“Aydınlık Geleceğin Partisi olarak alanında uzman Akademisyenler, Kanaat Önderleri, Mühendisler, Sosyologlar, Psikologlar başta olmak üzere tüm paydaşlarla bir araya gelerek...
İNSANLIĞI BİR AVUÇ ZÜMREYE KÖLE YAPMAK İSTİYORLAR!
“Küresel Isınma” ‘Küresel Endüstri’ye Hizmet Ediyor Son yıllarda bizlere ezberletilen şeylerden biri de “küresel ısınma” denilen ve dünyayı etkisi altına aldığı söylenen iklim değişikliği tezleridir. Bazı bilim adamlarının araştırmalarına ve batılı devletlerin gizli toplantı belgelerinde ortaya konan bilgilere göre “küresel ısınma” tamamen bir aldatmacadan ibarettir. Bu konuyla ilgili çıkan haberlerde küresel ısınmanın aslında hiçbir zaman bilimsel zemine dayanmadığı, aksine politik bir çıkar oyunu olduğunu savunan görüşlere yer verilmektedir.
İklim değişikliğini dünyada tartışan üç ana gurup bulunmaktadır. Bu konuyu daha iyi kavramamız için bu üç gurubu incelememiz gerekmektedir.
Birinci gurubu, Avrupa birliği kurumlarından olan İklim Değişikliği Panelinin (IPPC) bilim insanları oluşturmaktadır. Bu gruptaki bilim insanlarına göre; iklimde yaşanan değişimin başlıca sebebi insanların fosil yakıt kullanmasından kaynaklanmaktadır. Bu yakıtların kullanımı sonucu ortaya çıkan karbondioksit, atmosferi tehlikeli düzeyde ısıtmaktadır.
İkinci gurubu, fosil yakıtların iklim değişikliğindeki payının çok büyütülmeyeceğini öne süren bilim insanları oluşturmaktadır. Bu bilim insanlarına göre; zaten dünya ısınma periyodunda ve 1960’lardan sonra yaygınlaşmaya başlayan fosil yakıt kullanımı, bu ısınmadaki payı yok denecek kadar azdır. Ayrıca bu guruba göre 60 yıllık bir zaman dilimindeki ısınmayı, fosil yakıt kullanımına bağlamak bilimsel olarak mümkün değildir. Üstelik de fosil yakıt kullanımı artmasına rağmen dünyanın sıcaklık artış hızı giderek düşmektedir. Birinci bölümde bahsedilen Richard Lindzen, William Happer, Freeman Dyson bu gurubu oluşturan bilim insanlarından bazılarıdır.
Üçüncü gurupta ise dünyanın sonunun çok yakın olduğunu söyleyerek büyük bir panik havası estiren STK aktivistleri, siyasetçiler ve medya bulunmaktadır. Bu grup iklim değişikliği ile ilgili yanlış ve bilimsel kanıtlara dayanmayan bilgilerin kaynağını oluşturmaktadır.
Birinci ve ikinci gurubu oluşturan bilim insanları şu beş ana gerçeği savunmaktadır;
– İklim her zaman değişiyordu. Geçmişte değiştiği gibi günümüzde de değişiyor ve gelecekte de değişecektir.
– Karbondioksit hayatın devamlılığını sağlayan yararlı bir sera gazıdır. Artması veya azalması ufak tefek lokal sorunlara sebep olsa da bu gazı tamamen kötü olarak nitelendirmek için bir sebep değildir.
– 19. Yüzyılda sona eren küçük buzul çağından sonra atmosferdeki karbondioksit miktarı artmaktadır.
– Geçtiğimiz iki asırda sıcaklık sadece 1 derece artmış, bu artışa insan kaynaklı karbondioksit gazı ancak 1960’lardan sonra etki etmesine rağmen son yirmi yılda yeryüzündeki sıcaklık hiç artmamıştır.
– İklimi belirleyen sistemin karmaşıklığından ötürü dünyanın en güçlü bilgisayarlarına erişilebilen tüm veriler eklense bile iklimin gelecekte nasıl olacağı ile ilgili kesin bir yargıya varmak mümkün değildir. Bu yüzden bu zamana kadar yapılan tahminlerde yanılmanın sebebi de budur.
