NADİR GEZER’İ ANDIK -2- AYDINLIĞA YÜRÜYENLER’den;
Okulda köylüsü birkaç arkadaşıyla görüşür, tarlalarda hep Elmas’ı görebileceği yerlerde çalışır. Okula uyumunu, yaşadıklarını anlatan yazar sonra sözü Arifiye Köy Enstitüsü’nü kuran okul müdürü Süleyman Edip Bey’e bırakır uzunca bir süre. Yağmur yağdığında etrafın göle dönmesine, çevre arazinin bataklık oluşuna öğrenci ve öğretmenlerle çare bulur, bataklığı kuruturlar. Kuruyan yer artık okulun sebze ve meyvesinin yetiştirildiği alan haline gelir. Derslikler, salonlar, resim ve müzik odaları, İşlikler, hayvan barınakları, arıcılık, tavukçuluk bölümleri derken okul gittikçe gelişmektedir. Yetkililerle görüşerek tren garından elektrik alarak okulu ve etrafı karanlıktan kurtarır. Ardından altı yüz dekar hazine arazisini de okula katınca buğday, mısır, arpa gibi şeyler de bolca yetiştirilir. Sapanca Gölü’nden faydalanma yoluna gidilir, balıkhane açarlar. Balıkçılıkta bilgisi olan öğrenciler yardımıyla elde edilen ürünlerin fazlası askeriyeye, halka satılır. Kalanı da diğer enstitülere gönderilir trenle. Okulda bütün işleri öğrenciler ve öğretmenler birlikte yaparlar ve yetişen ürünler tüketilir. Ne güzel bir sistem. Keşke tüm okullar üniversiteler kendi yiyeceklerini kendileri yetiştirse…
ANMA’dan;
Jülide Hanım mikrofonu önüne çekti. O, halen aktif görevde olan bir resim öğretmeni. Onunla 2006 yılında tanışmıştım. Hemşerim olan Yüksel Adıbelli’nin kurduğu Eğitim-İş sendikasını Bursa’da kuruyordu. Sendikalarını ziyaret ettiğimde tanışmış, zaman zaman bazı aktivitelerde karşılaşmıştım. O zamanlar genç bir öğretmendi (hala genç). Çok ciddi gelmişti bana. Sözlerine başladı. Yine büyük bir ciddiyet içinde ve Nadir Gezer’in evraklarından faydalanarak onu anlattı. Asla belgesiz konuşmam edasındaydı. Dikkatle dinledim. İçimden de; “acaba bu hocanım kahkaha ile gülüyor mudur?” diye geçirdim. Onu her zaman ciddi konuların içindeyken görmemdendi belki de böyle düşünmem. Eğitim- İş ile bağı devam ederken bir yandan da Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği başkanlığını yürütüyordu. Paylaşımlarını Facebook’ta dikkatle takip ediyorum.
AYDINLIĞA YÜRÜYENLER’den;
Kurucu Müdür enstitüyü çok geliştirir. Sık sık görüştüğü ve çok destek gördüğü bakan Hasan Ali Yücel ve İlköğretimin efsane müdürü Tonguç görevden alınınca sorunlar başlar enstitüde. Yeni bakan hiç hoşlanmaz köy enstitülerinden. İlk işi kız öğrencileri başka enstitülere dağıtmak olur. Ardından da müdürün tayini çıkınca enstitü iyice zor günler yaşamaya başlar. Bir başka zorluğu yaşayan ise yazar Nadir Gezer olur. Sevisini bastırmak için mücadele eder. Elmasını düşünmeden duramaz. Morali çok bozuk olunca usuna onun kestane renkli saçlarını, kara gözlerini getirir avunur. Ona ilaç gibi gelmektedir Elmas’ın hayali. Geçenlerde yitirdiğimiz gazeteci Can’ın annesi “kendisini kötü hissedince çocukluk günlerini aklına getirip gülümsemesini söylediği gibi o da Elmas’ını getirir aklına avunur. Enstitülerin ilk mezunlarından Mahmut Makal’ın “Bizim Köy” adlı kitabı okulda büyük bir sevinç yaratır. Kitap elden ele dolaştırılır okunur. Onu Fakir Baykurt ve diğerleri izler…
Gelen müdürlerden bir tanesini benimser öğretmen ve öğrenciler. Adı İsmail Sefa’dır. Ona muhalefet edip bakanlığa şikayet eden ispiyoncular yüzünden hiç rahat yüzü görmez. DP iktidara gelince sohbet arasında söylediği; “DP Osmanlı’nın Celalilerine benzer. Onlara yurt teslim edilmez” sözü bakanlığa uçurulur. Onu da başka diyarlara gönderirler. Yazarımız Elmas’ın kestane renkli saçları ve kara gözlerini düşleyerek tüm bu zorluklara göğüs gerer…ANMA’dan;
Jülide Hanım tüm ciddiyeti ile sunumunu bitirince söze giren Zeki Baştürk: “Rize’den Bursa’ya geldiğimde Bursa Anadolu Lisesi’nin müdürüydü Nadir Gezer. Birlikte birkaç ay çalıştık sonra görevinden ayrıldı. Ayrılma sebebi öğrenci mevcudunu artırmak istemeleriydi. Türkiye’nin en ünlü liseleri seviyesine getirdiği lisesinde sınıflarda 25 öğrenci vardı. Sınıfların mevcudunu artırmak, kıramadıkları iş adamı ve siyasilerin çocuklarına yer açmak için baskı kurmulşardı. Nadir Bey çok direndi. Sonunda istifa etti. Atatürk Lisesine gönderildi.
Okulu toplar çok güzel konuşmalar yapardı. Öğrencilere: “Siz benim gözümsünüz” der sonra devam ederdi: “Öğretmenleriniz de göz bebeğimdir” diyerek öğretmenlerini hep koruyup kolladığını anlatmak isterdi.”
Son söz eşi Ayten Hanım’a verildi. Birkaç kez katılımcılara teşekkür ettikten sonra çok duygusal bir konuşma yaptı. “Hiç incitmedi. Hiç kırmadı. Beni şiir yazmaya özendiren de oydu. Çok iyi bir insandı çok!” Derken gözleri doldu bizleri de duygulandırdı.
Vay dünya dünya yalansın dünya
Vay dünya dünya fanisin dünya
Can ile cananı alansın dünya
Yalansın dünya
Anmaya katılanlara; Nadir Gezer’in Bir Devrin Öyküsü ve Aydınlıktan Karanlığa kitaplarını hediye etti.
AYDINLIĞA YÜRÜYENLER’den;
Enstitüler zor günler yaşamaya başladı. İftiralar havada uçuşuyordu. Belliydi, bu enstitüler yok edilecekti. Yazar kitabının son sayfasında “KÖY ENSTİTÜLERİ” tabelasına indirilen kazma darbelerini pek acıklı anlatır. Önce K’ya saldırdılar. K direndi. Yerinde sallandı. Peş peşe darbelere dayandı. Titredi ve dimdik yerinde kaldı. Sonunda K düştü. Onun ardından Ö aynı kaderi yaşadı. O da düştü ve ardından diğerleri… “diye kitabını bitiriyor.
ANMA’dan;
Nazik sunucumuz kadife sesiyle anmaya katıldığımız için bizlere teşekkür ederek anma programının sona erdiğini söyledi.
ahmet.kocak16@hotmail.com