“Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.”
Plandemi Büyük Buluşma Platformu 15 Temmuz Demokrasi ve Şehreüstü Meydanı’nda bir açıklama yaptı. Açıklamayı sözcü Ayşe Ay okudu. Açıklamada;
“Başta Güzel Bursa’mızın kıymetli hemşerileri olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarını en içten duygularımızla selamlıyoruz. Milletimizin hem maddi hem manevi sorunlar yaşadığı ve giderek zorlaşan hayat şartlarıyla mücadele ettiği şu günlerde evine ekmek götürmek için çabalayan ve ev işlerine emek vererek mutlu bir aileyi ayakta tutmaya çalışan bütün vatandaşlarımıza kolaylıklar diliyoruz… Bu basın açıklamasında topluluğumuzun amacının ne olduğunu elimizden geldiğince izah etmeye çalışacağız. Son yıllarda dünya genelinde yaşandığı iddia edilen bir sağlık krizi sebebi ile yetkililerin çeşitli önlemler aldığı ve halkın “yeni normal” diye ifade edilen kurallara uymak zorunda kaldığı bir süreçle karşı karşıyayız. Bundan dolayı yıllardır sokağa çıkma yasağı, kamusal alanda maske zorunluluğu, bazı faaliyetler için PCR testi zorunluluğu, HES kodu ibrazı gibi muhtelif uygulamalara hep birlikte şahitlik ettik. Yeni varyantlar oluştuğu iddia edilerek basında, tekrar kapanmanın ve yeni önlemlerin alınmasının gerektiğinin dile getirilmeye başlandığı son günlerde, bizim amacımız bu uygulamaların, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sını ihlal eder nitelikte olduğunu ve kişi hak ve hürriyetlerini rencide ettiğini bütün vatandaşlarımıza hatırlatmaktır.
Yakın zamanda İçişleri Bakanlığının, Av. Zafer Ege’nin açtığı davaya cevap olarak düzenlediği belgede şu ifadeleri kullandığını bütün halkımızın dikkatine sunmak istiyoruz. İçişleri Bakanlığı aynen şu ifadeleri kullanmıştır: “Öncelikle Bakanlığımızca illere tamim edilen salgınla mücadele tedbirlerinin tavsiye niteliğinde alınmış olduğunun tespiti önemlidir. … Nitekim ülkemizde salgınla mücadele tedbirleri Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu tarafından görüşülerek tavsiye edilmekte, bilahare Sayın Cumhurbaşkanının riyasetinde toplanan Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde görüşülerek kararlaştırılmakta ve sonrasında bakanlığımızca genelge haline getirilerek İl/İlçe Hıfzıssıhha Meclislerince gerekli kararların alınması için valiliklere gönderilmektedir. BU GENELGELER İSE İCRAİ NİTELİK TAŞIMAMAKTADIR.” Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere İçişleri Bakanlığı, yayımladığı ve 81 il valiliğine gönderdiği genelgelerin HİÇBİR İCRAİ NİTELİK TAŞIMADIĞINI VE TAMAMEN TAVSİYE NİTELİĞİNDE OLDUĞUNU vurgulamaktadır. Demek ki söz konusu önlemlerle ilgili yetkili merciiler Valilikler ve İl/İlçe Hıfzıssıhha Meclisleridir. Bu konuda İçişleri Bakanlığının genelgelerinin EMREDİCİ NİTELİKTE OLMADIĞINI kamuoyunun dikkatine sunmak istiyoruz. Dolayısıyla inisiyatif almak tamamen yerel idarecilere kalmış bulunmaktadır. Bu sebeple çok kıymetli Bursa Valiliğinin ve canını dişine takarak Güzel Bursa’mız için çalışan yetkililerin sağlığımız konusundaki hassasiyetlerini anlıyor ve kendilerinin iyi niyetlerinden şüphemizin olmadığını dile getirmek istiyoruz. Ancak hiçbir önlem, genelgeye ya da bir devlet büyüğünün talimatına dayansın yahut dayanmasın; Anayasa’yı ve bireyin temel hak ve özgürlüklerini ihlal eder nitelikte olamaz. Bu sebeple şehrimizde hâlâ devam etmekte olan; sinema, tiyatro, konser gibi faaliyetlere giriş için aşı ya da PCR testi zorunluluğu, bazı özel firmalarda ya da kamu kuruluşlarında çalışan personelin ve okullarda öğretmenlerin aşı ya da PCR testi yaptırmasının zorunlu tutulması, şehirler arası seyahat için aşı ya da PCR testi yaptırmanın zorunlu tutulması, maske kullanma mecburiyeti ve HES kodu ibrazı gibi muhtelif faaliyetlerin az sonra okuyacağımız kanun maddelerini ihlal ettiğini hep birlikte hatırlayalım:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın
12. maddesine göre “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.”
