Onlar isterdiler ki bizler susalım! SUS-MA-YA-CA-GIZ!
Eğitim İş Sendikası’nın geçmiş dönem Bursa Şube Başkanı Özkan Rona, 2019 yılında okullarda siyasi amblem bulunan kitapların dağıtılmasına tepki gösterdikten sonra saldırıya maruz kalmıştı. Faillerin yargılandığı duruşma bugün görüldü.
Eğitim-İş dava öncesi Uluyol Adliyesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.
“MÜCADELE KARARLIĞIMIZDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ”
Basın açıklamasında konuşan Eğitim-İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy şöyle konuştu:
“Bugün biz eğitim iş olarak yıllardır okulların siyasallaşmaması için mücadele ediyoruz. Bu siyasallaşma kimi zaman vakıf görünümleri altında tarikat ve cemaatler eliyle yapılırken kimi zaman ise siyasi partilerin bu tür uzantıları ile yapılmaktadır. Hepiniz bildiği üzere benzer bir durum geçen yıl Yıldırım’da bir okulda yaşanmıştır. Ülkü ocakları genel başkanının ülkü ocakları logolu kitapları okulumuzda dağıtması üzerine şube başkanımız Özkan Rona, duruma müdahale etmiştir ve haklı bir tepki göstermiştir. Konuyla ilgili olarak basına verdiği demeçten 2 gün sonra başkanımız sendika çıkışından itibaren takip edilerek yol ise araç trafiğine kapatılarak pusuya düşürülmüş ve hain bir saldıra uğramıştır.
Onlar isterdiler ki bizler susalım. Çocukların zihinlerine bu saldırgan ve vahşi yöntemleri yerleştirsin. Onlar isterdiler bizler yollarını açalım. Ama yağma yok. Bizde karanlığa karşı aydınlığın savaşı Mustafa Kemal Atatürk’ten devrolmuştur. Biz devraldığımız bu kavgayı onlarca yıl sürdürüyoruz. Biz cumhuriyetin öğretmenleri olarak ne pahasına olursa olsun bu ülkenin çocuklarının çağdaş düşünceyle bilimsel bir eğitim ile yetişmesi için elimizden geleni yapacağız. Ve mücadele kararlığımızdan asla geri adım atmayacağız.
Biliyoruz ki bu saldırı Özkan Rona’nın şahsına yapılmamıştır. Türkiye’nin ileri kesimlerine bir göz dağı verilmek istenmiştir. Türk adaletinden beklentimiz şudur ki özgür düşünceye yönelik girişilen bu barbar saldırılar en ağır şekilde cezalandırılsın. Kamuoyunun vicdanı ancak böyle rahatlayacaktır.”
“ADALETİN YERİNİ BULACAĞINA İNANIYORUZ”
Eğitim-İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım ise şunları kaydetti:
“Eğitim iş sendikasının kuruluş gerekçesi de ülkemizde bölücülüğe karşıtlık birinci sırada gericiye karşıtlık ikinci sırada ve etnik ayrımcılık yaparak ülkemizi karıştırma isteme amacı üçüncü sıradadır. Ama asıl amacımız çağdaş bilimsel laik bir eğitimin Türkiye’nin tüm çocuklarına Türkiye’nin tüm coğrafyasında eşit adil bir şekilde verilmesini sağlamaktır. Eğitim iş sendikası kurulduğu günden bugüne kadar ve bundan sonrada yapmaya çalıştığı amaç ve ilkeleri çerçevesinde Türkiye cumhuriyetinin kuruluş felsefesi çerçevesinde mücadelesini durmadan bıkmadan ve hiçbir şeyden korkmadan sürdürmeye devam edecektir.
Bugün Bursa’da dönemin şube başkanı Özkan Rona’ya Milli Eğitim Bakanlığı dediğimiz eğitime siyasetin sokulmaması konusunda çok net bir duruş gösteren Eğitim-İş sendikasının Bursa’da da aynı amaçlar çerçevesinde eğitime siyaseti bulaştırmaya çalışan farklı bir siyasi harekete müdahale edilmiştir. Biz Bursa’da da hakim ve savcıların yaşanan durum karşısında gereken adaleti gerektiği şekilde cezalandıracağını ve bundan sonra da bu tür süreçlere kalkışmaya çalışan her bir kişiye bir göz dağı niteliği taşıyan adaletin yerini bulacağına inanıyoruz.”
