının bağımsız bir güç olduğunu belirtir. İnsan kendi kendine yeter. Aydınlanma felsefesi Fransa’da filozofların ortaya çıkmalarına zemin hazırladı. İngiltere’de din, ahlak, politika konusunda bireyci bir anlayışın yaygınlaşmasına yol açtı. Toplum bütün, birey parça olur.
Kant felsefesi, bilginin incelenmesi ve eleştirilmesiyle başlar. Buna eleştiricilik denir. Amaç bilgiye ulaşmaktır. Bilgi kuramı temel alınır. Bilginin ortaya çıkması, geçerliliği, sınırı araştırılır. Kant’a göre, bilgi iki kaynaktan doğar. Biri bilgi edinen özne, öteki dış dünyadır. Dış dünya bilgilerimizin maddesini, içeriğini verir. Özne ise bu karışık maddeyi düzenler. Belli bir biçime sokar.
Dış dünyada görüngüler-görünenler ve olaylar oluşur. Nesneleri göründükleri biçimde bilebiliriz. Görüngüleri-fenomenleri bilebiliriz. Görünmeyeni-noumeni bilemeyiz. Bilgi, insan öznesine göredir. Nesneler bilgisi, göreli bir bilgidir.
Hegel, bir sentez içinde evren ve insanın tümünü kapsayacak biçimde ortaya koydu. Diyalektik yöntemi uyguladı. Çelişme, değişme, oluş kavramlarını felsefe alanına soktu. Diyalektik, karşıtlıkların bir arada bulunmaları, daha yüksek bir düzeyde birleşmeleri yasası olarak anlaşılır. Düşünce ve varlık bir ve aynı şeydir. Her kavramın bir antitezi vardır. Tez ve antitez, bir üçüncü kavramda kaynaşır. Bu üçüncü kavram-aşama sentez olur. Var olan her şey, üç aşamadan ortaya çıkar. Bütün gerçeklik, tez-antitez: sentez aşamalarından geçerek geçekleşir.
Auguste Comte, pozitivizmin kurucusudur. Bilgi açısından önem taşıyan şey, olgulardır. Olgu, sebep sonuç bildirir. İnsan düşüncesinin geçtiği aşamaları, üç hal kanunu olarak dile getirir. Üç hal kanunu: Dini yorum, metafizik yorum, pozitif yorum sıralamasıdır. Her toplumda bu aşamalar vardır. Bilgi türleri soyutluk ve somutluk derecelerine göre, belli bir sıralama içine girerler. İnsan, büyük varlıktır. Başkası için yaşamak, bir kural olur.
Evrimcilik teorisine göre, evren maddenin bir biçimde yoğunlaşmasının ve gittikçe bağdaşık duruma gelerek: kademe kademe gelişmesinin bir sonucudur. Evrim, her bilgi türü için geçerlidir.
Felsefe El Kitabı isimli kitapta Selahattin Hilav, felsefe bilgisinin öğrenilmesi konusunda bilgiler veriyor.
Karl Marks ve Friedrich Engels, Hegel’in düşüncesindeki eksiklikleri eleştirdiler. Tarihin ve toplumun yaşamının çelişmelerle geçtiği yani, diyalektik bir gelişim gösterdiğini kabul ediyorlardı. Canlı ve somut insanın etkinliğinin soyutlanması, insandaki ve etkinliğindeki özelliklerin, maddesel olmayan bir ilkeye aktarılması: İde kavramını ortaya çıkarmıştı. Maddesel olmayan varlığın, maddesel gerçeği ortaya çıkardığını ileri sürmek, idealist bir görüştür. Tarihsel ve toplumsal yaşamın ortaya çıkmasını ve değişimlere uğramasını sağlayan çelişmeleri, somut bir gerçekte, maddesel bir ilkeyle açıklamak gerekliydi.
Karl Marks, tarihi ve toplumu yaratanların gerçek ve somut insanlar olduğunu ileri sürdü. Tarih, belli koşullar içinde yaşayan ve geçimlerini sağlamak zorunda olan insanların ürünüydü. Çalışma-iş insanı insan kılan şeydi. Tarih ve düşünce, insan etkinliğinin ürünüydü. Hegel felsefesindeki ilkeyi-düşünceyi-bilinci gerçek yerine yani üste gelecek biçimde koymak gerekliydi. Maddesel varlık alta ve temele, düşünce üste gelecek biçimde yerleştirilmeliydi.
İnsanlık, emek aracılığı ile doğayı değişikliğe uğratıyordu. Kendini de oluşturuyor ve geliştiriyordu. Örneğin: Bir taş parçasından bir araç yapıyordu. Bu aracın kullanılması, onu yapan insan elinin gelişmesini etkiliyordu. Eli daha gelişmiş duruma getiriyordu. Ekonomik etkinlik, maddesel bir etkinliktir. İlerlemenin temelidir.
Karl Marks’a göre, dünyanın yasaları vardır. Bunlar ekonomik yasalardır. Bu yasaları insandan ayrı görmemek gerekir. İnsan yapısı yasalar, yabancılaşma getirir. İnsanın ekonomik yasalara egemen olması sağlandığı zaman, yabancılaşma ortadan kalkacaktır. Bütünsel insana varılacaktır.