13. maddesine göre “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak Kanunla sınırlanabilir.”
17. maddesine göre “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. … Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
23. maddesine göre “Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.”
27. maddesine göre “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.”
42. maddesine göre “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” Hemen suiistimale açık gibi görünen bir noktaya da değinelim ki Anayasamızın 17. maddesinde geçen “tıbbi zorunluluklar” ifadesinin kapsamı da kanuna göre kişinin bilincinin olmadığı bazı durumlar, mesela trafik kazaları ya da organ kopması, kalp durması gibi olaylardır. Üstelik “tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller” denilirken arada “ve” bağlacı kullanıldığına da lütfen dikkat buyurunuz. Hangi gerekçeye dayanılırsa dayanılsın, bir deney sıvısını kullanmayı insanlara şart koşmak “tıbbi zorunluluk” kapsamında tutulamaz; kanunda yazılı olmayan herhangi bir durumla insanların anayasal hakları kısıtlanamaz. Dolayısıyla KİM TARAFINDAN KARAR VERİLMİŞ OLURSA OLSUN YUKARIDA YAZILAN KANUN MADDELERİNE AYKIRI HİÇBİR DÜZENLEME, TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARI TARAFINDAN HİÇBİR GEREKÇE İLE KABUL EDİLEMEZ.
Bu konunun önemine dikkat çekmek ve haklarımızı koruyan yasalar hakkında kamuoyunu bilgilendirmek için Türk Ceza Kanunu’nun bazı maddelerini hep birlikte hatırlayalım:
Türk Ceza Kanunu’nun
77. maddesinde “İnsanlığa Karşı Suçlar” başlığı altında zikredilen suçlardan biri olan kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı zaman aşımı işlemez ve hapis cezası isteminde bulunulabilir.
Yine Türk Ceza Kanunu’nun 90. maddesine göre “İnsan üzerinde bilimsel bir deney yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” 109. maddesine göre “Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.”
113. maddesine göre “Kamu kurumlarında veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında verilen ya da kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak sunulan hizmetlerden yararlanılmasına engel olunması halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
117. maddesine göre “Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye, mağdurun şikâyeti halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.” Hepsinden önemlisi ve bu hakların ihlalinin göz yumulabilir nitelikte olmadığını, bu haklara yönelik en ufak bir kısıtlamanın dahi sonucunun çok ama çok ağır olduğunu hatırlamak için Türk Ceza Kanunu’nda Anayasa’yı ihlal suçunun ne ile cezalandırıldığını, başta hemşerilerimiz olmak üzere Aziz Milletimizin dikkatine sunuyoruz ki Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesine göre; “Cebir veya şiddet kullanarak,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye VEYA BU DÜZENİN FİİLEN UYGULANMASINI ÖNLEMEYE TEŞEBBÜS EDENLER AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILIRLAR.” Bu minvalde başta öğretmenlerimizin ve diğer sektörlerde çalışıp da deney sıvısı yaptırmaya zorlanan vatandaşlarımızın, PCR testi yaptırmaya zorlanan vatandaşlarımızın ve yaptırmadıkları takdirde seyahat, eğitim ve kamu