Peki iklimin değişmesi doğal ve öngörülemez bir süreçken, mevcut küresel ısınmadaki artışın insan kaynaklı olduğunu gösteren resmileşmiş bir tane çalışma yokken neden bu yalan söyleniyor ve neden birçok insan büyük bir paniğin içinde?
Bunu anlamak için de üçüncü grubu iyi analiz etmemiz gerekmektedir, çünkü korku ve paniğin suni olarak gündemde tutan bu guruptur. Son zamanlarda Bill Gates, Greta Thunberg gibi isimlerin yüzü olduğu bu gurup trilyon dolarlarla ölçülen bir sektöre dönüşmüştür.
İlaç teknolojisi, petrol gibi büyük sektörler bile bu grubun oluşturduğu büyüklüğe erişmiyor. Bu sektörü besleyen para havuzunda şirketler köşe başlarını tutmaktadır. Citi Grup 2023’e kadar gerçekleşecek çevreci politikalar için 100 milyar dolar ayırdığını duyurdu. Fakat esas paranın hükümetlerden gelmesi beklenmektedir. Tahmini toplanması gereken miktar ise 96 trilyon dolar olacağı öngörülmektedir. Bu paradan yenilenebilir enerjiye pay ayrılsa da büyük bir kısmı sivil toplum kuruluşlarına yönlendirilmektedir.
Bilimin sesi gittikçe kısık hale getirilirken, felaket ve kıyamet senaryoları her geçen gün biraz daha büyütülerek sürekli bir korku ortamı yaratılmaktadır. İklim değişikliği ile ilgili yanlış bilgilerin nasıl oluyor da doğrulardan daha hızlı yayıldığını anlamak için oluşan bu büyük sektörlere bakmak yeterli olacaktır.
Dünya iklimi değişmekte ve uzak gelecekte de ciddi çevresel sorunlar oluşabilecektir. Ayrıca sanayileşme dünyayı kirletmekte ve çevreye de zarar vermektedir. Fakat bu konuyu devasa bir sektör haline getirip, gün aşırı yanlış bilgiler yayanlar neyi amaçlamaktadır? Arkasında kimler var ve her şeyi küresel ısınmaya bağlayarak konuyu belirli bir amaca sürükleyerek ne yapmaya çalışmaktadırlar?
İklim değişiyor, bu doğal süreçte dünya da insan eliyle kirletiliyor.
Tabi ki kimyasal atıklarla denizler doldurulmamalı, fabrika bacalarından zararlı gazlar atmosfere salınmamalı, ormanlar katledilmemeli, şehir planlamaları yapılırken o cam binaları, o fildişi kubbeleri dikerek güneş ışınları tekrar gökyüzüne yansıtılmamalı ve tabi ki de nükleer silah denemeleri ile dünyanın dengesini bozan çalışmalar yapılmamalıdır.
Gelinen noktada esas soru şu; sadece bir iklim tartışması mı var yoksa var olan bir iklimin değişim süreci üzerinden başka bir şey mi planlanmaktadır?
18. yy da başlayan sanayi devrimi yüzünden Dünya genelinde sıcaklığın 1°C arttığı söylenmektedir. Bu yüzden de kuraklığa dayalı olarak kutuplarda eriyen buzulların yeni virüsler yayabileceği, dünya genelinde orman yangınları, sel felaketleri gibi doğal afetlerin yaşanacağı, tarım arazilerinin azalması nedeniyle gıda arzında azalma yaşanacağı bundan dolayı tedarik zincirinin kırılıp büyük bir kıtlığın yaşanacağı, gibi öngörülere dayanarak, Paris İklim Anlaşması çerçevesinde alınan kararların takibi, yani karbon salınımın 2050 yılına kadar azaltılması gerekmektedir. İklim değişimi ve sağlık sistemlerini düzeltmek için kurtarma planları açıklanarak dünyadaki bütün sistemlerin doğa ile barışık şekilde geliştirilmesi söylenmektedir.
