Haberde Bursa

KRAL KIZI HAMAMI

14.05.2022

Memleketim Yozgat-Sarıkaya’ya her gidişimde Roma hamamı kalıntılarının karşısındaki çay ocağından bir çay söyler, iki bin yıl önceden gelen tarihi kalıntıları incelerim. İlçemin tarihini yansıttığı gibi benim küçük tarihimi de yansıtır.

Öğrenciyken Baran Caddesi’nde bizim dükkânın arkasında (kazı alanı içinde kaldığından yıkıldı) kapısı tarihi hamamlara bakan odada kalırdım. Çocukluğumda annemle gidip yıkandığım eski hamamlar yıkılıp yeni kaplıcalar yapılmış; tarihi taş duvarın güney batısına dört- beş çeşme konulmuştu. Oluklardan sıcak su devamlı akar, çeşmelerin şırıltılarını dinleyerek uyurdum. Sabahleyin çaydanlığımı elime, havlumu omzuma atar, elimi yüzümü sıcak suyla yıkar, çaydanlığımı doldurur,  tüpten tasarruf ederdim.

Kazı yapılmış, tarihi kalıntıları bir kısmı açığa çıkarılmış harabelere bakarken çayımdan bir yudum alıp, daldım gittim…

Beyaz mermerden yapılmış geniş havuza bakarken sarı saçlı, mavi gözlü, mermer gibi bembeyaz vücudu ile yüzen bir kız gördüm. Bu; iki bin yıl önce yaşamış, hemşerim kral kızı Öper’di. Yanında ona eşlik eden nedimeleri de güzellikte prensesle yarışıyorlardı. Prenses yüzerken, arkasını dönmüş tam teçhizatlı Roma askerleri bekliyor, halkın kral kızına bakmalarına engel oluyorlardı.

Yanıma Hoperi sakinlerinden biri geldi. Bir şey sormadan kendiliğinden bir şeyler anlatan insanlardandı. Başladı anlatmaya:

“Ben bu hamamın yapılışını dün gibi anımsıyorum. Bu havuzda yüzen dünyalar güzeli kız, Kayseri’de kalan Roma kralının küçük kızıdır. Bu güzel kent, adını Öper adındaki bu prensesten alır. Hoperi (Basilica Therma) diyenler de vardır bu kente.

Bu gördüğün kızcağız bacaklarından rahatsızmış. İleri derecede romatizmaymış hastalığı. Saraydan dışarı çıkamaz hale geldiğinden Kayseri Kalesi’ndeki sarayda çok sıkıldığını söylermiş. Babası:“Ben bir kralım ama kızımın hastalığına çare bulamadım” der, dizlerini döver dururmuş. Büyük kızını Hattuşa valisine, ortanca kızını da Mısır kralına vermiş ama Öper’i yaşı gelmesine rağmen evlendirememiş. Kızları sayesinde barış halinde yaşamaya başlamışlar. Roma kralı: “Ah kadersiz kızım! Seni firavunun küçük kardeşine vermek istedim. Hatta damada duyurdum ama oralı olmadı. Koca Mısır prensi sakat kızı ne etsin? Ablası bir eli yağda bir eli balda, Nil Deltası’nda yetişen yiyeceklerle beslenip mutlu yaşıyor. Damat, kızım öldüğünde cesedini mumyalatıp adına bir piramit yaptıracağına söz vermiş.  Öper’imin bir mumyası, bir piramidi olamayacak. Kader işte! Yavrum mumyalara ve piramitlere layık güzellikte” der, çok üzülürmüş.

Bir gün Öper: “Baba, beni Hattuşa’ya ablamın yanına götürsen hem gezer, hem ablamı görürüm” demiş. Kral emir vermiş hazırlıklar yapılmış. Sabah erkenden yola çıkmışlar. İkindiye doğru kafile bu bölgeye gelmiş. Burası; su kenarlarında söğüt, kavak ve sazlıklarla dolu yeşillik ıssız bir yermiş. Öper, berrak dereyi görünce dereye girmek istemiş. Bacaklarında his kaybolan Öper, dereye girmiş nedimelerinin kollarında yeni yürümeye başlayan bebekler gibi yürümüş. İlerde başka bir dere ile birleştiği yere gelmişler. Kız öbür dereden gelen suya bacaklarını uzatıp bir müddet durup dinlenmiş. Bu dinlenme sırasında suyun sıcak olduğunu hissedip sormuş: “Bu su sıcak mı?”