kurumları ya da bazı özel işletmelerden hizmet alma haklarına kısıtlama getirilen vatandaşlarımızın KESİNLİKLE YALNIZ OLMADIKLARINI, ONLARIN YANINDA OLDUĞUMUZU, GÜÇSÜZ OLMADIKLARINI, SESLERİNİ DUYURABİLECEKLERİ BİR PLATFORMUN MEVCUT OLDUĞUNU HATIRLATMAK İSTİYOR VE ANAYASAYI İHLAL SUÇUNUN CEZASININ TCK 309 NUMARALI MADDEDE BELİRTİLDİĞİ ÜZERE AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPİS CEZASI OLDUĞUNU KIYMETLİ VATANDAŞLARIMIZIN BİLGİLERİNE SUNUYORUZ. Dolayısıyla hakkımızı ararken mağduriyetimiz çok küçük olsa bile eğer Anayasal haklarımızı ihlal niteliğinde bir fiil işlenmiş ise faillere karşı yürüteceğimiz mücadelede kesinlikle ve kesinlikle haklı olduğumuzun altını çizmek ve durumun ciddiyetini kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Çok kıymetli Bursa ili idarecilerimize, genel iradenin sağlığı koruma vazifesi için çalışan personeline, bizleri bu kadar çok düşündükleri için şükranlarımızı sunuyoruz ancak artık Anayasal düzeni açıkça ihlal eden bu uygulamalara bir son verilmesi gerektiğine inanıyor ve giderek zorlaşan hayat şartlarına yeni zorluklar eklemek yerine çok kıymetli idarecilerimizin, şehrimizde süregelen dilencilik, yoksulluk gibi esas sorunlarla ve bilhassa Şehreküstü-Ulucami istikametinde zaman zaman gördüğümüz, yerden ekmek parçaları yiyen çocuklarla uğraşmalarını, enerjilerini bu yöne kanalize etmelerini yüksek bir saygı ile istirham ediyoruz. Biz başta Bursa Valiliği ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı olmak üzere kıymetli idarecilerimizin çok değerli şahsiyetler olduklarına inanıyor ve aklıselim ile hareket edeceklerine dair umudumuzu koruyoruz. Umuyoruz ki önümüzdeki süreçte bu gibi ayrımcı uygulamalar tarihe karışacaktır. Kıymetli idarecilerimiz böyle ayrımcı uygulamalara daha fazla müsamaha göstermeyecek ferasete sahiptir.
Zira ayrımcılık suçu da TCK 122. Madde kapsamında olup kanunda sayılan on koruma grubu içerisinde “felsefi inanç” da bulunmaktadır. Biz de yetişkin bireyler olarak kendimiz hakkında neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu seçebilecek yeteneğe sahip, aklı başında insanlarız. Dolayısıyla kendimize bugüne kadar deney sıvısı yaptırmayı tercih etmediysek ve başkalarının deney sıvısı yaptırmalarına saygı gösterdiysek aynı saygıyı genel iradeden ve hemşerilerimizden de görmeyi murat ediyoruz. Aksi takdirde genel irade, insanlar arasında ayrım yapılmasını engelleyerek kişilerin hukuken geçerli hak ve özgürlüklerden keyfi olarak yoksun bırakılmasını engellememiş olur. Ayrıca burada suiistimal edilen bulaşıcılık meselesine de değinirsek, bilimsel olarak, basına da yansıdığı üzere, deney sıvısı yaptıran biri de yaptırmayan kadar bulaştırıcı olabilmektedir. Dolayısıyla kimsenin can güvenliğini tehdit etmekte olmadığımıza göre kişisel seçimlerimize yönelik müdahalede bulunulması kabul edilemez. İnsanların ötenazi ile kendi yaşamlarına son vermelerine saygı duyan günümüz modern bireyinin, Plandemi Döneminde kişilerin seçimlerine saygı göstermemesi de büyük bir çelişkidir. Her geçen gün sosyal bilimlerde Foucault’nun dile getirdiği gibi “stigma” yani damgalama kavramı ile karşılaştığımızı ve deney sıvısı yaptırmayanlar olarak toplumun