Bunların başında fosil yakıtların kullanımının azaltılması, endüstride muazzam bir dönüşüm, şehirleşmenin getirdiği hava kirliliğini önlemek için akıllı dijital şehirlerin kurulması gerekliliği, büyük baş hayvancılığın metan gazı salınımını arttırdığı için yapay etlerle veya laboratuvar ortamında geliştirilmiş gıdalar ile beslenme alışkanlıkları değiştirilmesi, yeni bisiklet yolları, elektrikli ücretsiz trenler derken, trilyonlarca dolar fonlar ayrılması için birçok ülkenin parlamentosundan tasarılar geçmesi istenmektedir. Bu tasarılar parlamentolardan geçmez ise baş gösterecek kuraklık, akabinde kıtlık ile sosyal sistemler çökme noktasına geleceği söylemiyle ulusal ülkeler tehdit edilip, iş birliği yapmaya zorlanarak, küresel anlamda yeşil ekonomiyi direk olarak desteklemek için mali paketler hazırlamaya mecbur bırakılacaklardır.
Suni problemler çıkaran mekanizmanın sürdürülebilir dünya perspektifi ile ortaya koyduğu argümanlara kayıtsız şartsız teslim olan, geleceği öngörmekten aciz ulusal devletler, bu kadar finansmanı sağlamak için karşılıksız para basmak zorunda kalarak kendi çöküşlerini hızlandıracaklardır.
Anlayacağınız gibi iklim değişikliği ile köpürtülen bu tartışmalar ve akabinde anlaşılmaz doğa olayları (orman yangınları gibi), ülkelere dayatılacak planlar öncesi sopa göstermekten başka bir şey değildir. Bazıları güzel önlemler olarak gözükse de sürdürülebilir bir dünya için dünyayı ayağa kaldıran mekanizma aslında her zaman problemin ta kendisi olmuştur.
Nihai hedef, iklim üzerinden dünyaya operasyon çeken akıl, mevcut devletlerin yapısını değiştirerek, tamamen küreselci bir ajanda ile oluşturulacak bu motto ile varacağı nokta aslında ulus devletlerin üstünde “Küresel Tek Bir Devlet”in kurulmasına ön ayak olacak adımların atılmasına alt yapı sağlayacaktır ve bütün insanların da bu tek devletin çalışanları haline gelerek modern köleler olmaları istenmektedir.
Küresel Devlet kurulması için, küresel problemler çıkmalı, ulus devletler üstü bir yapının oluşması için dünyayı hatta evreni ilgilendiren konular konuşulmaya başlanmalı ki, böylece küresel bir yetkilendirme sağlanmalıdır. Yani dünya üzerindeki 196 ülkenin bir araya gelip devletler üstü bir yapıya yetki verecek, bu da ulus devletlerinin tarih olması anlamına gelmektedir. Bunun neticesinde dünyanın bir şirket gibi yönetilmesi, yönetenlerin ise bir avuç elit aile olması hedeflenmektedir.
İklimi İdeolojik Olarak Kullanan Akıl
BIG RESET (Büyük sıfırlama)
20. yüzyıl dünyasında kurulan temel bir düzen kapitalizmdir. Kapitalizmin ana gelir kaynakları; petrol, doğalgaz ve madenlerdir. Üretim sahalarında kullanılacak enerjinin kaynağı ise termik santraller, kömür santralleri, nükleer santrallerdir. Parası ise Amerikan para birimi ve dünya rezerv parası olan “DOLAR”dır. Dolar, borçlanarak üretilir, piyasaya faizle sürülür ve petrol doğalgaz ve ana madenler dolar ile alınıp satılarak kapitalizmin sistem çarkları döndürülür. Sistem tamamen borca dayalı ve kâr amacı güttüğünden birtakım insanları aşırı zengin etmiş, geri kalan insanları ise sistem içinde köle olarak kullanmıştır.
Sosyalist şirket hegemonyasının hâkim olduğu bir sistem anlayışından söz ederken, küreselcilerin dünya için planladığı gelecek nasıl olacaktır?
Sürekli borç ekonomisine dayanan KAPİTALİZM, artık çökme noktasına gelince, bu sistemi ortaya atan ve bu sistemden zengin olan küçük bir azınlık, 21. yüzyıl Dijital dünya düzenine geçerken her şeyin sıfırlanması gerektiğini savunmaktadır. Bunun için de parasal güçlerini kullanarak satın aldıkları siyasetçiler, bilim adamları, sivil toplum kuruluşları ve sanatçılarla bunu desteklemektedirler.