Hegel, bilgiyi ikiye ayırır. İdealist bilgi ve materyalist bilgi bütünlüğü vardır. İdealist bilgi, materyalist bilgiyi oluşturur. Karl Marks, bilgiyi ikiye ayırır. Alt yapı bilgisi ve üst yapı bilgisi bütünlüğü vardır. Üretim araçları ve üretim teknikleri bilgisi, alt yapı bilgisini oluşturur. Diğer toplum kurumları, üst yapı bilgisini oluşturur.
Nicelik değişimleri, belli bir birikime ulaştıktan sonra, bir nitelik değişikliği olur. Nicel değişimler, nitel değişimlere dönüşür. Değişme her zaman karşıtlıkların çatışmasından doğar. Karşıtlıkta çelişme vardır. Çelişme varlığın sürekli değişimine yol açar. Çelişkiden hareket oluşur. Örnek: 0,1,2,3,4,5,6,7,8,9 sayıları nicel değişikliği gösterir. 10 sayısı, nitel değişikliği gösterir.
Doğa, toplum, bilgi türleri alanında, insanlığın gösterdiği nesnel etkinlik vardır. Önemli olan dünyayı değiştirmektir. Kuram ve pratik bir bütündür. Eylem yol gösterir.
Doğruluğun yararlı olanda, işe yararlıkta aranması gerektiği ileri sürülür. Pratik önemlidir. Bir düşüncenin değeri, iş görmesinde aranır. İnsan düşüncesinin temel özelliğinin çevreye uyum ve yaşam için yarar sağlama olduğu belirtilir.
Bergson, özgürlüğün maddesel dünya ile ilişkisini inceler. Bilincin yaşadığı zamanı ve dış zamanı birbirinden ayırdığını belirtir. Yaşanılan zaman süre-an olur. Süre-an kesintisiz bir yaratıştır ve özgürlüktür. Geçmiş, şimdide saklanır ve biriktirilir.
Felsefe El Kitabı isimli kitapta Selahattin Hilav, felsefe bilgisinin öğrenilmesi konusunda bilgi veriyor.
Varoluşçuluk, kişiyi, öznelliği, bireysel yaşamı: felsefenin kaynağı ve konusu olarak görür. Birey tasvir edilir. Doğruluğun-hakikatin öznellikte bulunduğu düşünülür. Varoluşun özden önce geldiği belirtilir.
Sartre, özgürlük ancak geleceğe ilişkin bir tasarı ile ortaya çıkar, demiştir. İnsanca bir yaşamın gerçekleşmesi için çalıştı. Temel gerçek bilinçtir. İnsan kendini ne yaparsa o olacaktır. İnsan hem kendinden hem herkesten sorumludur.
Bertrant Russell, felsefe sorunlarına mantık açısından yaklaşır. Felsefe bir eylemdir. Nesnenin varlığı, tümevarım yöntemiyle akıl yürütmeye dayanır. Özgürlükçü ve bireyci felsefeyi benimsedi.
Felsefe, sürekli bir arayış ve eleştirme, doğruları akıl yoluyla bulmaya çalışan: bilgiyi ve bilgeliği elde etmeye yönelen özgür bir çabadır. Felsefe, özgür düşüncedir.
Türk-Osmanlı toplumunda, eski felsefi düşünceler tekrar edilmiştir. Felsefe çabası, batıni akımlar ve tasavvuf içinde kılık değiştirip gizlenerek varlığını sürdürdü. Kelam bilgisinin açıklamaları, özgür düşüncenin ve felsefe arayışının yerine geçmiştir.
Felsefi düşüncelerin kökleri tarihsel-toplumsal koşullardadır. Felsefe ancak belli bir toplumsal oluşumda ortaya çıkabilir. “İnsanın göbek bağını toplumdan koparmış olması” sözüyle felsefe ortamı belirtilir. İnsanın hem dış dünya hem kendisi karşısında bağımsız bir özne olması gerekir.
Türk-Osmanlı toplumunda sınıflar-gruplar arasında kesin sınırlar yoktur. Bir sınıfın bir sınıftan yönetimi alması gibi bir durum yoktur. Türk-Osmanlı toplumunda “kendinde” sınıflar vardır. Batı’da “kendisi için” sınıflar vardır. “Kendisi için” sınıflar, toplumsal varlığın bilincine varır. Bireysel düşünür. ”Kendinde” sınıflar bireysel düşünemez. Toplumun bireyi haline gelemeyiş, felsefi düşüncenin ortaya çıkmayışını açıklar.
Toplumda alt yapı ve üst yapı bir bütündür. Alt yapı, üretim araçları ve tekniklerinin oluşturduğu temel olur. Üst yapı kurumları, bu temelin üstüne kurulur.
Rönesans, feodalizme karşı mücadele eden burjuvazinin kültür, düşünce, ideoloji alanındaki mücadelesinin ürünüdür.