Saldırıya maruz kalan Rona’nın mahkemedeki ifadesi şöyle:
“ÇOCUKLARI AZMETTİRENLER CEZALANDIRILMALI”
“Sayın Yargıç;
Ben, olayın yaşandığı tarihte Eğitim-İş Bursa Şube Başkanlığı görevini yürütmekteydim.
Bu görevi yürüttüğüm sendika Eğitim-İş , temel sendikal sorumluluklarının yanında , çocuklarımızın bilimsel temelli bir eğitim sisteminde yetişmeleri için de mücadele ediyor.
Bu mücadele amacımızı vurgulama ihtiyacı hissediyoruz çünkü; biz ülkemizin çocukları için çağdaş bir eğitim sistemini kurmayı isterken, belirli çevrelerin de siyasal amaçlarını eğitim sistemi üzerinden, okullarımız üzerinden, çocuklarımız üzerinden yaymaya çalıştıklarını görüyoruz.
Eğitime yapılan bu siyasal müdahaleler çocuklarımızı eğitimin çağdaş değerlerinden de uzaklaştırıyor.
Bu siyasal yapılar, kimi zaman değerler eğitimi adı altında çocuklarımızla buluşturuluyor, kimi zaman da çeşitli yayınlarını okullarda dağıtarak öğrencilerle temas etmeleri sağlanıyor.
Biz de, çocuklarımızın daha özgür bir eğitim ortamında yetişmeleri için, bu tür siyasal müdahalelere karşı durmaya çabalıyoruz.
Olayın yaşandığı tarihten 2 gün önce , Bursa’da bir okulda ülkü ocakları logolu kitapların dağıtılması sonrasında, bu durumun yanlışlığına yönelik bir demecim olmuştu.
Hemen ardından gerçekleşen bu saldırının zamanı da, gerçekleşme biçimi de, saldırganların siyasal kimliği de bu aradaki bağlantıyı doğrulamaktadır.
Ancak bizim müşteki konumunda bu yargılamadan beklentimiz, sanıkların kişisel olarak cezalandırılması değildir.
Ülkü Ocaklarını eleştiren demecimizden sonra, Ülkü ocaklarında resmi görevleri bulunan bu şahısların, bireysel bir kararla saldırıya geçmiş olmaları, mensubu oldukları yapının kurumsal işleyişi gereği olanaklı değildir.
Bu türlü oluşumların katı bir hiyerarşik yapılanmaya sahip olduğu herkesin malumudur. O halde ortaya çıkarılması gereken de , saldırının azmettiricilerinin kimler olduğudur ?
Çünkü; bu saldırı şahsıma yönelik bir saldırı değildir. Bu saldırıda şahsım üzerinden toplumun çağdaş, ilerici, demokrat kesimlerine göz dağı verilmek istenmiştir. Mesele şahsıma birkaç kişi tarafından saldırı yapılmış olması değildir. Asıl mesele bu saldırının neden yapıldığıdır!
Mahkemeniz kayıtlarında basit yaralama, mala zarar verme gibi geçse de Türkiye’de geniş bir kamuoyu bu davayı izlemekte, mahkemenizin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının düşünce özgürlüğüne yönelen bu saldırılara karşı engelleyici ve emsal bir karar vermesini beklemektedir.
Bugün sanık konumunda yargılanan bu kişilere baktığımda bir öğretmen olarak, bir eğitimci olarak düşürüldükleri bu duruma üzülüyorum. Biz çocuklarımıza, önce insanı sevmeyi, onları dinlemeyi ve anlamayı, empati kurmayı, doğruyla yanlışı da ancak kendi vicdanlarında bulmayı öğretiyoruz.
Yaşları itibariyle belki de öğrencim olabilecek bu çocukları azmettirenler bulunup cezalandırılmadan, toplumda giderek yaygınlaşan bu barbarca saldırılar son bulmayacaktır.
Türk adaletinden beklentimiz budur.”
Dava 22 Nisan tarihine ertelendi.