Büyük sıfırlama (Big Reset) korku ve panikle ulusal devletlere ve insanlara kabul ettirilmek istenmektedir.
Kimi zaman Covid-19 gibi korku ile veya dünya genelinde tam da aşırı sıcakların denk geldiği zaman çıkarılan orman yangınlarıyla, bazen temiz dünya sloganı ve sürdürülebilirlik, küresel adalet ve evrensel gelir gibi süslü ifadelerle sunulan ama arkasında bambaşka bir şey olduğunu anlamak için “Küresel Akıl” denilen şirketleri ve onları yöneten aileleri tanımak gerekmektedir.
CRISPR Gen Teknolojisi ile insanlara yönelik genetik müdahaleleri, kontrol edilebilir bir iklim ile bağımlı sosyal yaşam projelerini, dijital para ile kontrol edilebilir insanları, Lgbt örgütleri ile aile yapılarına müdahaleyi ve nüfusun kontrol altına alınmak istenmesini bilmek gerekmektedir.
Paris iklim anlaşması nedir?
Paris İklim Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile sera gazları salınımını azaltmaya yönelik önlemleri içeren bir anlaşmadır. Anlaşma 22 Nisan 2016 tarihinde imzaya açılmış, yeterli sayıda üye ülkenin imzalamasının ardından 4 Kasım 2016 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.
197 ülke tarafından iklim değişikliğinin ulusal sınırların ötesinde küresel bir acil durum olduğunun, her düzeyde uluslararası iş birliği ve koordinasyon yapılması gereğinin kabul edildiği, çözüm önerileri ve somut hedefler içeren, yaptırımları olan, yasal olarak bağlayıcı, uluslararası bir anlaşmadır.
Paris İklim Anlaşması, gerçekte iklimi korumaktan çok uzaktır. Anlaşmanın temel yaklaşımı çevreyi, doğayı koruma, iklim değişikliğine yol açan nedenlere son vermek değil, emperyalistlerin, kapitalistlerin çıkarlarının nasıl daha iyi korunacağıdır. İklim değişikliğini önlemede en fazla kârın nasıl elde edileceğinin hesabı yapılmaktadır. Teknolojide ileri olanların “çevreci” görünmesinin perde arkasında yatan olgu, geri kalmış ya da kalkınmakta olan ülkeleri, iklim değişikliğini önleme adına kendilerine nasıl bağımlı kılacaklarının hesabını yapmaktadırlar.
2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan kapitalizme dayalı dünya sistemi çökmüştür ve bu yapının kurucuları için yeni bir sistem gerekmektedir. Bu sisteme sahip bu küresel elitlerin tek amacı para kazanmak değildir. Ulus devletlerin liderlerinin geçici olduğuna, sorunları kalıcı olarak çözecek iradeleri olmadığına inanmaktadırlar. Bu sebeple bankerlerden ve elitlerden oluşan, kendi ideolijileri ve kendi görüşleri doğrultusunda bir dünya düzeni oluşturmak istemektedirler. “Yeni Dünya Düzeni” adı altında oluşturmak istedikleri bu sistemde eskiye dair ne varsa değiştirmeyi planlamaktadırlar. Beslenme alışkanlıklarından sosyal alışkanlıklara hatta dini alışkanlıklara kadar her şeyi değiştirmeyi istemektedirler.
Bu anlaşma ile sadece ekonomilerin daralması, enerjilerin dönüşümü hedeflenmemekte, özellikle Müslümanlar için hayati öneme haiz helal gıda, yapay et ve beslenme alışkanlıklarını tamamen değiştirecek tehlikeli unsurlar içermektedir.
Et tüketimi çok olan toplumların daha cesur, daha atılgan ve daha dirençli bir yapıya sahip olduğu tespit edilmiştir. Et tüketmeyen toplumlar ise daha sakin ve daha uysal tabiata sahiptirler. Tek noktadan insanlığı yönetmek isteyen küresel mihraklar, küresel iklim sorununu sebep göstererek insanlığın beslenme alışkanlıklarına ve kültürlerine müdahale etmeyi kolaylaştıracak ön hazırlıkları yapmaktadırlar.
Paris İklim Sözleşmesi Bizden Ne İstiyor?
Anlaşmanın görünmeyen yüzünde acaba hangi tehlikeler bulunmaktadır?
