Haberde Bursa

MAHKEME HAMAMI

02.04.2022

Bursa’da “Mahkeme Hamamı” adında tarihi bir hamam olduğunu ilk duyduğumda aklımdan; “şimdiki bazı yöneticiler gibi eskiden de varmış demek ki. Basından okuduğum; bazı lojman tahsisli yöneticiler makam odalarının uygun bir yerine lüks banyo yaptırıyorlarmış. Tuvaleti anladık -ağanın şeyinin üstüne şey olmaz da- banyo yaptırmanın amacı nedir? Lojmanında yıkansa gelse olmaz mı? Yoksa devlet işlerinden evlerine gidemiyorlar da haftalarca bürolarında mı kalıyorlar? Makam odasında banyo insanın aklına kötü şeyler de getirmiyor değil. Benzer kişiler eskiden de varmış demek ki. Kadılar mahkemenin yanına kendilerine ait hamam yaptırıp, yanlış kararlarının kirinden arınmak istemiş olabilirler. Kendisine özel hamamında Hacı Şakir sabunu ile yıkanan kadılara ahali; “ayağının altına aldığın tuğla eriyip bitene kadar yıkansan da senin kirini hiç bir hamam temizleyemez” demişler midir acaba?” düşünceleri geçti.

Sonra internetten araştırdığımda; Çandarlı Hayrettin Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından 1421 yılındaki vakfiyesine göre İznik’teki imaretine gelir getirmesi amacıyla yaptırılmış olduğunu, mahkemeye yakın olduğu için bu adla anıldığını, benim aklımdan geçenlerle hiç ilgisinin olmadığını anladım.

Daha önce yazdıp paylaştığım (Facebook sayfamda paylaştığım, haberdebursatv gazetesinde) şiir dinletisi, Ressam Şefik Bursalı Kültür Merkezi’nden Mahkeme Hamamı’na taşınmış.

Hamamın önünde eski milli eğitim müdürüm Zeki Baştürk’le programın başlamasını beklerken Yakup Aslan: “Hocam siz birkaç toplantıya gelmediniz Metin Ataygül hep gezdi bilesiniz.” diye Metin Bey’i şikayet etti. Öğretmenliğim aklıma geldi. Müdürüm gözüme baktı. Sicil amirimin yanında mahcup oldum. Görevimi aksattığım için sicil notumu kıracak telaşına kapıldım. Eyvah ki ne eyvah! Sonra, ikimizin de emekli olduğu geldi aklıma rahatladım. Şu emeklilik güzel şey; amirin, mesain, iznin, sicilin yok. Özgürsün!…

Program sunucumuz Hayati Bey tok sesi ile: “Bir kaç programımızda aramızda olamayan Zeki ve Ahmet Beyler gelmiş, hoş gelmişler.” dedi. Tavernada Ferdi Özbeğen şarkısına ara verip, “Zeki ve Ahmet hocalarım tavernamızı şereflendirdiler. Hoş geldiniz efendim” demiş, bütün gözler bize dönmüş, şarkısına devam etmiş gibi olduk. Ayağa kalkıp teşekkür ettik. Elimiz ayağımız birbirine dolandı.

Mudanya’dan yaklaşık üç saat yolculuk ederek dinletimize gelen; önce Olcay Bey’i ardından Hüseyin Bey’ i sahneye davet ediyorum” dedi sunucumuz. İkisi de şarkılarını söyledi, “İyi ki gelmişler” dedirttiler.

Yeni salonun karşı duvarındaki Atatürk resminin altında “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” sözü, başka bir levhada “Şiir sessizliği, şarkı coşkuyu sever.” yazıyordu.

Yine programın en tatlı yerini kendi nefsine ayıran sunucu Hayati Yıldırım Bey, güzel bir şiirle programa katkı sunmasının ardından; “Ahmet Bey’in yazılarını severek okuyorum. Öyle naif, öyle güzel yazıyor ki bayılıyorum. Bu arada beni de çok güldürdüğünü de söylemeden edemeyeceğim. Teşekkür ediyorum huzurunuzda kendisine.” deyince ayaklarım temelli yerden kesildi. Siz böyle dersiniz de ben yazmaz mıyım hiç!..

Kameraman, yönetici Selahattin Seymen Bey, Yaşlılar Haftası’nı (haftamızı) kutladı. Günün anlam ve önemine uygun şiirine; “ben yaşlı değilim” sözleriyle başlayıp, -dizlerinde ağrılar “yaşlısın işte!” uyarısı vermiş olmalı ki- “ah dizlerim!” diyerek bitirdi.

Her zaman ilk çıkan Nezaket Bilici anons edildi. ”Bir Rüzgar Esti” şiirini “Ölürüm uleyn ölürüm!” dizesiyle bitirdi. Şiirini dinlerken İçimden; “yavaş yavaş pabucu dama mı atılıyor ne?” düşünceleri geçerken o, şiir okumuyor, geçen cümleleri yaşıyordu. Kimi yerde gürlüyor gür sesiyle, kimi yerde ağlamak üzere gibi oluyor; “şimdi ağlarsa yandık!” duygusunun girdabına sokuyor bizi, kimi yerde bir anne şefkatiyle sözcükleri okşayarak okuyordu. Yok canım! Böylesine güzel şiir okuyan birinin pabucu dama atılamaz…

Metin Atatygül Bey, şarkısını söyledi. Şarkı söylemeyi çok sevdiği belliydi. Yine güzel söyledi. Gözüm üzerinde. Yine gezmeye başladı. Huylu huyundan vaz geçer mi? Bu seferki salon gezmeye, saklanmaya uygundu. Arkada kafe gibi ayrı bir oda ile çay ocağı vardı. Sık sık kayboldu. Ben oralarda neler yaptığını göremediğimden yazamadım. Bu yeni yeri Metin Bey çok sevmiş olmalıydı ve bana malzeme vermeyecekti…

Feramuz Şahbaz’ın “Çaresi var mı?” şiirinin ardından Mahmut Yıldırım, “yaktın ah yaktın beni” şarkısını söylerken Zeki Bey kulağıma: “Mahmut Bey, Çalıkuşu romanının geçtiği Zeyniler Köyü’ndendir. Bir gün onun köyüne gider; belki ondan güzel şarkılar dinlerken piknik yapabiliriz.” dedi. Kim itiraz edebilir ki böyle bir güzelliğe?

Burası şiir okuma, şarkı söyleme yerinden çok bir rehabilitasyon merkeziydi katılımcılar için. Bunalım yaşayan insanlara doktorlar bir hobi edinmelerini tavsiye ederler. Şiir dinletisi bu iş için biçilmiş kaftandı. Herkese öneririm. Ben, şiir, şarkı okuma yeteneğine sahip olmadığımdan olanı biteni yazarak rahatlamış oluyorum. Benim hobim de yazmak. 26 Mart 2022 saat: 13.00

ahmet.kocak16@hotmail.com

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>