“Evet su sıcak prensesim” diyen nedimeler etrafı sazlıklarla kapalı suya oturtmuşlar kral kızını. Kızcağız da etraftaki siyah çamurlarla bacaklarını kapatıp oyalanmış bir süre. Bacaklarına yavaş yavaş can gelmeye başladığını anlayan Öper, çok sevinmiş burada kalmaya karar vermiş. Bunu duyan kral,  hemen yakınlarda kalabilecekleri bir köy olup olmadığını araştırmaya göndermiş askerlerini. En yakında (benim köyüm Ilısu’ya giden yolun solunda) bir köy bulmuşlar. Yüz hanelik, Opeli adındaki köyde köy muhtarının büyük bir konağı varmış. Diğer evler küçük, kerpiçten yapılıymış. O gece muhtarın konağına konuk olmuşlar. Bir kaç gün sıcak suya giren Öper’de gittikçe iyileşme olunca kral, işçi köleleri ve mimarları derhal çağırtmış buraya. Kızı için geniş havuzlu bir hamam yapmalarını emretmiş. Beş yüz  köle çalışmaya başlanmış. Kadın köleler yemek hazırlıyor; mimarlar, ustalar ve köleler çalışıyorlarmış. Havuz bitene kadar Hattuşa valisi damadının evinde konuk olmuş Öper ve babası.

Küçük bir eşi İngiltere’de olan; on kemerli, üzerinde öküz başları ve yılan figürleri olan muhteşem bir duvar yapmışlar. İnşaat bittiğinde damadının ortanca kızına başlık karşılığı verdiği siyahi kölelerden yarısı yaşamını yitirmiş. Kral: “Tek kızım iyileşsin de bin köle kurban olsun. Damat, beş yüz köle daha gönderir,” demiş

Ağrıları artan Öper Hattuşa’dan gelip havuza girmeye başlamış. Prenses için bir saray yapılmış. Kral, kızı için devlet işlerini ihmal edince buranın valiliğine günden güne iyileşen Öper’i tayin etmiş, Kayseri’deki sarayına gitmiş.

Havuz suyunun şifalı olduğunu duyanlar buraya akın etmişler. Kısa sürede bir köy, ardından kasaba derken yetmiş bin nüfuslu bir kent oluşmuş.

Bu gördüğün büyük havuz prensese ait ve ondan başka kimsenin girmesine izin verilmez. Sağlığına kavuşan Öper akıllı bir kızmış. Halkın ilgisini görünce tarihi duvarın doğusuna; biri kadınlara, diğeri erkeklere olmak üzere iki küçük havuz daha yaptırdı. Bir şinik (sekiz kilo) buğday, bir ölçek pekmez, bir şişe şarap gibi ücret karşılığında halk da faydalanmaya başladı bu şifalı sulardan. Babasına yük olmadan kendi kendine yeten bir kente dönüştürdü Hoperi’yi.

Buraya ilk taşınanlar Opeli köylüleri oldu. Hamamda çalışmaya başladılar. Zamanla köydeki evleri yıkıldı, yok oldu. Bir tek muhtarın taş evi küçük bir höyük halinde kaldı.

Öper’inin düzeldiğini duyan Mısır firavunu, kardeşi küçük firavunu da yanına alıp kayınpederini ziyarete gelmiş. Öper’inin iyileştiğini, güzelleştiğini gören küçük firavun, kızı beğenmiş, istemiş. Babası kararı kızına bırakmış. Çok kırgın olan Öper; “Geçti borun pazarı sür eşeğin Niğde’ye. Beni zamanında beğenmeyen adamı ben hiç beğenmem.” diyerek reddetmiş. “Öper bak, sana öldüğünde mumya ve en büyüğünden bir piramit yaptırırım,”dese de “Senin mumyan da, piramidin de batsın! İstemem.” demiş. Prens, boynu bükük Mısır’a dönmüş.”

Bana bunları anlatan adam birden yanımdan kaçtı. Meğer, havuzda yüzen Öper’e baktığını gören askerler adama doğru geliyorlarmış da ondan kaçmış. Adamı yakaladılar. İdam kütüğüne kafasını yerleştirip bir kılıç darbesi ile başını gövdesinden ayırdılar. “Yargısız infaz yapmayın!” diye bağırdım. Duyan olmadı. Kılıçları iki bin yıl sonraya uzanamasa da bu vahşeti görünce çok korktum.  Öper’i iki bin yıl sonrasından izlemeye devam ettim.

Biri omzumdan itti. Roma askeri sandım panikle sıçradım. Adam, gözüme Roma askeri gibi gözüktü. Elinde kılıç varmış da bana hamle yapıyormuş gibiydi. Bir süre sonra adamın birkaç kez söylediğini tahmin ettiğim; “Abi çok dalgınsın. Bir çay daha vereyim mi?” dediğini duyunca aklım başıma geldi. Öyle ya; burası söğüt gölgesi değil, sahil kahvesi ve bedavadan oturup hayallere dalmak olmazdı…

ahmet.kocak16@hotmail.com

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>