bazı kesimlerinin ve bazı otoritelerin gözünde güya cahil hatta kimilerine göre vatan haini diye damgalanarak saygısızlığına maruz kaldığımızı, ayrıca HES kodu ibrazı yoluyla çeşitli faaliyetlerden mahrum bırakılarak damgalandığımızı; bu durumun da günümüz toplumunu bizim için giderek bir hapishaneye, bir tür iktidar aygıtı olan “panoptikona” çevirdiğini görüyoruz. Burada yetkililere düşen bu çirkinliğe ve ayrımcılık suçuna ortak olmamak ve her vatandaş gibi bizlerin de haklarını koruma altına almaktır. Çok kıymetli Bursa Valiliğine, Bursa Büyükşehir Belediyesine ve ülkemizin feraset sahibi yöneticilerine artık bu kısıtlamaları tamamen iptal etmelerine yönelik çağrıda bulunuyoruz. Kıymetli idarecilerimizin, vatandaşlarının hayatını “zorlaştırmak yerine kolaylaştırmayı tercih edeceklerine; müjdeleyeceklerine ve nefret ettirmeyeceklerine” inanıyoruz. Kendilerini saygıyla selamlıyor ve son olarak Anayasamızın;
137. Maddesini başta Bursa ili idarecileri olmak üzere bütün yerel yöneticilerin dikkatine sunuyoruz: “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden
aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anaysa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. KONUSU SUÇ TEŞKİL EDEN EMİR, HİÇBİR SURETLE YERİNE GETİRİLMEZ; YERİNE GETİREN KİMSE SORUMLULUKTAN KURTULAMAZ.” Görüldüğü üzere Anayasamızın 137. Maddesi gayet açıktır. Plandemi tedbirleri kapsamında yürürlüğe konan uygulamaların Anayasayı ihlal ettiği de az önce saydığımız sebeplerden dolayı açık olduğuna göre bu faaliyetler için talimat veren ve bu faaliyetleri yürüten herkes 137. Madde uyarınca SORUMLU DURUMDADIR. Kaldı ki İçişleri Bakanlığı kendi genelgelerinden dolayı mesuliyet kabul etmeyeceğini de bunların birer emir olmadığını da az önce belirttiğimiz gibi açıkça söylemiştir. Basiret sahibi idarecilerimizin bu hususu göz önünde bulundurarak hareket edeceklerine ve söz konusu uygulamaların iptaline dair naçizane talebimizi ciddiye alacaklarına dair inancımız tamdır. Ayrıca kapanma ve sokağa çıkma yasağı gibi konuların medyada görünmeyi çok seven birtakım güruh tarafından yine dile getirilmeye başlandığını görüyor ve böylesi bir uygulamanın ASLA KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNU kıymetli idarecilerimizin dikkatine sunuyoruz. Zira karantina uygulamasını düzenleyen kanun açıktır. HUKUK DÜZENİNİN ÖNGÖRDÜĞÜ KARANTİNA “HASTANIN” TESPİT EDİLDİĞİ MEKANLA VE HASTAYLA SINIRLIDIR. DOLAYISIYLA TAM KAPANMA VE SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI TALEP EDEN HER KİM OLURSA OLSUN BU TALEP ANAYSAL DÜZENE DOĞRUDAN AYKIRI NİTELİKTEDİR. ADETA “BİZ ANAYSAL DÜZENİ FİİLEN BOZMAYI ÇOK SEVDİK, BUNU ALIŞKANLIK EDİNMEK İSTİYORUZ” DİYE GEREK MEDYADA GÖRÜNÜP KONUŞAN, GEREKSE YETKİYİ KÖTÜYE KULLANAN HERKES HAKKINDA HUKUK YOLU HER ZAMAN AÇIKTIR. Bunu bütün vatandaşlarımıza bildirmeyi kendimiz için şeref biliriz. Başta Güzel Bursa’mızın Valiliği ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı olmak üzere bütün hemşerilerimizi saygıyla selamlıyor, hukukun üstünlüğüne dair inancımızın tam olduğunu vurguluyor ve Aziz Milletimizin her zaman selamette kalması için mücadeleye devam edeceğimizi kamuoyunun bilgisine sunuyoruz…”