Descartes, dini bilgi ve dünya bilgisi bütünlüğünü dile getirdi. Dünya bilgisinde ilerleme sağladı. Kant, görünmeyenin bilgisi ve görünenin bilgisi bütünlüğünü dile getirdi. Görünenin bilgisinde ilerleme sağladı.
Batılılaşma kavramıyla yapılan yenilikler, olmayan şeyi oluyormuş gibi göstermektir. Kapitalizm çağında kapitalizme geçilmesi gerekir. Burjuva sınıfının ve işçi sınıfının özel mülkiyet ve birikim konusunda güçlü olması gerekir.
Batılı yaşamda akılcı ve araştırıcı düşünce vardır. Türk-Osmanlı toplumunda din ve ideoloji ile düşünce: zararlı ve yararlı olarak ikiye ayrıldı. Cumhuriyet toplumunda resmi ideoloji ile düşünce: zararlı ve yararlı olarak ikiye ayrıldı.
Felsefenin ön koşullarından biri dildir. Felsefe dili duruluğa ve kesinliğe ulaşmıştır. Tercüme eserlerle felsefe birikimi sağlanabilir.
Felsefe El Kitabı isimli kitapta Selahattin Hilav, felsefe bilgisinin öğrenilmesi konusunda bilgi veriyor.
Varoluşçuluk, kişiyi, öznelliği, bireysel yaşamı: felsefenin kaynağı ve konusu olarak görür. Birey tasvir edilir. Doğruluğun-hakikatin öznellikte bulunduğu düşünülür. Varoluşun özden önce geldiği belirtilir.
Sartre, özgürlük ancak geleceğe ilişkin bir tasarı ile ortaya çıkar, demiştir. İnsanca bir yaşamın gerçekleşmesi için çalıştı. Temel gerçek bilinçtir. İnsan kendini ne yaparsa o olacaktır. İnsan hem kendinden hem herkesten sorumludur.
Bertrant Russell, felsefe sorunlarına mantık açısından yaklaşır. Felsefe bir eylemdir. Nesnenin varlığı, tümevarım yöntemiyle akıl yürütmeye dayanır. Özgürlükçü ve bireyci felsefeyi benimsedi.
Felsefe, sürekli bir arayış ve eleştirme, doğruları akıl yoluyla bulmaya çalışan: bilgiyi ve bilgeliği elde etmeye yönelen özgür bir çabadır. Felsefe, özgür düşüncedir.
Türk-Osmanlı toplumunda, eski felsefi düşünceler tekrar edilmiştir. Felsefe çabası, batıni akımlar ve tasavvuf içinde kılık değiştirip gizlenerek varlığını sürdürdü. Kelam bilgisinin açıklamaları, özgür düşüncenin ve felsefe arayışının yerine geçmiştir.
Felsefi düşüncelerin kökleri tarihsel-toplumsal koşullardadır. Felsefe ancak belli bir toplumsal oluşumda ortaya çıkabilir. “İnsanın göbek bağını toplumdan koparmış olması” sözüyle felsefe ortamı belirtilir. İnsanın hem dış dünya hem kendisi karşısında bağımsız bir özne olması gerekir.
Türk-Osmanlı toplumunda sınıflar-gruplar arasında kesin sınırlar yoktur. Bir sınıfın bir sınıftan yönetimi alması gibi bir durum yoktur. Türk-Osmanlı toplumunda “kendinde” sınıflar vardır. Batı’da “kendisi için” sınıflar vardır. “Kendisi için” sınıflar, toplumsal varlığın bilincine varır. Bireysel düşünür. ”Kendinde” sınıflar bireysel düşünemez. Toplumun bireyi haline gelemeyiş, felsefi düşüncenin ortaya çıkmayışını açıklar.
Toplumda alt yapı ve üst yapı bir bütündür. Alt yapı, üretim araçları ve tekniklerinin oluşturduğu temel olur. Üst yapı kurumları, bu temelin üstüne kurulur.
Rönesans, feodalizme karşı mücadele eden burjuvazinin kültür, düşünce, ideoloji alanındaki mücadelesinin ürünüdür.
Descartes, dini bilgi ve dünya bilgisi bütünlüğünü dile getirdi. Dünya bilgisinde ilerleme sağladı. Kant, görünmeyenin bilgisi ve görünenin bilgisi bütünlüğünü dile getirdi. Görünenin bilgisinde ilerleme sağladı.
Batılılaşma kavramıyla yapılan yenilikler, olmayan şeyi oluyormuş gibi göstermektir. Kapitalizm çağında kapitalizme geçilmesi gerekir. Burjuva sınıfının ve işçi sınıfının özel mülkiyet ve birikim konusunda güçlü olması gerekir.
Batılı yaşamda akılcı ve araştırıcı düşünce vardır. Türk-Osmanlı toplumunda din ve ideoloji ile düşünce: zararlı ve yararlı olarak ikiye ayrıldı. Cumhuriyet toplumunda resmi ideoloji ile düşünce: zararlı ve yararlı olarak ikiye ayrıldı.
Felsefenin ön koşullarından biri dildir. Felsefe dili duruluğa ve kesinliğe ulaşmıştır. Tercüme eserlerle felsefe birikimi sağlanabilir.