ZEKİ BAŞTÜRK
Eğitimci yazar Zeki Baştürk’ü on yıl önce tanıdım. Bursa’da yaşayan ünlü, bilge bir kişidir. Özgeçmişi ve hakkında diğer her türlü bilgi internette vardır. Yurt dışı görevinden dönüp Davutkadı Eşref Evcil İlköğretim Okulu’nda çalıştığım yıllarda Yıldırım İlçe Milli Eğitim Müdürü’ymüş. Okul müdürleri ve mili eğitim müdürlerinin liyakatsiz olduklarını düşündüğümden müdür kimmiş diye merak da etmezdim. Meğer bir liyakatli müdür varmış da haberim yokmuş…
68 Kuşağı’nın tüm özelliklerini üzerinde taşır Zeki Baştürk. Ülke sorunlarına duyarlı, çözüm üretici bir yanı vardır. Zaman zaman üniversite yıllarında katıldığı eylemlerden bahseder. Kitapları ve yazdığı sayısız makaleler hep çözüm yolları ile doludur. O, bağcı dövmeyi değil üzüm yemeyi amaçlar.
Emekli olduktan sonra çeşitli sivil toplum kuruluşlarına üye oldum. Birinde beni de komisyona yazmışlar. Tanımadığım on beş kişi arasındaydım. Bir başkan seçilmesi gerekiyordu. Herkes Zeki Baştürk’ü önerince dikkatimi çekti; “bu adam da kimmiş? Bunda iş var ha!” Diye düşündüm. Yanımda oturana sorunca meseleyi anladım. Önceleri mesafeli olsak da, zaman geçtikçe yakından tanıma olanağım oldu. Şimdilerde iyice yakın dost olduk. Yetmiş üç yaşında, benden on yaş büyüktür. O, önden hızlı hızlı yolunda yürürken etrafında yer alan bizler peşinden hızına yetişmeye çalışıyoruz. Bu enerjiyi nereden bulur şaşıyorum.
Yazımda da göreceğiniz gibi ona şaka yollu takılacak kadar dostluğu geliştirdim.
O, bir çok dernek kurmuş, kuruluşunda yer almış, bir çoğunun başkanlığına hala devam ettirmektedir. Sanki meyve ağaçları dikmiştir onların periyodik bakımlarını yapmak için çalışmaktadır. Elinde kırk orkestra şefi çubuğu vardır. Uygun çubuğu alır, gider derneği yönetir. Sonraları başka yerlerde de karşılaştık onu yine başkan seçtiler. Fikret Kızılok şarkısında, “Süleyman hep başbakan” der ya; Zeki Baştürk de hep başkandır, Bursa’nın Süleyman’ıdır. Bir komisyonda yardımcılığına geldim. Amacım başkanlığı ele geçirmek. Çok bilgili ve birikimli bir insan. Devirmek zor olacak ama umut da fakirin ekmeğiymiş. Bir türlü yıkamadım. Aramızda kalsın da hala bu çabam devam etmektedir. Son bir yıldır da Gelişim ve Demokrasi Partisi İl başkanlığını başarıyla yürütmektedir. O hep başkan…
Benim kendisi ile rekabet halinde olduğumu bilir, yaşça ve kültürce on yıl geriden geldiğimi bildiğinden rahattır, pek umursamaz. Yazmaya başladığımdan beri özendirici yorumlar yazarak beni hep yüreklendirdi. Bursa yerel basınında çok sayıda gazetede köşesi vardır. Yazılarımı köşesine taşıdı bir çok kez. Ardından da köşe sahibi olmama ön ayak oldu sağ olsun.
Nasreddin Hocanın komşuları Hocaya dert yanıyorlar: “Yahu Hoca senin karın çok geziyor.” Hoca: “Olur mu canım? O kadar gezse arada bir bizim eve de uğrardı.” Zeki Bey’in eşine de komşuları: “Kele bacım senin herif ne çok geziyor. Nerde bir faaliyet var orada görüyoruz kendisini” diyorlar da yenge: “Kocama iftira atmayın kele çok gezse bizim eve de uğrardı.” Diyor mudur bilemiyorum.
Sosyal medyanın tüm platformlarında yer alır. Teknolojiyi güzel kullanır.
Bazen ilk gittiğim bir toplantıyla ilgili yazı yazar kendisine özelden gönderirim ki bir hata yapmayayım. Yazılarımı okur hiç sansür uygulamadan “bir sakıncası yoktur” kaşesini vurur, gazetede veya Facebook’ta paylaşırım.
Her zaman takım elbise giyer. Çoğunlukla kravat takar. Sanıyorum müdür olduğu yıl “koskoca müdür oldum çok takım elbise alayım” demiş kırk takım elbise almış, hala onları giyiyor olmalı. Ben de olsam alırdım. İnsan takım elbiseye alışınca; emekli olunca da giymeye devam ediyor. Ben spor giydiğim zaman kendimi garip hissederim.
Şeytan tüyü vardır. İnsanlar tarafından çok sevilir. Özel günlerde köşesine çekilip kendinden küçük olanlardan telefon beklemez kimi büyükler gibi. O arar sizi mahcup eder. Telefon rehberinde çok sayıda insan kayıtlıdır ve söyleşilerde konusu geçeni arar hal hatır sorar.
Toplantımız başlar. Zeki Baştürk yine başkan. Masanın baş köşesinde oturur. Hitabeti çok güzeldir. Onun yapacağı konuşmalara önceden hazırlık yapmaya hem vakti hem ihtiyacı yoktur. Her zaman, her olaya uygun konuşması zihninde hazırdır. Özgüveni tamdır. Yetişirken annesi, babası ve çevresi içindeki aslanı öldürmemişlerdir. “Gel başbakansın” deseler hemen yönetmeye başlar ülkeyi. Toplantılarda herkese söz verir. Özellikle ilgisi dağılmış, uyuklamak üzere olanları seçer (ne de olsa öğretmen). “Evet Yusuf Bey bu konuda sizin görüşlerinizi de alalım.” Diyerek şaşırtır. Toplantı sonunda ödev dağılımı yapar. Bildiğiniz milli eğitim müdürüdür. “Ahmet Bey, gelecek haftaya ‘Bursa’nın termal enerjisinden daha verimli nasıl faydalanırız’ konusunu siz hazırlayınız. Vahap Bey siz de trafik konusunda bir araştırma yapıp komisyonumuza bilgi veriniz…” Ben hep ödevlerimi yapar giderim toplantılara. O nedenle beni sever. Çalışkan öğrenciyi hangi öğretmen sevmez değil mi efendim? Yapmayanlara tek ayak üstünde durma cezası vermez ama zihnine yazar. Zamanı geldiğinde hesabını sorar.
Zeki Bey Bursa’nın değeridir. Bursa’nın ikinci zenginidir(gönül zenginliğiyle birlikte). Onunla tanışmış olduğum için kendimi hep şanslı hissederim. Bursa halkı da gereken saygıyı gösterip, değerine sahip çıkmaktadır. Sağlıklı, mutlu günler diliyorum kendisine ve ailesine…
ahmet.kocak16@hotmail.com