1. Termik santraller kömür ile çalışıp elektrik ürettiği için doğayı kirlettiği iddiası ile sözleşme gereği kapatılması istenmektedir. Bu da çok büyük elektrik ve enerji sıkıntısı hem kıtlık hem de fiyatların anormal derece pahalanması demektir.
2. Madenlerin kapatılması, nükleer santral yatırımlarının durdurulması ve doğalgaz çıkarmaktan vazgeçilmesi istenmekte, öz kaynakların kullanılması engellenmektedir.
3. Tüm sanayi kuruluşlarının denetim ve izni uluslararası kurumlara bağlanacak, bu da işletmelere ve halka yansıyacak yüksek karbon vergisi yükü getirecektir. Aynı zamanda pek çok fabrika kapanma ile karşı karşıya kalacaktır.
4. Petrol, kömür ve fosil yakıtlarının kullanımının en aza indirilmesi istenmekte, bu da petrolde kıtlık ve büyük zam demektir.
5. Arabalardan çıkan egzozun azaltılması için araç fiyatları aşırı pahalanacak. Araç sahibi olanlar için de ağır vergiler getirilecek. Şimdiden Cumhurbaşkanı’na araç vergilerini 3 katına kadar artırma yetkisi verilmiştir.
6. İneklerin çıkardığı metan gazlarının atmosferi kirletip küresel ısınmaya sebep olduğu iddiası ile hayvancılık bitirilmek istenmektedir. Bundan asıl maksat ise yıllardır küresel yapının sözcülerinin dile getirdiği ve ülkemizde de birkaç fabrikası kurulan sentetik et – yapay et projesini hayata geçirmektir.
Küresel güçlerin ulus devletlerde bulunan para hırsı ile ülkesinin aleyhine çalışan sözde bilimcilerin aksine gerçek bilim adamları, ineklerin çıkardığı gazın doğada kısa sürede yok olduğunu, fakat her yere kurulacak yapay et fabrikalarının laboratuvarından çıkacak emisyonların atmosferde uzun süre kalacağını ifade etmektedirler. Kaldı ki, yapılan araştırmalarda ineklerin yemlerine karıştırılacak yosun ile beslenmelerinde yapılacak çok basit bir değişiklikle bu zararın önlenebileceğini göstermektedir. Ancak bu dayatmaları yapan güçlerin asıl amaçlarının çevre ve iklim olmadığı çok açık bir şekilde görülmektedir.
Karbon salınımı en fazla Çin, ABD, Hindistan, Rusya, Japonya, Almanya ve Avrupa Birliği üyesi ülkeler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu ülkelerin karbon salınımları Paris İklim Anlaşması’na taraf oldukları 2015’ten itibaren azalmadığı gibi artmıştır. Adı geçen bu ülkeler yükümlülüklerini yerine getirmemişken, sorumluluğu az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yüklemek, cezayı bu ülkelere kesmek, doğrudan bu ülkeleri yaptırıma muhatap kılmak elbette ki adil değildir.
İstanbul sözleşmesi, covid politikaları, iklim değişikliği bu üç projenin amacı ulus devletlerin itibarını zedelemek ve ulus devletlerin yönetim iradesini ellerinden alarak birleşmiş milletlerin içerisindeki bir çeteye devretmeyi amaçlamaktadır. Ulus devletlerin iradesini ellerinden almanın yegâne yolu sorunları küreselleştirmektir.
GENEL BAŞKANIMIZDAN ÇARPICI “PARİS İKLİM ANLAŞMASI” UYARISI:
İNSANLIĞI BİR AVUÇ ZÜMREYE KÖLE YAPMAK İSTİYORLAR!
Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, Paris İklim Anlaşması’na ilişkin yaptığı açıklamada, “Irak işgalini, 1 milyon sivil Iraklı’nın öldürülmesini, “diktatörlüğü ortadan kaldırıp, özgürlük ve demokrasi getiriyoruz” kılıfı ile yutturmaya çalıştıkları gibi, doğal tarım ve hayvancılığı ortadan kaldırma ve insanlığın beslenmek için kendilerine muhtaç hale getirilmesi amacını da “küresel ısınmayı önleme ve çevreyi koruma” ambalajına sararak yutturmaya çalışıyorlar.” ifadelerini kullandı.
Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, Yeniden Refah Partisi Genel Merkezinde bilim adamları ile düzenlediği basın toplantısında geçtiğimiz günlerde Meclis’te oybirliği ile onaylanan Paris İklim Anlaşması’nın tehlikelerine dikkat çeken önemli açıklamalarda bulundu.
Hedefimiz Sadece Türkiye Değil Tüm İnsanlığın Selametidir.
Genel Başkanımız Erbakan, konuya ilişkin şunları söyledi:
“Yeniden Refah Partisi ve Millî Görüşçüler olarak sadece Türkiye için değil tüm insanlığın kurtuluşu ve selameti için çalışıyoruz ve asıl hedefimiz adaletin, refahın, huzur ve barışın hâkim olduğu yeni bir dünyanın kurulmasıdır. Kendileri dışında tüm insanlara düşman olan, tüm insanlığı kendilerine köle yapmak isteyen bir avuçluk imtiyazlı zümrenin planları, hedefleri ve bunlar doğrultusunda oynadıkları oyunlarla ilgili uyarı vazifelerini de yapmak durumundayız. Covid-19 sürecinde kamuoyuna uyarılarda bulunduk, bu konuda yapmış olduğumuz açıklamalar sadece Türkiye’de değil, İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri dahil olmak üzere tüm dünyada ses getirdi. Bunun öncesinde, İstanbul Sözleşmesi karşısında parti olarak verdiğimiz mücadele kamuoyunun malumudur. Her iki konuda da imtiyazlı zümrenin, küresel güçlerin fazlasıyla tuzu-biberi olduğunu delilleriyle ifade ettik. Bugün de gündemimizdeki “Paris İklim Anlaşması, 2015 yılında yapılan müzakereler sonrasında 196 ülke tarafından kabul edilmiş ve Türkiye tarafından 22 Nisan 2016’da imzalanmıştı. Ancak Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanı’nın en son ABD ziyaretine kadar anlaşmayı onaylamamıştı. Bu ziyaret sonrası anlaşma bu ay TBMM Genel Kurulu’na getirildi ve muhalefet partilerinin de “evet” oylarıyla onaylandı. Tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi, Hükümet ve Muhalefet bir olup, tarihin en hızlı oylamalarından bir tanesini yaparak, bu sözleşmeyi de TBMM’de firesiz ve şerhsiz şekilde onayladılar.”
İklim Anlaşmasını Dayatanlarla İstanbul Sözleşmesinin Arkasındaki Güçler Aynı!
“Paris İklim Anlaşması”nı dünyaya dayatanlarla, “İstanbul Sözleşmesi” ile Türkiye’de ve diğer ülkelerde sinsice eşcinselliği yaygınlaştırmak ve aileyi yıkacak her türlü yasayı çıkarmak için uğraşan mihrakların aynı olduğunu vurgulayan Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, “Sözde “kadın haklarını savunmak”, “kadına yönelik şiddeti önlemek” gibi kimsenin karşı çıkamayacağı ve toplumun benimseyeceği birtakım söylemleri İstanbul Sözleşmesi’nin asıl maksadına kılıf yaptıkları gibi, bu iklim sözleşmesini sunarken de asıl amacı gizleyerek tüm insanlığı manipüle etmektedirler; “Küresel ısınmayı engellemek, atmosferi, havayı, suyu ve toprağı korumak” gibi birtakım güzel cümlelerin altına, asıl planlarını profesyonel bir şekilde gizlemektedirler.” şeklinde konuştu.
Bütün Amaç İnsanlığı İmtiyazlı Zümreye Köle Yapmak!
Sera gazı seviyesi ve karbon emisyonları ölçümlerine bakıldığı zaman, kirlilikten en sorumlu ülkelerin “G7 ülkeleri” ile Çin ve Rusya olduğunun açıkça görülebileceğini belirten Genel Başkanımız, “Fosil yakıtlarla üretim yapan, karbon ve sera gazı yayılımı ile doğayı en fazla kirleten ülkeler yine bunlardır. Maksat sadece küresel ısınmanın önüne geçmek, sera gazı ve fosil yakıtların karbon salınımını önlemek ise, asıl olarak öncelikle bu ülkelere müdahale edilmesi gerekiyorken, Siyonist güçler bu sözleşmeyi baskı ile veya kredi vaadi ile zorla dikte ederek, tam 196 ülkeye, yani aslında tüm dünyaya imzalatmışlardır. Bütün bunlar tek merkezden yönetilen, tüm insanlığın imtiyazlı zümreye köle yapıldığı “tek dünya devleti” yolunda atılan bilinçli adımlardır.” ifadelerini kullandı.
Milyarlarca İnsan Açlık Tehlikesiyle Karşı Karşıya Kalacak!
Küresel ısınmanın sebebi olarak yüksek insan nüfusunu ve bu nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan üretimi, sera gazı yayan büyükbaş hayvanları sebep gösteren küresel güçlerin, küresel ısınmanın önlenmesi için, büyükbaş hayvanların itlaf edilmesi, bunun yerine yapay et tüketimine geçilmesi gerektiği fikrini savunduklarını belirten Genel Başkanımız Erbakan, “Binlerce yıldır et, süt, yün, deri, ısı ve enerji gibi sayısız fayda sağlayan bu hayvanların hele bir de metan gazı üretmelerine çözüm getiren metotlar da olduğu halde, suçlu gösterilip yok edilmeye çalışılması bilimsel ve iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Böyle bir vahşetin gerçekleştirilmesi halinde, geçimini büyükbaş ve küçükbaş hayvancılıkla sağlayan 1,3 milyar insanın ve hayatını süt hayvancılığıyla idame ettiren 100 milyona yakın kadının da işsiz kalacağını da çok iyi biliyorlar. Küresel gıda (protein) temini ve beslenmede çok önemli rol oynayan çiftlik hayvanlarının yok edilmesi, milyarlarca insanı aç kalma tehlikesiyle de karşı karşıya getirecektir” uyarısında bulundu.
İnsanlığı Bill Gates’in Yapay Etine Bağımlı Yapmak İstiyorlar.
“Sözleşme incelendiğinde asıl gayenin, tüm ülkelerin tarımına, hayvancılığına, gıda üretimine, su kaynaklarına müdahale maksadı taşıdığı görülmektedir.” diyen Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan, “Sözde sera gazına sebep olan büyükbaş hayvancılığın her ülkede bitirilmesini istiyorlar. Zira Bill ve Melinda Gates Vakfı’nın öncülüğünde üretilen yapay kırmızı et, yapay beyaz et ve yapay balık eti tüketimi konusunda insanlığa türlü yalanlarla yeni tüketim alışkanlıkları kazandırmak, doğal döngüyü yıkmak, Cenab-ı Allah’ın koymuş olduğu düzeni bozmak ve insanlığı beslenme konusunda kendilerine bağımlı yapmak istiyorlar. Bu oyunun senaryo yazarı güçlerin şirketleri tarafından üretilen ve aslında son derece zararlı ve hatta kanserojen olan yapay etin, doğal etlerden çok daha faydalı ve çok daha sağlıklı olduğu yalanını insanların zihinlerine kazımaya çalışıyorlar.” şeklinde konuştu.
Yeniden Refah Olarak Sonuna Kadar Bu Güçlerle Mücadele Edeceğiz.
Yeniden Refah Partisi olarak insanlığın selameti ve bu yanlışlardan dönülmesi için mücadelelerini sonuna kadar sürdüreceklerini tüm kamuoyunun bilmesi gerektiğini vurgulayan Genel Başkanımız, küresel güçlerin insanları korkuttukları sorunların çözümünün; Dünya nüfusunu azaltmak, insanları küçültmek, büyükbaş hayvanlarını yok etmek, doğal tarımı ortadan kaldırmak gibi şeytani yöntemleri uygulamak olmadığını; israfı, gereksiz tüketim çılgınlığını, sömürüyü önleyerek, kaynakların paylaşımında adaleti tesis ederek, daha verimli tarım ve hayvancılık uygulamalarını hayata geçirmek olduğunu belirtti. Yeniden Refah Partisi olarak biz de Erbakan Hocamızın 1969’da yola çıkarken ortaya koyduğu istikamet üzerinde yürüyor, aynı dava uğrunda aynı aşkla ve heyecanla yola devam ediyoruz.
YORUMLAR